Geçtiğimiz son yüzyıl içinde; hangi ülkelerden kimlerin, kendi alanlarında gösterdikleri başarılardan ötürü Nobel ödülüne layık görüldükleri konusu Türkiye’deki 73 üniversiteden hangilerinde enine boyuna incelendi bilmiyoruz.
Ve yine bilmiyoruz; vatanı, milleti, halkı, toplumu, şanlı tarihi, ay yıldızlı bayrağı, milli birlik ve beraberliği, şehit kanlarıyla sulanmış toprakların bütünlüğünü, 68 milyon insandan çok daha fazla düşündüğünü iddia eden afur tafurlu siyasal liderlerimiz arasında; son yüzyıl içinde iki ağır yenilgiden geçmiş olan Almanya’nın, aynı yüzyıl boyunca kaç Nobel ödülü almış olduğunu merak etmiş olanı var mı?
1901 - 1989 arasında Almanya’nın kazandığı Nobel ödüllerinin toplamı 48’dir. Her iki Dünya Savaşı’ndan da, tekmelenmiş ıslak bir köpek yavrusu gibi ezilerek çıkmış olan Almanya, 20. yüzyıl boyunca her iki yılda bir, bir Nobel ödülü almış...
Dökümü de şöyle:
12 tane Nobel fizik ödülü; 21 tane Nobel kimya ödülü; 9 tane Nobel tıp ödülü; 5 tane Nobel edebiyat ödülü; 3 tane Nobel siyasal barış ödülü...
Böyle bir tablo karşısında; vatanı, milleti, halkı, toplumu, şanlı tarihi, ay yıldızlı bayrağı, milli birlik ve beraberliği, şehit kanlarıyla sulanmış toprakların bütünlüğünü; 68 milyon insandan çok daha fazla düşündüğünü iddia eden afurlu tafurlu siyasal liderlerimizin de; 1901 - 1989 arasında Türkiye’nin gerçekleştirdiği evrensel başarıları, dünyanın gözüne mızrak mızrak sokmaları gerekmez mi?
* * *
Ya 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler ordularının çizmeleri altında ezilip gitmiş 15 milyon nüfuslu Hollanda’nın, 1901 - 1989 arasında kazanmış olduğu Nobel ödüllerinin sayısı?
Tam 12...
Dökümü de şöyle:
5 tane Nobel fizik ödülü; 2 tane Nobel kimya ödülü; 3 tane Nobel tıp ödülü; 1 tane Nobel ekonomi ödülü; 1 tane Nobel siyasal barış ödülü...
Yerden alıp gökte yeme hünerbazlığının hamasi aktörleri de, "Türk’e Türk propagandası yapıp durma" tiratlarını hiç değilse Hollanda karşısında, Türkiye’nin de evrensel başarılarını vitrinleyerek taçlandırmalılar; öyle değil mi?
* * *
Bir de minicik İsviçre’ye bakalım. 1901 - 1989 arasında toplam 11 Nobel ödülü...
Dökümü de şöyle:
3 tane Nobel fizik ödülü; 3 tane Nobel kimya ödülü; 3 tane Nobel tıp ödülü; 2 tane Nobel siyasal barış ödülü...
Maalesef Türkiye’nin evrensel başarılarını kimse dile getirmiyor.
Vazgeçtik evrensel başarıları; Türkiye’nin Hazine’den geçinmeli üst düzey "önemliler"i; kendi yazarlarını dahi üsluplarından tanıma birikiminden yoksunlar...
Hazine’den geçinmeli, iri kıyım "önemlilerden" birine; adlarını saklayarak Falih Rıfkı’dan, Refik Halit’ten, Sait Faik’ten birer pasaj gösterin; bakalım üsluplarından ayırt edebilecekler mi, yazarlarının kim olduğunu?
Gerçi kimse onlar kadar vatanı, milleti, halkı, toplumu, şanlı tarihi, ay yıldızlı bayrağı, milli birlik ve beraberliği, şehit kanlarıyla sulanmış toprakların bütünlüğünü, düşünüp sevemez ama...
Ama işte onlar da, kendi anadillerinin "yazı" boyutundan kopuklar ve üsluplarına bakarak ayırt bile edemiyorlar kendi yazarlarını...
Bilmiyoruz bir Fransız, yahut İngiliz, yahut İtalyan siyasetçisi de; aynı angutluk içinde midir kendi edebiyatına karşı?
* * *
Nereden nereye... Aklıma birdenbire İsmet Paşa’nın Cumhurbaşkanı olduğu tarih geldi...
İsmet Paşa; başbakanlıktan uzaklaştırıldığı zaman, kendisine sadece Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam vefa göstermişti.
İsmet Paşa da Cumhurbaşkanı olduğu zaman, Başbakanlığa Dr. Refik Saydam’ı atamıştı. Başbakan Dr. Refik Saydam’ın ilk verdiği demeçte çok çarpıcı bir açıklama vardı. 15 yıllık Cumhuriyet dönemini kastederek, şöyle diyordu:
- Her işimiz A’dan Z’ye bozuktur.
* * *
1950’den sonra İsmet Paşa’nın muhalefet döneminde, bendeniz de Ulus gazetesinde küçük fıkralar yazmakta olduğum için, kendisiyle arada sırada görüşme olanakları buluyordum eski Meclis’in CHP grup odasında.
Bir gün İsmet Paşa’ya sormuştum:
- A’dan Z’ye bozuk olduğunu açıkladığınız tüm işler, neden düzelemedi sonradan da?
İsmet Paşa, şu yanıtı vermişti:
- Biz iktidara geldiğimiz zaman Dünya Savaşı çıktı; bittiği zaman da biz iktidardan ayrıldık. Onun için vakit bulamadık düzeltmeye...
* * *
Görüyoruz ki, A’dan Z’ye bozuk olduğu daha 1939’da açıklanmış tüm işler, 2002’ye kadar da bir türlü düzelemedi. Düzelmiş olsa, "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan’ın bile 57 basamak altına mı düşerdik?
* * *
Neden acaba?
Soğuk Savaş döneminde Washington’un dip tarafına, tüm NATO üyelerinden daha fazla sokulduğumuz ve böylesine aşırı bir uyduluğu eleştirenleri, hemen içeri tıktığımız için mi?
Ne dersiniz?