Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


ÜNİVERSİTEDEYKEN milliyetçi - sol Kürt çevresi içine girdi.
DDKO kurucularından oldu. T - KDP ile temas kurdu. Bir süre Kuzey Irak'ta kaldı. Döndü. 12 Mart'ta yargılandı. 2 yıl tutuklu kaldı. Çıktı. DDKD'nin kurulmasına katkı yaptı. DDKD bölününce Kawa grubunda yer aldı.
Şimdi hiçbir grup ve partiye mensup değil.
Apo'nun dün önce reddettiği, daha sonra da vekalet vermeyi kabul ettiği Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu, 24 Nisan 1991'de yapılan röportajda kendisini özetle böyle tanıtıyor.
* * *
OKÇUOĞLU'nun o uzun röportajda söylediklerinden bugün ilginç görülebilecek bazı alıntılarınsa yoruma bile ihtiyacı yok:
"En sonunda, gençlik yıllarımda bütünüyle özgür irademle yapmadığım bir tercihin sonucu olarak benimsediğim Marksist - Leninist dünya görüşünden tamamen koptum."
"Ben mevcut Kürt siyasi örgütlerinin - ki bunu söylerken PKK'nın gücünü ve ağırlığını göz ardı etmeden konuştuğumu bilmenizi istiyorum - Kürt ulusal sorununun çözümlenmesi konusunda kayda değer bir politik görüşe, projeye, strateji ve taktiklere sahip olmadıkları görüşündeyim."
"Kürtler 1980'den sonra Türkiye'de hiçbir tercihe sahip değillerdi. PKK bu boşluktan yararlandı. Bence başarısının esas yanını da bu oluşturuyor."
Kürtler ve Türkler arasında giderek de hızlanan, ileri derecede bir entegrasyon var. Şimdi Kürtler entegrasyonun ileri olduğu yerde yani Türkiye'de bağımsızlık diyor. Entegrasyonun nisbeten az olduğu yerde ise (İran ve Irak'ta) otonomi deniyor. Bu tespitlerime katılıyor musunuz? Bunu nasıl açıklamak gerekiyor?
Röportajı yapan Rafet Ballı'nın bu sorusunu Okçuoğlu şöyle cevaplıyor:
"Bazı anılarımdan söz etmek istiyorum. İlk üniversite yıllarımızda biz sık sık Türkiye haritasını önümüze alarak, 'acaba sınırlarımızı nerelerden geçirsek' diye bir Kürdistan haritası çizerdik. Şurayı alalım mı, almayalım mı derken, denize açılalım diyerek Trabzon'u da kattığımız olurdu. Öyle ki, Türkiye'yi adeta boş bir arazi olarak görüyorduk. Hepsini almıyorduysak, doğrusu bir engel gördüğümüzden değil, vicdanlı olduğumuzdandı. Sosyalist ahlakımız kardeş Türk halkına haksızlık yapmaya elvermiyordu çünkü. Türkiye'yi hallettikten(!) sonra İran, Irak, Suriye'ye geçiyorduk. Oradan da Basra Körfezi'ne ulaşıyorduk. En çok da petrol alanları üzerinde duruyorduk. Böylece Türkiye'de Kürt aydınlarının bilinci bu 'karışanı, edeni yok' mantığı üzerinde şekillendiği için, ne lüzum var, bağımsız devlet kurma imkanı varken, otonomi istemek de ne oluyor diyerek aklına geldiği gibi politika üretiyorlar. Eğer sosyalizmimiz bizi önlemese, dediğim gibi, bütün bölgeyi işgal etmekten, hatta büyük bir cihan imparatorluğu kurmaktan kimse bizi alıkoyamayacaktı. Ağızdan düşürülmeyen anti - emperyalizmimizin de altında bu mantık yatıyor. Bekara karı boşamak kolaydır. Ben Türkiye'deki Kürt aydınlarıyla, İran, Irak ve Suriye'deki Kürt aydınları arasındaki sözünü ettiğiniz bu farklılığı, gerçeklikle olan ilişkileriyle açıklıyorum. Türkiye'de Kürt aydınları esas olarak 1960'lardan sonra oluştu. Ciddi politik tecrübeleri yok. Ne iç, ne de uluslararası koşulları iyi bildikleri söylenebilir. Bu ölçüsüzlükte, bize dünya devrimini vaat eden Marksizm - Leninizmimizin de çok büyük payı var."
Okçuoğlu'nun bir tespiti de şöyle:
"Şu anda Türklerle Kürtler arasında bir sınır çizdiğimizde Kürtlerin bundan çok karlı çıkacakları inancında olmadığım için. Aksine çok büyük zararlara uğrayacaklardır. Bütün mesele bir bayrak olarak algılanamaz. Devrim konusundaki kanaatimin yanında günümüzde böyle bir şeyi hayal etmenin ne kadar zor olduğunu en başta Kürtlerin görmesi gerekiyor. Tüm dünyada artık mümkün olmayan bir şeyin peşinden koşmamak gerekiyor..."




Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr