Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       SURİYE 14 yıl boyunca bölücü terörü destekledi. Türkiye'ye düşmanlık yaptı. Ama ne oldu, ne değişti de Türkiye tepkisini bu son bir haftada gösterdi?
Başbakan Yılmaz'ın benzetmesi ile Dışişleri Bakanı Cem'in cümleleri bu açıdan ilginç.
"Ağzına kadar dolu bardağı taşıran son bir tek damladır..."
Ve Türkiye artık Suriye'ye "Sen bana düşmanlığa devam edersen ben de sana düşmanlık yapacağım" demektedir.
Bu tutum, "düşmanlığa karşı düşmanlık" Türkiye'nin kararlılığının ifadesidir ve işte son bir haftadaki fark, budur.
Kararlılık savaş değildir. Savaş ihtarıdır. Türkiye ilk kez ve açık seçik bu ihtarda bulunmuştur.
* * *
ÖNÜMÜZDE şimdi belli bir süre var.
Burası Türkiye, bu süre içinde kim bilir neler olur?
Ve belki de Suriye unutulur!..
Ama her şeye rağmen belleklerde bir şey kalacak; "Arap dostlarımız", "Arap din kardeşlerimiz"; onlar Türkiye'ye dost değiller. Onların yönetimleri Türkiye'yi hasım görüyor.
Türkiye onlara hep yakın olmak istedi, yakın oldu. Hep o dünyanın savunuculuğunu yaptı. Yıllarca bu nedenle İsrail'e uzak durdu. Ama işte son sınav; Suriye krizi doğdu ve Araplar Türk dostluğundan sınıfta kaldı. Bir ikisi hariç, çoğu hemen Şam'ın yanında saf tuttu.
Sinsi düşmanlıkların bir çatışma halinde pek de kıymeti olamaz. Çünkü tüm Arapların yarım asırdır küçücük İsrail'e karşı süren düşmanlıklarının bile hiçbir işe yaramadığını tüm dünya görüyor.
Kriz, "bir musibet bin nasihatten yeğdir" sözünün geçerliliğini bir kez daha gösterdi. Bazılarının sık kullandığı "Arap dostluğu" balonu patladı.
Peki bu böyle gider mi?
Gitmemesi için Türkiye'nin ekonomik ve askeri gücünün paralel şekilde artırılması gerekiyor.
Çünkü "Hazır ol cenge ister isen sulh u salah" sözü günümüzde de geçerliliğini koruyor. Ve cenk istemeyenlerin tek silahı kalıyor; hem ekonomik, hem askeri bakımdan güçlü olmak.
Caydırıcılığın ilk şartı bu, dostluğun da.

Bu vahşetin sorumlusu bizleriz:
Cezaların caydırıcılığını yok edenler, affı dillerinden düşürmeyenler.
Bizim tavizkar tutumumuz yüzünden şehrin göbeğinde çakallar, bir genç kızı ırzına geçip parça parça etti.
Serpil ve annesi akşam Ümraniye'de evlerinden çıkmış, bir akrabalarına gidiyorlardı.
Serpil 20, annesi 40 yaşındaydı.
Serpil bir anaokulunda öğretmenlik yapıyordu.
Daha gencecikti, bir filiz gibiydi.
Hayalleri vardı, pembe düşleri vardı.
Ama önlerini kesen bir otomobille tüm hayatı karardı, bitti... Hem de feci şekilde.
Silahlı dört haydut İstanbul'un göbeğinde Serpil'le annesini kaçırdı.
Anne, tecavüz edilip 30 yerinden bıçaklanmış olarak bulundu.
Ve iki gün sonra da Serpil...
Serpil, tecavüz edilmiş ve öldürülmüştü...
Gencecik bir hayata bir çakal sürüsü hunharlığıyla çullanıp onu söndürenlere idam bile az değil mi?
Ama cezaların caydırıcılığının kalmadığı, yakında affın da çıkartılacağı bir ortamda, nasıl olsa kurtulacaklarını hesap edenler bu katliamı yaptılar.
Caydırıcılığı önemsemeyen, adeta suça teşvikçi olanlar utansın.




Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr