Van Gölü’nün ‘deli eden’ maviliğinde adı gibi fırtına estiren tekneyle Ahtamar Adası’na ilerliyoruz. Süphan Dağı’nın, Fujiyama’ya benzeyen karlı zirvesinde bulutların dansını izliyoruz.
Büyülü bir güzelllik.
Yaşar Kemal ne güzel anlatmış:
“Dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir su Van Gölü’nün maviliğinde olamaz... Deli eden bir mavilik.”
Sadece mavilik mi?
Van Gölü’nün üzerindeyiz ama aklımız Zap Vadisi’nde.
Perşembe günü 12 saati Van-Hakkâri yolunda ve Milliyet’in ‘Çözüm Sürecinde Türkiye’ toplantısı için kent merkezinde geçiriyoruz. Yaşar Ağabey’in ‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’ romanıyla özetlenen bu coğrafyanın makus talihi artık değişiyor. Zap Suyu’nda, ‘barış süreci’ne girdiğimiz günlerden bu yana kan akmıyor!
Kan çiçeklerinin yerinde gelincikler açıyor.
Barış çadırlarında analar, ‘artık yeter’ diyor.
Sümbül Dağı şenliklere, festivallere hazırlanıyor.
Milliyet olarak Hakkâri’ye gitmeden önce şu gerçeği biliyorduk.
Türkiye’ye barış gelecekse bu duygunun, bu iklimin önce Hakkâri’de yeşermesi, yerleşmesi gerekecek.
O nedenle Van’dan yola çıktık ve Zap Vadisi’nin vahşi güzelliği içinde onca kilometreyi kat ederek, 1990’lardan bu yana çatışmaların en şiddetli yaşandığı bu bölgenin nabzını tuttuk.
1998’de yine “Haydi Güneydoğu’ya” diyerek Hakkâri’ye uzandığımızda Vietnam’dan farksız bir manzarayla karşılaşmıştık: Denizler’le simgeleşen 68 kuşağının ‘Zap Köprüsü’nde fotoğraf çektirmek için durmak isteğimizde ‘Özel Tim’in hışmına uğramıştık. Çevremizi kuşatan özel harekâtçılar, ‘Hadi kendi canınızı umursamıyorsunuz ama sizin yüzünüzden hayatımızı tehlikeye atamayız. Buradan derhal uzaklaşın’ diyerek her an bir PKK baskını yaşanabileceğini pek de nazik olmayan bir dille anlatmışlardı!
O dönemde kayıplar, faili meçhuller ve kanlı infazlar en acımasız şekilde sürüyordu.
Kent merkezinde ölü bedenleri sürüklenen PKK’lılar ile Hakkârililere gözdağı veriliyordu.
Bu hava Öcalan’ın Kenya’da yakalanması ve PKK’nın Kuzey Irak’a çekilmesiyle 2005’lere dek kısmen yumuşasa da Hakkâri hep ‘cezalı’ bir kent olarak kaldı. Şemdinli’de 2005 yılında ilçeyi neredeyse havaya uçuran ‘kontr’ terör eylemiyle ‘düşük yoğunluklu savaş’ ortamına yeniden girildi. Geçen yıla dek, PKK’nın Şemdinli bölgesini ele geçirme stratejisi sonucu Kazan Vadisi’nde şiddetli çatışmalar oldu. PKK’nın kayıpları yüzlerle ifade edilmeye başlandı.
Hakkâri valisi nerede?Çözüm süreciyle Hakkâri’de yeni bir iklime girilmiş. ‘Zap baharı’ yaşanıyor.
Van - Hakkâri yolunda Hoşap Kalesi’ne dek askeri kontroller azalmış.
Askeri araçların yerini iş makineleri almış.
Dağların yamaçlarında tüneller açılıyor, Van - Hakkâri ‘duble yolu’ yapılıyor.
Ancak Şemdinli sapağı ve Hakkâri girişindeki ‘Depin Karakolu’ndan sonra hava değişiyor.
Sanki başka bir ülkeye geçiliyormuş gibi, ‘kimlik kontrolü’ yapılıyor.
Hakkârili yurttaşlarımız uygulamaya tepkili ve kırgınlar; ‘PKK silah bırakıp sınır dışına çekilirken, sıradan vatandaşlara duyulan bu güvensizlik niye? Çözümden önce durumumuz daha rahattı’ diye konuşuyorlar.
Hakkâri etrafı kuşatılmış kale gibi.
Kalenin komutanı - pardon valisi de zaten ortada yok. Ve ‘olağanüstü hal’e uygun, valilikle lojman arasındaki yolu zırhlı araçlarla kat ediyormuş.
Oysa ‘çözüm süreci’ bir devlet politikası.
Başbakan, bakanlar, Cumhurbaşkanı, AKP - BDP süreci destekliyor ancak Hakkâri Valisi ortada yok.
Van’da ise tersine deprem dahil 4 yıldır canla başla çalışan bir vali görevde.
Çözüm süreci başarıya ulaşacaksa yöre halkıyla bütünleşmiş, bölgeyi sürgün yeri olarak görmeyen, güvenlik politikaları yerine ‘barış sonrası’ dönemi inşa edecek, elindeki kaynakları istihdama, yatırıma, eğitime seferber edecek yöneticilere gereksinim var.
Hakkâri dökülüyor!
Kentin suyu yok, yoksulluk dizboyu.
Oysa ‘sınır ticareti’ni canlandırmak, kapalı olan gümrük kapılarını açmak, tarımı, besiciliği, turizmi teşvik ederek bölgeyi kalkındırmak mümkün. Sadece Van Gölü çevresi, Zap’ın, Sümbül’ün vahşi güzelliği, Ahtamar başta tarihi ve kültürel doku insanları buralara çekmeye yeter.
Yöre insanı otuz yıldır ‘silahların gölgesinde’ yaşamaktan yoruldu, usandı.
Kürt sorununun demokratik çözümü halinde kimse geçmişin kanlı günlerine dönmez.
Çocukları dağda olan da askerde olan da aynı özlem içinde:
‘Artık yeter, barış gelsin. Çocuklarımız ölmesin.’
‘İmralı tutanakları’yla Milliyet olarak biz de bu sürecin önünü açtığımıza ve barışa katkı sunduğumuza inanıyoruz.
Van’daki toplantımıza katılan Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz’a ve Milliyet’in ‘Geleceğe Yatırım, Türkiye’ye Yatırım’ toplantısı için Hakkâri’ye gelen ve gün boyu bizi yalnız bırakmayan BDP Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’a ve yöre milletvekillerine de teşekkür ederiz.
Okurlarımızın Türkiye’nin en uç noktasındaki gelişmeler konusunda çarpıcı izlenimler edindiklerini umuyoruz.
Bu hafta Trabzon ve Rize’de olacağız.
Yaz boyunca Anadolu’dayız.
Saygılarımla.