TV yoktu, spor müsabakaları radyodadan anlatılırdı.
Rahmetli Eşref Şefik güreşleri izler, naklederdi. Sonuç bildiren kısa bir cümlesi vardı; "kendi oyunuyla tuş oldu."
Türkiye de öyle. Hep kendi oyunuyla tuş oluyor.
Hükümet, Türkbank nedeniyle düşürüldü.
Bu kritik dönemde düşürülmeyip, hesaplaşma ertelenebilirdi.
Olmadı.
Başbakan'ın ihaleye iyice bulaştığı ortaya çıktı.
Ama sonra bir olayda daha görüldü ki Başbakan kendisini pek de ilgilendirmeyen başka olaylara da karışmaya meraklı.
Mesela Tarkan'a, askerliğinin ertelenmesi için yardımcı olma sözü vermiş.
Neden?
Çünkü Tarkan, "kültür elçisi" olduğunu söylüyormuş. Elçilik de, kültür de, kültür elçiliği de o kadar ucuz sayılıp, askerden kaçmak için de bahane edilebilecekse, hiç olmazsa Başbakan bu bahaneci tiplere yüz vermemeliydi. Doğrusu bu değil mi?
Ama aksi yapılmış.
Şimdi asker kaçağı Tarkan sıkılmadan Başbakan'a sitem ediyor.
Allah'tan sitemden öte bir şey yapacak hali yok.
* * *
HÜKÜMETLER düşünce, daima akla gelen 3 - 5 kıdemli konserve başbakan adayı vardır.
Haberciler hemen bu isimleri buzluktan çıkartıp ısıtıverirler.
Oysa o yedeklerin çoğu yedekte yıllanarak eskidi, yeni yedek başbakan adayları yaratmak daha ilginç olmaz mı?
* * *
HÜKÜMETİ düşürülen liderlerden Ecevit, "hükümeti düşürenler yenisini kursun" diyor.
Düşüren liderlerden Baykal, "Soruşturma komisyonunda anlaşanlar hükümet için de anlaşsın" diyor.
Fazilet'in lideri; hem, "hükümet kurma görevi bize verilmese de olur" diyor, hem de "bize verilmeli" diyor.
Çiller, "bağımsız başbakana karşı" olduğunu ilan ediyor.
Yılmaz, hem, "CHP'li bir hükümete girmeyeceklerini", ama "üçüncü bir kişinin başbakanlığına karşı olduklarını" duyuruyor.
Cumhurbaşkanı Demirel de: "Gelin şu seçimleri 2000 yılına bırakalım, yerel seçimleri de genelden ayırıp iki turlu yapalım" diye yepyeni bir dalga yaratıyor.
Hadi, bulabilirseniz bulun bir asgari müşterek, çıkabilirseniz çıkın işin içinden!..
* * *
ANLAŞILIYOR ki, Türkiye'de en hayati konular bile ciddiye alınmıyor.
Bugünkü işler dünkülere, dünküler yarınkilere bulaştırılıp, tümü içinden çıkılmaz hale getiriliyor.
Bu yalnız bugün mü böyle? Hayır. Senaryoları yazanlar ve aktörler hep aynı olduğu için oyunlar da hep birbirine benziyor.
Bakın 1975'te Demirel ne diyor:
"Türkiye 1974 yılına istifa etmiş bir hükümetle girmişti. 1975 yılına da güvenoyu alamadığı için istifa etmiş bir hükümetle girmektedir. Sorun, hükümet kurulmasındaki zorluk veya kurulan hükümetlerin kısa ömürlü olmasından ibaret de değildir. Başka bir deyişle, hükümet kuruluşundaki zorluğun kaynağı siyasi iktidarın müessese olarak zedelenmesi ve neticede siyasi iktidar boşluğu meydana gelmesidir. Türkiye, bugün hükümet arıyor ve haklı olarak hükümet bunalımlarından şikayetçidir. İstikrarsızlık sam yeli gibi birçok şeyi kurutmuştur. 'Çare nedir? Çareyi kim bulacaktır?' sorusuna doğru cevap bulmadıkça, bulamadıkça, bulmak istemedikçe veya bulmaktan kaçındıkça bunalımların birbirini takip etmesinden kurtulamayız."
1975 yılından bu yana 23 yıl geçti.
Peki, "bunalımların birbirini takip etmesinden" ne zaman ve nasıl kurtulacağız?..
Şimdi biz de Demirel'in 23 yıl önceki sorusunu 23 yıl sonra bugün Demirel'e soralım:
Çare nedir?
Çareyi kim bulacaktır?
Çare, kaç tane 23 yıl daha geçtikten sonra bulunacaktır?
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr