Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       TÜRKİYE'nin gerçek durumuna bakalım:
* Halkın siyasete katılımı yok.
* Hatta halkın temsili söz konusu değil.
* Parti içi demokrasi yok.
* Liderler diktası, oligarşisi var. Biz ona padişahlık demiştik.
* Bırakın güçlü bir partinin iktidarını, iktidardaki koalisyon bile azınlık.
* Demokratikleşme olmadı, bu gidişle olmayacak.
* Avrupa Birliği ile ilişkiler dondu.
* Çevresi ile Türkiye'nin arası çok bozuk.
* İç politika çok belirsiz. 1983'ten bu yana her partinin oyunda gerileme var. Hiçbir partinin ilk seçimde yüzde 20'yi aşması mümkün görülmüyor.
* Türkiye'de din devleti isteyenler var.
* Marksist bir düzen isteyenler var.
* Türkiye'yi bölüp ayrı bir devlet kurmak isteyenler var.
Peki böyle karışık bir ortamda erken seçim kararı neden alındı?
* * *
ERKEN seçim kararı bir müdahaleyi önlemek için alınmış olabilir..
Hükümetin ekonomik politikaları uygulayamayacağını, vaatlerini yerine getiremeyeceğini anlamış olduğu için alınmış olabilir. "CHP zorladı seçim kararı aldık, yoksa Türkiye'yi düze çıkartacaktık" gerekçesini kullanabilmek için erken seçim kararı alınmış olabilir.
Eylülde ANAP kongresi var. Seçim kararı alabilmiş demokrat bir lider görüntüsüyle kongre daha kolay alınabilir.
Veya daha başka nedenler sayılabilir. Ama bunların içinde ciddi "ülke yararı" ağırlıklı bir neden bulmak güç. Çünkü seçimden sonrasının bugünden farklı olacağını hesaplayabilmek imkansız.
* * *
TÜRKİYE'nin düze çıkması için sistemin değişmesini, parlamenter sistem yerine başkanlık sistemine geçilmesini önerenler var.
Hayır; "mevcut sistemin Türkiye'nin çıkmaza girmesinde baş sorumlu olması diye bir şey söz konusu değil, sistemin işletilmesinde aksaklıklar var, o düzeltilir, normal işletilirse Türk siyasi hayatı çıktığı raya yeniden oturur" diyenler var.
Bakın ikincileri doğrulayan manzaraya.
Parlamenter sistem; "kuvvetler ayrılığına, ama bu ayrı kuvvetler arasındaki işbirliği" esasına dayanıyor.
Oysa Türkiye'de bugün partiler demokrasisi oluştu. Halkın temsilcisi saydığımız milletvekilleri, ancak parti ve o partiye hakim olan lider söz verdiği oranda görüş açıklayabiliyor. Yani milletin hakiki anlamda vekili yok, temsilcisi yok.
Yasamanın, yürütmenin, yargının ayrı ayrı birer güç olmasıyla, kuvvetler ayrılığı var sayılamaz. Çünkü bunlar bağımsız değil. Bağımsız olmadıklarını yagının başındakiler sık sık söylüyor. Bu üç kuvvetin üstünde, başbakan kimse o var ve hepsini kontrol ediyor. Yani sistem dejenere olmuş.
Bakın şimdi seçim havasına girildi, aday adayları millete değil parti başkanlarına sokulmaya başladılar.
Lider tek seçici olacak, bu liderlere tabi kişiler de halkın sözümona vekili. Yani yeni Meclis de gidenden farklı olmayacak, çünkü şartlar aynı.
* * *
ÖYLEYSE mevcut şartlarla gidilecek erken seçim neyi değiştirecek?
Oysa seçim sistemi değişse, mesela İngiltere'deki sistem kabul edilse.
Türkiye, iki turlu dar bölge seçim sistemi ile seçimde adaleti biraz ihmal pahasına da olsa istikrarı yakalayabilse...
Parti içi demokrasi gerçekleştirilebilse, parti başkanları padişah olmaktan çıkartılsa... Yani yeni siyasi partiler yasası da çıksa...
Yukarıdaki şikayet konuları çözüm yoluna girmiş, hatta bitmiş olabilir. Ama ona kimse yanaşmıyor.
* * *
TÜRKİYE'nin istikrarlı, güçlü, prestijli, sosyal, çağdaş bir hukuk devleti olmasını istiyorsak gerçekleri çekinmeden söylemeliyiz. Bunlar karamsarlıkların dışa vurulması değil, gerçeklerin ifadesi olduğu için bir kere, bin kere, on bin kere tekrarlanmalı ki Türkiye kendine gelsin, bir çıkış noktası bulsun. Yoksa eyyamcılık, ütopik hikaye yazıcılığı kolay. Ve onları yapanlar zaten yeteri kadar var.
Sorun; belli, çözüm; sizin elinizde...




Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr