Kaçtır bunu yazıyorum. Ben yazmaktan bıkmadım, siz okuyanlar herhalde bıktınız.
Terör. Bir arada yaşamak mı yoksa ayrı ayrı yaşamak mı? Vesaire... Ben birçok vatandaşıma da tercüman olarak diyorum ki; bugün Türkiye’nin birinci sorunu terördür.
Şemdinli’deki dağa da, Hakkari’deki ücra bir köye de İstanbul’dan çıkıp gidebilir misiniz? Oralar insanımız için emniyetli olmalı. Adam öldürme, adam kaçırma, mayın patlatma olmamalı, akla gelmemeli bile.
Bugün böyle mi. Bugün değil 30 yıldır böyle değil. Mehmetçik şehit ediliyor. Adamlar öldürülüyor, adamlar kaçırılıyor, mayınlar patlatılıyor, makineler yakılıyor, petrol, doğalgaz hatlarına sabotajlar düzenleniyor.
Ve burası Türkiye. Ve burada ordu var ve burada polis var ve burada yetkisini kullanamayan hükümet var. Yapmayın Allah aşkına, alay eder gibi bir şey...
* * *
Ben vatandaşım, sonuca bakarım 30-40 yıldır bu terör niye ortadan kaldırılmıyor?
9 yıldır AKP hükümeti tek başına iktidarda ve bu partinin iktidar döneminde Türk ordusunun 40’tan fazla generali hapse atılabiliyor da, terör niye önlenemiyor? Sorumlu hükümettir. Şehitlerin vebali AKP hükümetinin boynundadır.
“Bıçak kemiğe” daha yeni mi dayandı? Yok, “birlikte yaşayalım mı” yok, “ayrı yaşayalım mı”? Bunlar boş şey. Korkusuz yaşayalım. Terörsüz yaşayalım. İşte yapılacak olan bu. Bunu da yapması gereken bu iktidar. AKP iktidarı. Geçmiş, mazeret olmaz. 9 yıl yetmez mi? Yeter, fazla bile...
* * *
Birlikte mi yaşayalım, yan yana mı? Bu soruyu 40 defa sorarsak adamın aklına, ayrılığı getirmez miyiz? Aklında olmayanın aklına ayrılığı sokmuş olmaz mıyız?
Ayrılıkçıların amacına hizmet etmiş olmaz mıyız? Önce federasyon veya konfederasyon. Sonra ayrı devlet. Ne o, adı “yan yana yaşama”. Ne zamana kadar? Oysa Türkiye’de 74 milyonun ayrısı gayrısı yok.
Benim sınıfımdaki “Kürt İsmail” benim kardeşim, ben de onun. Geçmişteki hatalar geçmişte kaldı. Biz bugüne bakalım. Ve bir arada olmanın faziletini yaşayalım. Siz bakmayın bir avuç bölücüye, siz bakmayın BDP’ye siz bakmayın KCK’ya, siz bakmayın Demokratik Toplum Kongresi’ne. Onların ne oldukları, korkutarak da olsa son seçimde bölgede aldıkları oy sayısından belli. İhtiyaçlar içindeki bölge halkını kışkırtıyorlar, bölücülük yapıyorlar ama Bodrum’da tatil yapıp diğer kökenlerden gelen meslektaşlarıyla “okey” oynayabiliyorlar.
Bu onların samimiyetsizliği değil mi? Ne pahasına olursa olsun biz samimi olarak bir arada, yani birlikte yaşamayı ve 74 milyonun kardeşliğini sonuna kadar savunacağız. Biliyoruz ki bunu Kürt kökenli kardeşlerimizin büyük ekseriyeti de düşünüyor, istiyor. Bu tehditlere rağmen verdikleri oylardan belli.
Bizi kimse ayıramayacak, yeter ki hükümet kendine düşen görevi bir an önce yapsın.
11 ŞEHİT DAHA
TV’ler şehitlerin cenaze görüntülerini verirken, yeni 11 şehit haberi daha geldi.
11 yeni şehit... Genç yaşta ölüm.
Tam da Başbakan’ın “Terörle mücadelede yeni bir dönem başlıyor. Bir öleceğiz ama bin dirileceğiz” dediği anda.
Bu ilginç.
Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun sözleri çok daha ilginç.
“Terörü bitirmek silahla olmuyor. Barışın dilini kullanmak durumundayız.”
Çocuklarımız ölüyor, liderlerimiz ise konuşuyor...
Vatandaşsa laf değil sonuç bekliyor. Ama böyle giderse daha çok bekleyecek.
