Derya Sazak

Derya Sazak

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Askerlik yapanlar bilirler. Gece 03-05 nöbeti en zorudur. Uykunun en derin yerinde koğuş nöbetçisi tarafından kaldırılırsınız; giyinmeniz silah kuşanmanız üç beş dakikayı geçmez, yaz sıcağında Antalya gibi bir yerdeyseniz ayrıca soğuk suyun altına girmeniz gerekir ve bir hayalet gibi gecenin karanlığına süzülürsünüz.
Bizim kuşak askerliğini, 12 Eylül 1980 sonrası “kısa dönem er” olarak yaptı.
Avcı eriydik.
Öyle fazla anımız olmadı; Şener Şen ve Kemal Sunal hallerinden öteye geçmedi, askerliğimiz. O dönemde “Güneydoğu sendromu” da yoktu. Ben “merasim bölüğüne” düştüğüm için silah arkadaşlarıma göre Antalya’nın gölgede 50 dereceye varan sıcağında daha fazla eğitim yapma dışında şikayetim olmadı. Zaten tamamı 4 ay olan askerliğin “kısalacağına” ilişkin balonların da etkisiyle askerliğimiz bir kamp havasında geçti. Bir bayram vakti tezkere aldık.
Tek kaygımız, 03-05 nöbetinde, “parolayı unutacağımız, uykunun bastırdığı bir anda omzumuzdaki tüfeği kaptıracağımız” duygusuydu. Çünkü nöbette silahına sahip çıkamamış bir kişinin “askerliği bitmezdi!”
Çavuşlar ve genç teğmenler, acemi erleri gece nöbetinde tuzağa düşürmekten, askerliğin o katı kurallarının gerektirdiği şekilde keyif alırlardı. Üstelik eğitimin ve disiplinin bir parçasıydı; nöbette uyanık olmak. Ki o sayede herkes rahat uyusun!
Dün Taraf’ta okuduğum bir haber, “trajik bir kaza”nın ardındaki gerçeklerin Doğu ve Güneydoğu’da askerlik yapmanın zorlukları ve ölümcül sonuçları hakkında, 25 yıl önceki Türkiye’den ne denli farklı bir yerde olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Aslında PKK’nın ülkeyi bir “iç savaş” ortamına sürüklediği 1980’lerin sonundan itibaren askerlik, bir yurttaşlık hizmeti olmanın ötesinde genç sivillerin, en küçük hatayı yaşamlarıyla ödediği profesyonel bir meslek haline geldi.
17 Ağustos 2009 tarihinde Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde bir askerin elinde patlayan bombanın kazayla patlaması sonucu 4 askerin şehit düştüğü açıklanmıştı.
Taraf’ta Mehmet Baransu’nun dünkü haberinden öğreniyoruz; olayla ilgili 8. Kolordu Komutanlığı tarafından soruşturulma açılmış: Tim komutanı bir teğmenin, Düztepe mevkiinde mevzilenen askerlerden birinin sabah 05-07 nöbeti sırasında devriye gezen bir uzman çavuşa, uyuduğu için “el bombası ve silahının alev gizleyenini” kaptırması üzerine sergilediği tutumun dehşet verici sonucu nedeniyle savunması alınmış.
Teğmen, askerin nöbetçi çavuşa kaptırdığı el bombasıyla mevziye gidiyor ve Er İbrahim Öztürk’e, “Uyuduğun için alındı” diyerek elindeki el bombasını pimini çekerek veriyor, “Mandalı bırakırsan ölürsün” diye uyarmayı da ihmal etmiyor!
Pimi çekilmiş bombayla panik içinde birkaç kez mevzi değiştiren erin elindeki bomba sonunda patlıyor.
4 er şehit oluyor!
İşte “Güneydoğu sendromu”nun başka bir yüzü. Çözümsüzlüğü savunanlara, “Kürt açılımı”na edebiyat diyenlere duyurulur.