1958 yılı, Temmuz’un 14’ü. Irak Kralı Faysal Yeşilköy’de bekleniyor. Ama bir haber her şeyi altüst ediyor. "Irak’ta ihtilal oldu..."
Kral ve Veliaht Abdulillah öldürülüyor. Kadın kılığında kaçmaya çabalayan Başbakan Nuri Said’in de işi bitiriliyor. Bu üçlünün Irak’ta mezarı bile yok.
İktidara gelen Abdülkerim Kasım, cumhuriyet ilan ediyor... Bazı karışıklıklar ve suikastlar birbirini kovalarken Abdüsselam Arif’in iktidara geldiğini görüyoruz. Onu Abdurrahman Arif’in iktidarı izliyor.
Baas Partisi 17 Temmuz 1968 günü kansız bir darbe ile iktidara el koyuyor. Arif iltica için Türkiye’yi seçiyor.
"Baas Partisi Irak Bölgesel Liderliği"nin Genel Sekreteri Ahmet Hasan El - Bekr, Genel Sekreter Yardımcısı ise Saddam Hüseyin oluyor. Ve kısa bir süre sonra Saddam bütün güçleri elinde toplayarak Irak’ta tek hakim haline geliyor.
***
BAAS Partisi’nin iktidara gelişinin 7. yılında, 1975’te Irak’a bir grup gazeteci ile gittim. Orada 10 gün geçirdim. Türk gazeteci olduğum için Bağdat’ta bir sarayda misafir edildim. Gezilecek bölge olarak "kuzey"i seçtim. O günlerde kuzeyde Kürt lider Molla Mustafa Barzani (Mesut Barzani’nin babası) ile çatışmalar yeni bittiği için dağda, taşta Irak askerleri karakol kurmuş, kuş uçurtmuyordu. Şehirler asker doluydu.
Bağdat’ta, Kerbela’da, Kerkük’te, Erbil’de, Şaklava’da, Galli Ali Beg’de, Selahaddin’de Kürtlerle, Türklerle görüştüm, eğlencelere ve bilgilendirme toplantılarına katıldım. Durum bugünkünden farklı değildi. Sözlerle, niyetlerin çakışmadığı her an belli oluyordu.
Milliyet’te yayımlanan izlenimlerimin şu kısa bölümünü bana bugün yanıldığımı gösterdiği için, ilginç buldum.
"...İran ve Türk sınırındaki Galli Ali Beg’de çok dar bir asfalt yol uzanıyor. Bu yol İran’a kadar gidiyor. Yolun iki yanı üzerinize yıkılırcasına korkunç, sarp tepeler. Barzani’nin adamları aylarca bu tepeleri tutmuş, yoldan hiç kimseyi geçirmemiş. Ama sonuçta dağlar temizlenmiş ve Irak askerleri şimdi buralara öyle yerleşmişler ki, bunu gördükten sonra Molla Mustafa Barzani’nin bir daha buralara uzanabileceğini düşünmek bile imkansızlaşıyor..."
İşte bugün bir kez daha anlıyorum ki uluslararası ilişkilerde "imkansız" yoktur. Şartlar imkansızı, mümkün kılar. Bugün gerçekten de o dağlar Mustafa Barzani’nin elinde değil ama, onun yerine oğlu Mesut Barzani oralara, Kuzey Irak’a hakim durumda.
***
PEKİ, şartlar neden değişti de "imkansız", "mümkün" oldu?
Saddam demokratik bir açılımı Irak’a çok görmeseydi, yayılma politikası izlemeseydi, İran’la savaşmasaydı, Kuveyt’i işgal etmeseydi, Türkiye dahil, komşularını ve bölgeyi tedirgin eden silahlara sahip olmaya kalkışmasaydı, kendi halkına kimyasal bomba yağdırmasaydı, Türkmenleri kırıma uğratmasaydı, belki de imkansız, mümkün olmazdı.
Saddam’ın yanlışları tüm Irak’ı ve Irak halkını perişan etti... Birlik ve bütünlüğü katletti.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1990 - 91 Körfez krizi sırasında, Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesinden yanaydı, ve o gün o iş daha kolaydı, ama engellendi.
Cüneyt Arcayürek’in anılarında görüyoruz ki Cumhurbaşkanı Demirel de aynı görüşte:
"...Yapılacak tek şey Kuzey Irak’ı işgal etmektir. Süleymaniye’ye kadar, hatta Erbil’i de..."
Bakan zam peşinde. Oysa köprülerden geçiş parasız olmalı. Paralı geçiş özellikle İstanbul halkına haksızlıktır, eşitlik ilkesine aykırıdır. Halka hizmet için yapılan köprülerin gelir kapısı olarak kullanılması devletin asli görevlerinin göz ardı edilmesidir.
Lise mezunu 130 bin polisle, 30 bin jandarma için Anadolu Üniversitesi 2 yıllık önlisans meslek eğitimi programına bu yıl başlıyor.
Ağırlık, hukuk derslerinde olacak. Toplum, insan ve iletişim konularına da geniş yer verilecek.
Halkla sağlıklı ilişkinin yolu eğitimden geçiyor, diyorsak, işte eğitim, hem de yüksek...
Çok oldu. İstanbul’un Şanzelize’si var mı, diye sormuştum. Yeniden bakıyorum: Bağdat Caddesi mi? İstiklal Caddesi mi? Yoksa, Taksim - Şişli arası mı?
Bana göre, hala Bağdat Caddesi.
Neden?
Yer kalmadı, başka bir gün daha etraflı konuşuruz.