Derya SAZAK
KOALİSYON liderleri yeni yıla,
"ince ayar" yaparak giriyorlar.
3 Ocak'ta zirve var.
Yılmaz, Ecevit ve Cindoruk, Ankara'da bir araya gelerek, iktidarda geçen altı ayı değerlendirecekler.
Hükümetin, 1998 hedeflerini
"revize" ettikten sonra, Yılmaz'ın CHP lideri Baykal'la görüşmesi ve desteği
"tazelemesi" bekleniyor.
Malum, CHP iktidarın icraatlarından hoşnut değil.
Özellikle, ekonomi politikasındaki kararsızlık Baykal'ı rahatsız ediyor.
IMF'yle görüşmelerin askıda kalması, hükümetin üç yıllık
"istikrar" programından söz etmesine karşın, başta enflasyon olmak üzere, iddialı hedeflerin tutturulamadığı bir gerçektir.
Hükümet, umut patinajına girmiştir.
The Wall Street Journal'ın Ankara kaynaklı değerlendirmesinde bu durum şöyle yorumlanıyor:
"...Enflasyonu dizginleme zorunluluğu ile siyasi müttefiklerinin kemer sıkma tedbirlerine karşı çıkması arasında sıkışıp kalan Mesut Yılmaz, şu anda zor durumda bulunuyor.
Hükümetin, Balkanlar ve Ortadoğu'nun en büyük, en dinamik ekonomisi olan Türk ekonomisinde yapısal bir reform gerçekleştirme ihtimali oldukça düşük görünüyor. Bununla birlikte generaller açısından bakıldığında Mesut Yılmaz'ın yerini alacak bir alternatif de yok gibi. Türk bürokratlarının doğrudan göreve getirilmesi çok daha resmi bir askeri rejim gerektirecek.
Ancak bu pek olası bir durum değil, çünkü böyle bir olay ABD yönetimi içinde Türkiye'yi eleştiren çevreleri, ülkeye karşı daha da soğutacak ve Müslüman Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hayallerini de suya düşürecektir."
Hugh Pope imzalı yazıda Milli Güvenlik Kurulu'nun siyasette giderek artan yönlendirici gücü vurgulanırken, demokratik düzen açısından hayli ağır sayılabilecek bir tespite yer veriliyor:
"Bazı gözlemciler Türkiye'nin, tıpkı eski Prusya gibi giderek orduya eklemlenmiş bir devlete benzemeye başladığını belirtiyorlar."
Evet, Mesut Yılmaz hükümeti, yabancı gözlemcilerin, Türkiye'yi yakından izleyen Batılı yazarların da değindiği gibi, şu anda alternatifsizliğini koruyor.
Ancak, yaygın kanı hükümetin, halktan çok Türkiye'ye özel şartlardan kaynaklanan bu desteğinin, Meclis'te
"pamuk ipliğine" bağlı olduğudur. Nitekim, CHP desteğini çekerse, Anasol - D iktidarının son bulması kaçınılmazdır.
Yılmaz, bu nedenle Baykal'dan yakınıyor.
Ecevit ise,
"önümüzü göremiyoruz" diyerek dışarıdan destekli azınlık hükümeti olmanın güçlüğüne değinmiştir.
Ortaklar, bu zorlukları aşmak için 3 Ocak'ta toplanıyorlar.
Tabii, topu muhalefete atmadan önce, koalisyonun kendi sorunlarını aşması ve 1998 hedeflerini kesin bir takvime bağlaması gerekiyor.
Enflasyonla mücadele programı netleştirilmelidir.
Suya düşen vergi reformunda ısrarlı olunmalıdır.
En önemlisi de hükümet,
"siyasi güc"ün sivillerde olduğu izlenimini kamuoyuna vermelidir.
Aksi halde, Mesut Yılmaz, ağzıyla kuş tutsa ilk seçimde, 1961, 71 ve 80 sonrası dönemlerde işbaşına gelen kadroların akıbetine uğrayabilir.
Refah Partisi'nin kapatılması süreci de 1998'in siyasi görünümünü etkileyecektir.
Kararın, ocak ayının sonunu bulacağı anlaşılıyor.
Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak karar ve ondan sonraki aşamalar, 1998'in
"seçim yılı" olup olmayacağını belli edecek.
Baykal'ın son çıkışlarının ardından kendi başbakanlığına dayalı seçim hükümetinden, Fethullah Gülen'in önderliğinde Refah'a alternatif parti arayışına kadar her şey konuşuluyor.
Hoşgörü gecesinde Demirel'in Gülen'in elinden ödül alması anlamlı değil miydi?
Yeni yıla, yeni senaryolarla giriyoruz.
Ramazan'la başlayan 1998'de her şey gönlünüzce olsun.
Yazara EmailD.Sazak@milliyet.com.tr