Bir ayda 42 şehit verdik de...
ABD’NİN İSTEDİĞİ GİBİ
“Komşularla sıfır problem” derken komşularımızı tanımıyor muyduk. Kiminde diktatörlük var, kiminde demokrasi.
Kiminde halk daha uyanmamış, kiminde uyanık.
Ama devletler için “menfaatler” vardır, başka şey yok. Dostluklar da bu menfaatlere göre kurulur.
Biz de “komşularla sıfır problem” derken herhalde Türkiye’nin çıkarlarını düşündük.
Mesela bizde demokrasi yıllar önce kuruldu, ama hâlâ emekliyor.
Suriye’de hemen kurulabilir mi? Gerçekçi olalım.
Öyleyse menfaatlerimiz doğrultusunda hareket edelim.
SURİYE
İran-Karayılan
Suriye ile neredeyse “tek devlet” olmuştuk. Hep söylediğimiz gibi, Esad’la da adeta “kanka”.
Buraya, “Suriye tankları Ankara’ya kadar gelebilir, acaba İstanbul’a varır mı?” hesaplarını yaparak geldik. Yani soğuk savaş sırasında Şam, Rusya’nın müttefiki ve bizim başlıca düşmanımızdı. Ve Hatay aramızdaki bitmez tükenmez ihtilaf konusuydu.
İşte burdan “kanka”lığa geldik. Bunu Tayyip Erdoğan başardı.
Türkiye bölgesindeki baş düşmanı, Suriye’nin dostu oldu.
İsrail de Suriye’nin baş düşmanı idi. Suriye de İran’la sıkı fıkı dost.
Amerika da, İran’ın düşmanı, İsrail’in kadim dostu.
Türkiye Suriye’nin dostu olmakla, ABD’nin düşman olduğu İran’la ABD arasında kalmıştı.
Tabii mantık Ankara’nın ABD’yi tutmasını gerektiriyordu.
Bunun için “kaşının üstünde gözün var” bahanesi çıkartıldı ve Suriye ile ara bozuldu.
Suudi Arabistan’daki ABD’nin desteklediği baskı rejimine susan Ankara, Şam’a bağırdı, çağırdı, arasını ABD’nin hatırı için bozdu.
Suriye’den sonra sıra Türkiye’nin dostu İran’a gelebilirdi.
Yorum çok ve birbirinize zıt olanlar da var. Ama bana göre, İran, Türkiye’nin, ABD’nin isteği üzerine Suriye’den sonra İran’la da arasını bozacak bir harekete kalkışmasına mani olmak ister.
Eğer İran Karayılan’ı yakalarsa ve Türkiye’ye teslim ederse bu nedenle buna şaşmamalı. Bu Türkiye’nin İran’la olan dostluğunu perçinlemek içindir.
DİZİLER
Kim seçiyor?
15-20 TV’nin başlıca 2-3 sermayesi var. Başta geleni ise diziler. Dizileri TV’ye koyan yetkililer, sorumlular onları önceden hiç seyretmez mi? Kendi kendime sorarım. Hem bu yetkililer hiç yabancı film görmezler mi, diye de şaşarım. Uzun uzun sıkıcı konuşmalar.
Tansiyonun hiç yükselmediği bölümler.
Çirkin çirkin oyuncular.
Bir ailenin veya bir kişinin, bir olayın peşine takılıp giden, birkaç olayı aynı anda seyrettirmeyen, sade suya tirit konular. Allah aşkına bunları kim seçiyor?
Mesela bir TV’de “Karadağlar” var.
Reytingi nedir, bilmiyorum. Pek reklamı yapılmadı.
Yazarı ünlü. Ama bize uygulanması da yadırganmıyor.
Dizinin her bölümünde tansiyon yüksek. Adeta her bölümde mantıklı bir sürpriz var. Beklenmedik, önceden seyircinin tahmin edemeyeceği şeyler oluyor. Oynayanlar da hem iyi oynuyor hem de eli yüzü düzgün kişiler.
Baba, Erdal Özyağcılar, “Elveda Rumeli” dizisinde de takdirle seyrettiğimiz bir artistti, o bu diziye de pek yakışmış, iyi oynuyor, bravo...
Mesela bir kanalda, her parçası müstakil bir hikaye olan dizi var.
“Behzat Ç.” o da seviliyor, onu da seçenlere bravo demek lazım.
İyi veya kötü daha başka örnekler verilebilir. Ama bu kadar yeter.
Bu dizileri seçenleri, daha doğrusu seçemeyenleri bir seyirci olarak uyarayım, dedim. Haklı değil miyim?