Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin “1 No’lu” sorunu deyince “şu” veya “bu” sayılıyor.
Ama bana sorarsanız “ana muhalefet olmaması” bugün Türkiye’nin “1 No’lu” sorunudur, derim.
Bugünkü iktidar yani AKP iktidarı son seçimde yüzde 50 oy da alsa geriye yüzde 50 kalıyor.
Ana muhalefetin her şeyden önce bu yüzde 50’ye tercüman olması gerekir.
Sonra AKP’ye oy vermiş vatandaşları da dışlamaması, onları da kavraması, isteklerine kulak vermesi beklenir.
İktidarın icraatını adım adım izler, yapıcı eleştirilerde bulunur, denetim görevini yerine getirir.
Ama nerede?
CHP kendi iç sorunlarıyla uğraşmaktan Türkiye’nin çözüm bekleyen meselelerine eğilemiyor bile.
Ve belki de bu yüzden iktidar, ana muhalefet yokmuş gibi hareket edebiliyor.
* * *
Kılıçdaroğlu “ben genel başkan adayı olmayacağım” dedi ve ertesi gün genel başkan adayı oldu. Rakipsizdi. Seçildi.
O başkan olalı 4 kez CHP yönetimi değişti.
Yönetim mi CHP’yi coşturamadı, yoksa başkan mı?
Yani, yönetim mi özlenen ve beklenen ana muhalefeti yaratamadı, yoksa genel başkan mı?
Bana göre ikisi de...
* * *
Türkiye’nin “dış politika”sı önemli meselelerde genellikle “milli”dir.
Yani partilerin ortak görüşü bu politikada baskındır.
Oysa bakıyoruz, dış politikamız kökten değişiyor ama buna CHP’nin katılımı yok. Katılım bir yana bu köklü değişimden haberi bile yok.
İşte İsrail politikası.
CHP’ye hiç danışılmadan sanki Türkiye savaşın eşiğine geldi. Bunu CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Lağoğlu’nun sözlerinden, eleştirilerinden, tepkisinden anlıyoruz.
“BM’nin Mavi Marmara Raporu’nun bu içerikle çıkmış olması, AKP dış politikasının istenilen sonuçları almakta başarılı olamadığının en son örneğidir.
Davutoğlu’nun açıkladığı ‘Askeri anlaşmaların iptali’ uzun süredir zaten işlemediğinden, fazla bir anlamı yoktur.
Davutoğlu’nun açıklamasının en can alıcı noktası, ‘Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisinin sağlanması için gerekli her önlem alınacaktır’ yolundaki sözleridir. Bu ifade, Gazze ablukasını tanımadığını belirten bir Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de askeri önlemler de alınabileceği anlamına geliyorsa, bölgede gerginliğin artabileceği, Türk ve İsrail deniz kuvvetlerinin karşı karşıya gelebileceği ihtimalini beraberinde getirecektir. Komşularla sıfır sorun politikasıyla yola çıktığını iddia eden AKP’nin Türkiye’yi sıcak çatışma eşiğine taşımış olması ihtimali hazin ve kabul edilmezdir.”
Dün Kılıçdaroğlu da bu sözlerin bir özetini yaptı.
* * *
Mısır, Suriye ve Libya politikaları da değişti. Hiç CHP’nin görüşü alındı mı? Hayır. Somali için de AKP, CHP ortak karar alabilir. Beraber o ülkeye gidebilirdi.
Erdoğan’ın arkasından Kılıçdaroğlu’nun gidişi şık oldu mu? AKP, dış politikadaki çok önemli dönüşümleri milli olmaktan çıkardı. Çünkü CHP yok gibi... Zaten CHP, CHP olsaydı bırakın dış politikayı, içeride de “Türkiye Bilimler Akademisi”nin başına gelenler AKP tarafından yapılabilir miydi?



İKİ HABER KARIŞTI


Boşanmak isteyen eşini öldürdü.
Cinayet bıçakla işlendi.
Cani koca tarafından göğsünden yaralanıp ölen kadının iki çocuğu annesiz kaldı. Ve katil ayıya “vur” emri çıkartıldı...



YOLLARI AÇIK OLSUN

5 günüm Silivri civarında bir yazlık sitede geçti.
Biz geniş bir balkondayız. Vakit akşam. Ve karşımızdaki bahçede kalabalık bir grup çalıp oynuyor, dans ediyor.
O sırada yolda bir gürültüdür koptu.
15-20 otomobil, 5-6 motosiklet Türk bayraklarıyla süslenmiş, kornalar çalınarak akıyor.
Askere giden gençlerin uğurlanma töreni.
Eğlence durdu, herkes bu konvoyu alkışlıyor.
Bizim balkonda da gözyaşı dökenler var.
Bu çocuklarımız, biz eğlenelim, günlerimizi rahat geçirelim diye belki de sınırlara gidiyor, ölüme meydan okuyorlar, yolları da şansları da açık olsun.




TERÖR

İşte dört görüş...


Bugün bu köşede misafirlerimiz var.
Ben değil onlar konuşacak.
Dört yazardan, dört kısa alıntı. Bakın ilk ikisi ne diyor, son ikisi ne diyor?
‘Terörist’ dışında tanımlamanın bile yasak olduğu bir hareketi, eleştirmenin özgürlüğü nasıl bir özgürlüktür diye sormak gerekmez mi? Bu hareketi doğru dürüst konuşup tartışmadan, milyonlarca insanın verdiği desteği, duyduğu sempatiyi nasıl anlayacağız, bu insanlar ile nasıl barış yapacağız?
Şiddete sarılanları suçlamak dünyanın en kolay, en anlaşılır tutumu, ‘şiddetten medet uman bir avuç insan tüm demokrasi yollarını tıkadı’ dersiniz olur biter, ama bu anlayışla ne şiddet biter ne de demokrasiyi rafa kaldırmak için şiddeti bahane edenlerin mazeretleri.
Ama artık çok geç!
Çünkü o zamandan beri (1990) Kürt sorunuyla PKK iç içe geçti. Artık ikisini birbirinden ayırmak çok zorlaştı. PKK’yı dağda ‘sopa’yla kovalarken, Kürt sorunu çözülmez, derinleşir.
Soru ve sorun burada düğümleniyor.
Ankara’nın göremediği ya da görmek istemediği bu...
Bir gerçek daha var.
Devlet adamlığı şiddete, şiddetin, savaşın mantığına teslimiyet değildir.
“PKK çevresinin istediği barış için” maddeler şöyle sıralanmıştı.
1 - PKK’yı muhatap alıp görüşmeler yapacaksınız;
2 - Demokratik Özerk Kürdistan’ı ilan edeceğiz;
3 - “Öz savunma gücü” olarak PKK militanlarını bu gücün unsurları olarak görevlendireceğiz; (Kimse bana böyle talepler yok demesin. PKK’nın aslında istediklerinin özünde bu olduğunu bölgenin önemli bir şehrinin belediye başkanı ifade etti.)
ETA ve IRA’nın bile içlerindeki marjinal unsurlar hala silah bırakmış değiller.
Aydınımız, aklını başına toparlamalı, demokrasiden ve hukuk devletinden hiç taviz vermeden terörle mücadelenin gerçekleştirilmesinden yana olmalı; bir taraftan insanımızı kucaklarken diğer taraftan teröristi tamamen etkisiz kılmak için her türlü tedbirin alınmasından yana olmalılar.


PETROLÜ

Veren düdüğü çalar!..


“Yabancıdan dost olmaz” diye bir söz var.
Yani, düşmandan iyilik bekleme, anlamına, son örnek Libya.
Kaddafi’yi düşürmek ve 42 yıllık diktatörlüğe son vermek için Batı Libya’ya müdahale etti!..
Bombaladı, bir kısım halkı ayaklandırdı, bunun için muhaliflere para dağıttı.
Önceleri Ankara bunlara karşıydı ama sonra bombacıların yanında yer aldı.
Kaddafi’yi savunmak demokrasiden yana olanların yapacağı iş olamaz. Bunu belirtelim.
Ama Batı’nın derdi demokrasi değil ki, petrol.
Hemen amaç belli oldu ve ilk bombayı atan Fransa, Libya petrolünden en büyük payı kaptı. Oysa bir süre önce öncelikle Fransa ve İtalya Kaddafi’ye çok büyük yakınlık, samimiyet göstermiyor muydu? Petrole ortak olmayı Kaddafi’den umuyordu.
Sahte dostluk bu kadar sürer...