Çetin Altan

Çetin Altan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Müzik durdu. Baterist trampetin üstünde kreşendo çeken bir trimolo yapmaya başladı. Ortadaki büyük hamak kaldırılmıştı. Akrobat, gitgide daha hızlı sallanıyordu trapezin üstünde. Karşı trapezin üstünde de, ayaklarını trapezin iki halatı ucuna geçirmiş, gövdesini ileri fırlatmış, ellerini öne uzatmış bir kadın akrobat sallanıyordu.
Erkek akrobat havada iki takla atacak ve kadın akrobatın ellerini tutacaktı.
Büyük çadırın içindeki seyirciler nefessizdiler.
Neyi seyrediyorlardı?
Erkek akrobatın düşüp düşmeyeceğini.
Ve iğrençtiler.
Bir insanın ölümle çatışmasındaki heyecanın zevkini satın almışlardı beş - on liraya.
Düşecek mi, düşmeyecek mi?
Ona bakıyorlardı.
Bilmiyorlardı ki, bir insanın ölümle çatışmasını seyretmeyi hak etmek, aynı çatışmayı göze alma cesaretini ispat etmiş olmakla mümkündür.
Onlar ise kıçlarının altında bir minder, solukları kesilmiş, gözleri çivileşmiş, bakıyorlardı havada sallanan akrobata.
Düşecek mi, düşmeyecek mi?
Ve seyirciler iğrençtiler.
* * *
İki Hint horozu saldırıyordu birbirinin üstüne.
Seyirciler halka olmuşlardı horozların çevresinde.
Hangisi, hangisini yere serecek? Hangisi, hangisini öldürecek horozların? Horozların ölmekle - kalmak arasındaki çatışmasını seyrediyorlardı onlar da...
Seyircilerin hiçbiri hayatında, böylesine bir ölüm - kalım çatışmasını, bu kadar sert ve bu kadar somut olarak yaşamamıştı.
Ama seyrediyorlardı iki dövüşen horozu.
Bir kısmı bir horozu tutuyordu. Bir kısmı öteki horozu.
* * *
Mahkumu alacakaranlıkta, elleri arkasından kelepçelenmiş olarak getirmişlerdi sehpanın yanına.
Projektörlerle aydınlatılmıştı idam sehpası.
Sıra sıra dizilmiş süngülü askerlerin gerisinde, infazı seyretmeye gelmiş bir kalabalık vardı.
Gözlerini sehpaya çıkmakta olan beyaz gömlekli adama dikmişlerdi.
Mahkumun ölümle çatışmasındaki son anda, yüzünde beliren izleri seyrediyorlardı.
Korkacak mı, korkmayacak mı?
* * *
Akrobat düşmedi.
Horozlardan biri yendi, öldürdü ötekini.
Mahkumu astılar.
* * *
Sirkten çıkan seyirciler konuşuyorlardı:
- Yok canım o kadar da zor değil. Mayosunun kemerine dikkat etmedin mi, yaylı küçük bir kancayla bağlıydı trapeze, düşse de ölmeyecekti.
- Ben bir akrobat gördüm, üç ters saltodan sonra tutuyordu karşıdan gelen trapezi. Bu, ancak iki tane çıkarabildi.
* * *
Horoz dövüşünden dönenler konuşuyorlardı.
- Öteki horoz ibiğine saldırmakta geç kaldı. Bizim Hasan’ın bir horozu var. Bak onu getir de gör. Daha ilk hamlede gırtlağa saldırıyor namussuz.
- Senin Hasan’ın horozuna boş ver. Bizim Recep’in bir horozu vardı. Nah mahmuzlar parmağım gibi. Bir taktı mı gagayı, bir daha bırakmazdı.
* * *
Ve asıyorlardı mahkumu, ipte dönüyordu adam.
Biri:
- Son dakikada korktu, diyordu.
- Görmedin mi yüzünü kireç gibiydi.
- Sandalyesinin üstüne de sendeleyerek çıktı.
- Sultanahmet’te birini asmışlardı. Yürek varmış adamda. Gülerek çıktı iskemlenin üstüne. İlmiği de başını uzatarak kendi taktı boynuna ve bir tekme savurdu sandalyeye. Cellat, bacaklarına sarılıp aşağıya çekerken bile yüzü hala gülüyordu.
- Yok canım tabansızca asıldı. Sıkı durmaya uğraştı ama, son dakikada bozuldu.
* * *
Teker teker, akrobatın yerinde olsalar, acaba ne yaparlardı? Yahut ölüm dövüşüne çıkmış horozun?.. Yahut da, elleri arkalarından bağlı yürümek zorunda kalsalardı projektörler altındaki yağlı urgana doğru.
Ama onlar seyirciydiler.
Sade seyrederler ve konuşurlardı:
- Yok canım o kadar da zor değil. Gizli bir kancayla bağlamıştı kendisini zaten trapeze...
- ...
- Sen hele Recep’in horozunu bir göreceksin...
- ...
- Son dakikada bozuldu. Sultanahmet’te birini asmışlardı. Yürek varmış adamda...
H H H
En korkaklar, aşağının bayağısı olanlar, en yargılama yetkisi olmayanlar, sadece seyirci olanlardır. Otururlar seyrederler ve ahkâm keserler... Sürü veya kalabalıktır bunlar. Bir sınıf bilincinin yangınında bütünleşip kendilerini ispat etmedikleri sürece de, daima seyircilik ederler. Ama ne çare ki, yine de bu çamurdan çıkacaktır geleceğin büyük heykeli.
Onun için henüz seyirci, yani çamur olanlara da, geleceğin büyük heykeli hatırına:
- Eyvallah...
****
Not: 36 yıl önce yazılmış bir yazı... "Kopuk kopukötan...