Şehirler arası otoyollarda, gelip geçen kamyonların arkasına yazılmış çarpıcı sözlere rastlanır; "Beni sakın sollama" gibi, "Ayrılsak da beraberiz" gibi...
Geçenlerde rastladığım bir tanesi, unutulmayacak türdendi:
"Hayat buysa, üstü kalsın"
Uzun yol sürücülerinden birinin, kamyonun arkasına yazdığı bu söz, tüm Türkiye'de imzaya açılsa...
Aynı sözü onaylayanların sayısı, ne kadar olur acaba; 3 milyon mu, 5 milyon mu, 10 milyon mu?
Ancak bir sorun daha var; toplanan imzalar kime verilmeli?
Bence kimseye verilmemeli; "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesi, nerelere yazılmışsa; altına "Hayat buysa, üstü kalsın" yazılıp, onun da altına toplanmış olan imzaların sayısı oturtulmalı.
***
Eşcinsel bir Katolik, günah çıkartmak için papaza gitmiş:
- Papaz efendi, demiş, ben pasif bir eşcinselim, ama karşılığında kiliseye sık sık yardım ediyorum. Acaba yaptığım yardımların sevabı, işlediğim günahı ödüyor mu?
Papaz:
- Zor bir soru, demiş; ben bunu, üstümdeki yaşlı papaza soracağım. Sen yarın gel bana...
Ertesi gün adam, tekrar gitmiş günah çıkarttığı papaza. Papaz:
- Dün sorduğun sorunun yanıtını öğrendim, demiş. Eşcinsellik günah; ama kiliseye yaptığın yardımlar da sevaba giriyor. O sevaplar, o günahı ödüyor. Yediğin şey de yanına kar kalıyor.
***
Vaktiyle eski belediye başkanlarından biri, bu papaz hikayesi için:
- Çok doğru, demişti, bizde de bu tür belediye başkanları var çünkü...
- Pasif eşcinsel mi yani?
- Yok, hayır. Rüşvet yiyenleri kastediyorum ben. Durmadan yolları, kaldırımları yapıp onarırlarken; ihale ve inşaat konularında sık rastlandığı gibi, bir şeyler de yerler. Halka hizmet için yaptıkları, sevap hanesine yazılır, gizli kapaklı işleri de günah hanesine. Ve yedikleri de, kar kalır yanlarına...
***
California Teknoloji Enstitüsü Gezegen Bilimleri Profesörü, David Stevenson'un hazırladığı 10 milyar dolarlık bir proje, hayata geçirilebilirse, insanoğlu Arz'ın merkezine de inebilecekmiş.
Milliyet, bu mucize haberi "Jules Verne'in son düşü gerçekleşiyor" başlığıyla veriyordu...
Proje gerçekleştiğinde; kaplıcalardaki kaynar suların çıkmasına, yanardağlardan lavların fışkırmasına ve ayrıca depremlere de neden olan, toprak kabuğun altındaki ateş kütlesi; ola ki, yeni bir enerji kaynağı olarak da kullanılabilecek...
Kömüre, petrole, benzemeyen sonsuz bir enerji kaynağı...
Okyanuslar gibi, uzay gibi, yıldızlar gibi, güneş gibi kimsenin mülkiyetine giremeyen sonsuz bir enerji kaynağını düşünün...
Toplum düzenlerinde kimbilir nasıl bir değişime neden olur, Arz'ın merkezindeki böyle bir enerjinin kullanılması...
Henüz bunların hepsi bir ütopya... Yani hülya...
Neredeyse yüz yıl önce yazılmış olan "Haluk'un Amentüsünde" Tevfik Fikret şöyle der:
"Olsun, ben o hülyaya da bin canla inandım"
***
Ersoy Tatlıdil'den, elektronik postayla bir çimdik kahkaha aldım. Aynen sunuyorum.
"Üstat haddimi aşarak, sizi bir nebze gülümsetebilmek maksadıyla, doların düşüşünü Çetin Altan'ca izah eden bir diyalog yazmaya çalıştım. Saygıda kusur ettiysem affola."
Çetin Altan portföy yönetimi, müşteri temsilcisi olsa:
Müşteri:
- Dolar niçin düşüyor Çetin Bey?
- Telif hakları ödenmiyor. Anlatabiliyor muyum?
Müşteri:
- Anlamadım. Maaşınız mı ödenmiyor Çetin Bey?
- Hayır kardeşim, telif hakları. Zaten 44 vezir - i azamın katlini bilmeden 284 senedi nasıl bileceksin? Anlatabiliyor muyum?
Müşteri:
- Ne yapmamı tavsiye edersiniz?
- Tenise başlayın. Anlatabiliyor muyum?
Müşteri:
- ???? Nasıl? Nerde, anlamadım?
- Kozmos komünizme gidiyor, her köyde bir kort olacak zaten, ama şimdilik sen Köyceğiz'e git. Anlatabiliyor muyum?
Müşteri:
- Dolar?
- Oy far fara, faar fara... Ne doları, anlatabiliyor muyum? Baksana dama sıçan kuşların da, anıran eşşeklerin de hiç umurunda değil dolar molar, anlatabiliyor muyum?
Müşteri:
- Neyse, teşekkür ederim. Ben yemeğe gidiyorum.
- Dünya asla kötüye gitmez, sen de yemeğe gitme. Ama illa gideceksen inek, koyun etinden vazgeç. Domuz eti ye...
***
Ve Jacques Prevert'ten esintili, Oktay Rıfatça bir mısra:
Süleyman Bey diye biri, tatara titiri...