Serinlemek isteyeceğimiz günler geldi çattı. Şekerli soğuk çaylar, hazır smoothieler, fit etiketi taşıyan sandviçler veya paketli gıdalar bize göz kırpıyor. Araştırmalar ise yaz aylarında hafif kaçamak gibi görünen atıştırmalıkların aslında uzun vadeli sağlık riskleri taşıdığını gösteriyor.
Yaz mevsimi yaklaşırken, havalar ısındıkça içimizi ferahlatan tatlara yönelmek neredeyse içgüdüsel hâle geliyor. Buz gibi içecekler, renkli kahvaltı kaseleri, atıştırmalıklar ve “hafifmiş gibi” görünen paketli ürünler market raflarında daha fazla yer buluyor. Ancak burada durup bir düşünmek gerekiyor: Tüm bu alternatifler içinizi serinletebilir, peki ya sağlığınıza olan etkileri?
Yaz aylarında sıkça tüketilen bazı ürünler, içeriklerine dikkat edilmediğinde farkında olmadan yüksek miktarda şeker, yapay aroma, katkı maddesi ve doymuş yağ alınmasına neden olabiliyor. Bunlardan bazılarına şekerli soğuk çaylar, hazır smoothieler, fit etiketi taşıyan sandviçler veya paketli gıdalar örnek verilebilir. Bu ürünlerin çoğu, ultra işlenmiş gıdalar kategorisine giriyor. Ultra işlenmiş gıdaları endüstriyel olarak üretilmiş ve doğal formundan büyük ölçüde uzaklaştırılmış ürünler olarak tanımlayabilirim. Genellikle birden fazla yapay bileşen içerirler, raf ömrünü uzatmak için katkı maddeleri, lezzet artırıcılar, renklendiriciler, emülgatörler ve tatlandırıcılar gibi. Bu noktada iyi bir gıda okuryazarı olmak, sadece ne yediğinizi bilmek değil; etiketleri doğru okuyarak, sağlıklı gibi sunulan ürünlerin arka planını anlayabilmek demektir. “Fit”, “light”, “sağlıklı” gibi ifadelerle pazarlanan birçok ürünün içerik listesinde şeker, glikoz şurubu, maltodekstrin gibi maddeler barındırabileceğini hatırlayın.
Evet, yaz geliyor, evet, ferahlık arıyor olabilirsiniz ama vücudunuzun serinlemeye değil, desteklenmeye ihtiyacı var. İşlenmiş gıdalarla dolu geçici çözümler yerine, gerçek gıdalarla gelen kalıcı dengeyi seçmek mümkün. Bu noktada güncel bilimsel araştırmalar da sağlığınız için ciddi uyarılarda bulunuyor. Öyle ki sonuçlar özellikle yaz aylarında hafif kaçamak gibi görünen atıştırmalıkların aslında uzun vadeli sağlık riskleri taşıdığını gösteriyor.
PARKİNSON RİSKİNİ ARTIRIYOR TESPİTİ
Konu beyin ve zihinsel sağlık olduğunda, sadece yaş değil beslenme şekli de önemli bir belirleyici hâline geliyor. Bu tür ürünlerdeki katkı maddeleri ve yapay bileşenlerin de nörolojik sistem üzerindeki olası olumsuz etkileri bilim dünyasında daha fazla gündeme gelmeye başladı. Neurology dergisinde geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni bir araştırma, soğuk kahvaltılık gevrek, kurabiye ve sosisli sandviç gibi aşırı işlenmiş yiyecekleri fazla tüketen kişilerde, çok az tüketenlere kıyasla Parkinson hastalığının erken belirtilerinin görülme olasılığının daha yüksek olduğunu belirtiyor. Çalışmaya başlangıçta Parkinson hastalığı olmayan, ortalama yaşı 48 olan 42 bin 853 kişi dahil edilmiş ve bu bireyler yaklaşık 26 yıl kadar takip edilmiş. Uyku davranış bozukluğu, kabızlık, depresif semptomlar, vücut ağrısı, kas problemleri, bozulmuş renk görüşü, koku alma yeteneğinde azalma dahil olmak üzere pek çok erken belirti değerlendirilmiş. Sonrasında ise araştırmacılar, katılımcıların günde ortalama ne kadar ultra işlenmiş gıda tükettiğini hesaplamışlar. Sonuçlar ise oldukça endişe verici. Günde 11 veya daha fazla porsiyon ultra işlenmiş gıda tüketen bireylerin günde üçten az porsiyon tüketenlere kıyasla Parkinson hastalığının üç veya daha fazla erken belirtisine sahip olma olasılığının 2.5 kat daha yüksek olduğunu bulunmuş.
KALP HASTALIKLARINA YOL AÇABİLİR
American College of Cardiology tarafından yapılan bir diğer büyük çaplı çalışmada ise şekerli içecekler, cips, paketli kurabiyeler gibi aşırı işlenmiş gıdaların günde her 100 gram olmak üzere artan tüketiminin; hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar ve kanser gibi birçok kronik hastalık riskini anlamlı düzeyde artırdığı vurgulanıyor. Amerika, Avrupa, Asya ve Okyanusya’yı kapsayan 41 prospektif kohort çalışmasının incelendiği araştırmada, 8 milyon 286 bin 940 yetişkin birey incelenmiş. Her ek 100 g/gün ultra işlenmiş gıda tüketimi, yüzde 14.5 daha yüksek hipertansiyon riski, yüzde 5.9 daha yüksek kardiyovasküler hastalık riski, yüzde 1.2 daha yüksek kanser riski, yüzde 19.5 daha yüksek sindirim sistemi hastalıkları riski ve yüzde 2.6 daha yüksek her türlü ölüm riskiyle ilişkilendirilmiş. Araştırmacılar, aynı zamanda obezite, metabolik sendrom, diyabet, depresyon/anksiyete riskinde de artışın altını çiziyor. Ülkemizde obezitede olan artış düşünüldüğünde besin değeri düşük, yetersiz ve dengesiz beslenmenin oluşturduğu risk göz önünde çıkıyor.