Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       SİYASETEN bakınca, çete olaylarına haklı, haksız bulaştırılmak istenmeyen üst düzey politikacı yok gibi.
Eyüp Aşık'tan sonra ortaya çıkan Meral Akşener'le ilgili bant da bunu gösteriyor.
Bu konuda Eyüp Aşık'ın sözleri ilginç:
"Mafyayla ilgili siyasetçi çok. Mafya Türkiye'de öyle kısa sürede kökünden kazınacak gibi değil. Her yaptıklarını önemli kişiler bilir."
* * *
EYÜP Aşık'ı dinledikten sonra şimdi onun biraz da merakının kurbanı olduğunu düşünebiliyorum. İşi basite indirgeme sayılmazsa bu böyle.
Aşık; "Ben ilişkiyi devlete bilgi toplamak için kurdum" demek istiyor.
Aşık, İçişleri Bakanı değil, Adalet Bakanı değil, özel savcı değil, ama mafya meraklısı. Türkçede bir söz var; "İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir."
Ama şu da söylenebilir: Adamlara mafya diyeceksiniz, haklarında gerekeni yapmak varken Eyüp Aşık gibi, ikide bir telefonlarla adeta sohbet edeceksiniz.
Bunun, devlete hafiyelik merakıyla izah edilir yanı olamaz.
Tüm bunlar bir şeyi yeniden ortaya koyuyor.
Mafya denilen kişilerle devletin bazı yetkilileri, bazı politikacılar iç içe olmuş.
İyi günler bitince çekişme başlamış ve şimdi kirli çamaşırlar ortaya dökülüyor.
Peki bu böyle seyir mi edilecek?
Artık görev Cumhurbaşkanı'na düşüyor.
Önce; en azından liderleri toplayıp bu işe noktanın nasıl konabileceğinin tartışmasını yapabilir.
Bir açıklama ile de halkı bilgilendirebilir.
İkinci yol Anayasa'nın 104. ve 108. maddelerinde yazıyor.
Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerini sayan 104. Maddede, Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinden birinin "Devlet Denetleme Kurulu'na inceleme, araştırma ve denetleme yaptırmak" olduğu belirtiliyor.
Devlet Denetleme Kurulu'nun görevleri ise Anayasa'nın 108. maddesinde şöyle tarif ediliyor:
"İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanlığı'na bağlı olarak kurulan Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanı'nın isteği üzerine, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde, vakıflarda, her türlü inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapar."
O şekilde veya bu şekilde ama artık mutlaka Cumhurbaşkanı'nın çıkıp Türk halkı adına "Yeter, ben buradayım" demesi gerekiyor.

Nedim Abi sessiz, sedasız, zararsız tam bir İstanbul beyefendisi gibi yaşadı ve öyle öldü...
Nedim Güney, ben Milliyet'e geldiğimde arşiv müdürüydü. 30 - 35 yıl aynı işi yaptı. Şişman, tonton, güler yüzlü, esprili, çok saygılı, işine bağlı.
O kadar işine bağlı idi ki, yardımcı istemezdi, her işi kendi yapardı. Arşiv müdürüydü ama memuru yoktu.
Kolunun altında kalın, siyah, hırpalanmış bir defterle dolaşırdı. Koca arşivin tüm fihristi, kataloğu, rehberi işte o defterdi. Defterdeki yazıları da Nedim Abi'den başkası okuyamazdı. Arşivde bir şey bulmak için önce Nedim Abi'yi bulmak gerekirdi. Gece ise, evden getirilirdi.
İlerlemiş yaşına rağmen 1968'de taşınılan o Nuruosmaniye'deki Milliyet'in geniş taş merdivenlerinden hızla, adeta yuvarlanarak iner çıkar, yazıişlerine fotoğraf yetiştirirdi. Ve bir gün gerçekten yuvarlanıp bacağını kırana kadar.
Hangi fotoğrafı isterseniz "hemen efendim" der, sonra kızara bozara gelir "bizde o adamın resmi yokmuş" diye mazeret belirtirdi.
"Olmaz Nedim Abi, en aşağı 200 fotoğrafı olacak bizde" diye ısrar ederseniz gider; "O adamın göbek adı da varmış, söylemiyorsunuz ki ona göre bakayım, bulayım" diye fotoğrafı getirirdi.
Saygıda kusur etmez, şakaya ise davetiye çıkartırdı.
Abdi Bey'le karşılaşınca, şapkası olmadığı için hemen gözlüğünü çıkartarak selamlardı.
Bir gün cebine prezervatif kondu.
Evde eşine "cebimden para al" deyince, prezervatif aile faciasına sebep oldu.
Ertesi gün Nedim Abi, yazıişlerine elinde bir poşetle geldi. Poşeti yazıişleri masasına koydu. İçindekileri bir bir çıkarttı; bir atlet, bir külot, bir çorap, bir gömlek, "Şimdi yaptığınıza sevinin, evden kovuldum" dedi. Ağlıyordu.
Ama bu bile bizim şakamıza karşı onun bir şakasıydı. Kovulmamıştı.
Perşembe günü gazetelerde, basına 50 yılını vermiş koca cüsseli, büyük ve iyi yürekli, şişman, tonton, herkesin sevdiği Nedim Abi'nin kısacık ölüm haberi çıktı.
Sanki o günlerdeki şakalardan biri gibi.
"Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi Nedim Güney, önceki gün öldü. 1911 yılında doğan Güney, mesleğe 1949 yılında Akşam gazetesinde başladı. 1954 yılından emekli oluncaya kadar Milliyet gazetesinde görev yapan Güney'in cenazesi, bugün öğle namazından sonra Şişli Camii'nden alınarak Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verilecek."
Verildi. Rahat uyusun.
Vefasızlığımıza kıs kıs gülüşünü görüyor, duyuyor gibiyim.





Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr