Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

KCK kadınlara talimat veriyor: “Gösterilerde panzer altına girin, hatta ölün. PKK kırda terörü şiddetlendirdi, siz de şehirlerde terörü yayın... Mesela İstanbul’u cehenneme çevirin...”
Bu talimatlar aynen saptandı.
Bu mu barış?.. KCK’nın Yürütme Konseyi Toplantısı İstanbul’da yapılıyordu ama BDP’nin ilçe başkanı KCK’ya üye olmadığı için bu toplantıya giremiyordu. Çünkü KCK en üst kuruluştu. KCK, BDP il başkanlarına bile talimat verebiliyordu. Belediyenin KCK üyesi bir çalışanı, belediye başkanına dahi emir verebiliyordu. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir bir çalışanından emir alanlardan biriydi. KCK örgütünün yargılama yapan, ceza veren mahkemeleri bile kurulmuştu. İşte Türkiye’de 72 milyon arasında barışı, kardeşliği, bunlar, bu yolla sağlayacak!..
Bu Ahmet Türk’ün “başkaldırı çağrısı”nın gerçekleşme şeklidir. “Serxildan”dır.
* * *
Bu yolda BDP yanlış beyandan da kaçınmıyor.
BDP, Kürt kardeşlerimizi tahrik için elinden ne gelirse yapmaktan çekinmiyor.
BDP yöneticileri bugüne kadar 7 bin 748 KCK’lının gözaltına alındığını bunların 3 bin 875’inin tutuklandığını sayarken, İçişleri Bakanı bu sayının 485 olduğunu açıkladı. Bu bilgiler bölük pörçük de olsa KCK’yı anlatıyor. Ama halkımıza, 72 milyona KCK’yı doğru dürüst ve kapsamlı bir şekilde anlatmak lazım. Bunu da yapmak bu devletin görevlilerine düşer. Yoksa halk KCK’cıların yaptığı açıklamaları, duyuruları doğru zannedecektir.
Devlet açıklamalarında geç kalmakta, gözaltılar kadar hızlı davranmamaktadır.
* * *
Bakın, arkadaşımız Fikret Bila, KCK’yı özetle nasıl anlatıyor:
“KCK, ‘Kürdistan Topluluklar Birliği’ anlamına geliyor. Çoğul ifadeden de anlaşıldığı gibi PKK’yı da kapsayan ve sadece Türkiye’yi değil Irak, İran ve Suriye Kürtlerini de kapsamayı hedefleyen bir üst örgüt niteliğinde. Öcalan ve destekçileri devlet olmayan devlet gibi bir tanımlama yapmış olsalar da KCK, Öcalan’ın konfederal Kürt devleti girişimi.
KCK esasen ‘Bağımsız Büyük Kürdistan’ projesinin, dört ülkedeki Kürt toplulukları tarafından oluşturulan konfederal yapılı devletini temsil ediyor.
Bu niteliği itibariyle KCK, BDP’nin de, DTK’nın da, PKK’nın da üzerinde bir konuma sahip.” Eski Bakan ve Sabah yazarı Hasan Celal de uzun yazısında özetle şöyle diyor:
“Bu üçlünün (yani KCK, PKK ve BDP) ve bunlarla ilişkili diğer yan örgütlenmelerin bir tek hedefi vardır: Türkiye’yi parçalamak ve ayrı bir devlet kurmak...
Biz de KCK’nın daha fazla güçlenmeden tasfiye edilmesi gerektiğini düşünüyoruz...”
* * *
Açıklamaları, 72 milyon, devletten bekliyor. Acele edelim. Yoksa halkı yanıltmak isteyenler her gün yazıyor.

Haberin Devamı

IRAK’TA İRAN ASKERİ
Biz, “günlük çözümler”le zaman geçirelim.
“Kalıcı çözüm” peşinde olmayalım. Her kafadan bir ses çıksın.
Bir de İran’a bakın.
PEJAK pes etti.
Şimdi de İran, Irak’ta, Irak Kürdistan’ında iki karakol kurdu. Ve İran, askerlerini bu karakollara yerleşti.
Barış peşinde koşan ama her gün şehit veren bizim beceriksiz yöneticilerimizin kulakları çınlasın.
ANLAYANA
Eğer maymuna kurabiye verirsen, bir bardak da süt isteyecektir.

Haberin Devamı

KİM ÖLE, KİM KALA...
Kılıçdaroğlu Anayasa çalışmalarıyla eşzamanlı olarak 4 yasal düzenlemenin de yapılmasını istemiş.
Yüzde 10 barajı kaldırılmalı, Siyasi Partiler Yasası değişmeli, Tutuklu vekiller sorunu aşılmalı, Özel Yetkili Mahkemeler olmamalı. İyi ama daha Anayasa için toplanılmadı ki.
Sonra “kim öle kim kala” diye de bir sözümüz var.
Bu söz niye aklımıza geldi. Anlatayım. Andy-Ar şirketi bir araştırma yapmış. Buna göre Kemal Kılıçdaroğlu’nu başarılı buluyor musunuz sorusuna, % 54.7 hayır, % 26.3 evet cevabı vermiş, %61.8 oranında ise “yeni bir sosyal demokrat partiye ihtiyaç var” denilmiş.
Şimdi anlaşıldı değil mi? “Kim öle, kim kala” sözünün buradaki hikmeti.

Haberin Devamı

ŞİDDET VE
Ölü kadın resmi

Dünya, “Barış Ödülleri”ni kadınlara veriyor, oysa biz kadınları her gün öldürüyoruz.
2011 Nobel Barış Ödülü üç kadın arasında paylaştırıldı.
Bizde ise her gün cinayete kurban giden bir annemiz, bir kız kardeşimiz, bir kızımız var. Bu cinayetler bıktırdı. Bir gazetemiz “yeter be” dercesine son kadın cinayetini büyüttü ve kocaman bir resimle, afiş gibi bastı.
İşte ölmüş bir kadının resmi böyle basılmalı mıydı? Bu günlerdir tartışılıyor. Normal olarak, gazetecilik ilkeleri böyle bir sunuma imkan vermez. Önce yapılan, ölmüş de olsa kadının kişilik haklarının zedelenmesidir, denilebilir.
Okuyucuya, ölü resmi, bıçak saplanmış bir ceset, bağırsakları dışarıda bir kadın, kanlı bir ölü resmi gösterilmemelidir.
O bakımdan, bu fotoğrafın kullanılması Basın Konseyi’nin de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de meslek kurallarına aykırıdır ve o nedenle bu iki meslek kuruluşu tarafından kınanmıştır.
Ama kuralların da istisnası vardır; olacaktır, bu da unutulmamalıdır, işte bu olay da bana göre onlardan biridir.
Kadınlarımızın hep şiddete uğradıkları malum, adeta her gün öldürüldükleri, cinayete kurban gittikleri biliniyor. Ve bu cinayetler adeta göz göre göre geliyor. Ve bunlar bir türlü önlenemiyor.
Peki bu “vurdumduymazlık” tepki görmeyecek mi?
İşte o gazetenin yaptığı bence ilkeleri ihlal etmek pahasına da olsa “yeter be!” diyerek o toplumsal adamsendeciliğe tepkisini ortaya koymaktır.
Adeta bayılanı ayıltmak, aklını başına getirtmek için atılan ani bir tokat gibidir. Yoksa, amaç bu olmasaydı bundan önceki kadın cinayetlerinin fotoğrafları da basılırdı.
Şunu da söyleyelim. O gazetenin tepkisi işe yaradı ki, bir haftadır TV’ler kadınları savunan programlara, tartışmalara çok ağırlık verdi.
Ve bakanlık harekete geçti. Sorun gündeme geldi.

SARKOZY
Türkiye düşmanı cüce

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ‘Ermeni Soykırım’ anıtı yakınında yaptığı basın toplantısında “Türkiye’ye ‘soykırımı’ tanıması için sene sonuna kadar gün verdiğini” söyledi. Buna cevap Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan geldi. Davutoğlu şöyle konuştu:
“Kendi tarihleriyle yüzleşemeyecek olanlar uzun sömürgecilik asırlarıyla hükmettikleri toplumlarla hiç kaynaşmayan, onları alt sınıf olarak, uşak olarak gören zihniyetlerin kendi tarihleriyle yüzleşmeleri lazım. Sömürgeci bir geçmişe sahip olan herhangi bir devletin ya da toplumun Türkiye’ye tarih ile yüzleşme konusunda ders verme hakkı yoktur. Başta Afrika halkları karşısında Fransa’nın kendi tarihiyle yüzleşmesinde büyük fayda var.” Ermenistan’ı ziyaret eden Sarkozy, Ermenistan’dan Ağrı Dağı’nı da gösterdi. Ve Sarkozy, Türkiye’yi, Fransa’nın AB’de görmediğini de söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Türk Fransız dostluğunu bombaladığının farkında değil galiba. Seçim için Fransa’daki Ermenilere oynayan Sarkozy, 72 milyonluk Türkiye’yi harcıyor. Neyse ki seçimi kaybedecek ve biz onu Türkiye düşmanı “Fransız fikir cücesi” olarak anacağız.