"BU Meclis çalışmadığı takdirde Türkiye'ye çok yeni elbiseler biçilecektir..."
Bu cümle Başbakan Mesut Yılmaz'ın. ANAP Grubu'nda önceki gün konuşurken sarfetti bu cümleyi Başbakan.
Başkası söylese ya "önemli değil" dersiniz, ya da "darbe haberi" diye yorumlarsınız.
Ama Başbakan söyleyince benim kafam karıştı. Acaba Başbakan ne demek istedi?
Daha ileri gidenler de var:
"Meclis çalışmalı ve öncelikle irtica yasalarını çıkartmalı yoksa; elbise biçildi de dikişe geçilecek..."
Ertuğrul Özkök'un istihbaratı da ilginç...
"1 Mayıs'tan bugüne orduya bağlı birimlerde 25 brifing düzenlenmiş, hepsinin de konusu irtica."
Bir yanda bu gelişmeler öte yanda buna paralel olarak Fazilet'te, "şaraplı davet" tartışması...
"Şarap içenlerin bulunduğu sofrada Faziletliler bulunmalı mı, bulunmamalı mı?"
Bizans çökerken, meleklerin cinsiyetini tartışanların gafleti gibi bir şey...
* * *
TÜRKİYE'de 1 numaralı düşman enflasyon.
Onu düşüren iktidar en başarılı iktidar sayılacak.
Son günlerde bu konudaki gayretler takdire değer. Özellikle bütçe disiplini üzerindekiler...
Ama bir de gerçek var:
Dolar yüksele yüksele 260 bini geçti.
Fiyatlarda artış var, düşüş yok.
Şeker, çay, tekel, petrol, doğalgaz, ulaşım fiyatları arttı.
Geçen yıl 400 milyon olan özel okul ücreti bu yıl 1 milyar 400 milyon oldu. Kirazın kilosu 1 milyon 200 bin lira, erik 800 bin lira...
Enflasyon ne kadar düştü derseniz deyin, işte şimdilik yüzde 90'larda...
Borsaya yabancı sermaye girmiyor.
Kredi faizlerinde de dişe dokunur bir düşüş yok.
Peki, enflasyon düşüşünün en belirgin delili olarak, belki de tek delili olarak gösterilen mevduat faizleri nasıl oluyor da düşüyor?
Bir sihirli el var, tutmuş onu aşağı çekip duruyor. Ve o elin istediği oluyor.
Enflasyonun düşmesi bakımından hiç tartışmasız bunun psikolojik yararı olacaktır. Tamam da kim, nasıl yapıyor, bu böyle sürer mi, bir de onu bilsek?
Anlayan varsa anlatsın.
* * *
İKİ turlu dar bölge seçim sistemine partilerin çoğu karşı çıktı.
Bazıları tam tersine barajın daha da indirilmesini, yüzde 5 olmasını istiyor.
Yani kafası kızan parti kuracak, biraz gayret sarfetti mi Meclis'e girecek.
Türkiye ne çekiyorsa bölünmüşlükten çekiyor derken, bu baraj düşüklüğüyle daha da bölünecek...
* * *
SİYASİ sistem bugün Türkiye'yi yönetemiyor.
Bu nedenle istikrar yok. 3 gün sonra ne olacağı belli değil...
İstikrarı, kalkınmayı, demokratikleşmeyi sağlayamayan, çalışmayan bu sisteme karşı halkın tepkisi var.
Var ki partilerin hiçbiri anketlerde yüzde 18'i aşamıyor. Dünya kadar da kararsız çıkıyor?
Sorun çözme, huzur, istikrar ve etkinliği sağlama yeri değil, rant paylaşımı, çıkar kovalama alanı oldu siyaset.
Yolsuzluk, suiistimal, rüşvet, çeteleşme, mafya bu nedenle ayyuka çıktı.
Bugün halk "parti" seçiyor. Listeleri genel başkanlar dolduruyor. Bu nedenle siyaset, yönetim halktan kopuk, partiye dolayısıyla lidere bağlı ve ona çalışıyor. Hem de körü körüne. Çünkü siyaseti yapanların istikbali liderlerin elinde...
Her partide başkanlar; "Başbakan olamayacağım rejimi ben ne yapayım?" düşüncesinde.
O nedenle; önce ben, sonra parti, vakit kalırsa ülke, sıralaması geliyor.
Türkiye böyle gidebilir mi?
O nedenle yönetemeyen bu sistemin değişmesi gerekiyor.
Ama sistemin değişmesi işlerine gelmediği için partiler buna direniyor.
Peki bu fasit daireden nasıl çıkılacak, bu kısır döngü nasıl kırılacak?
Bunu da bilen varsa söylesin...
Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr