Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seçime birkaç ay kaldı. Partiler seçime hazır mı? Niye partiler? Çünkü bizimki “temsili demokrasi.”
Yani seçip Meclis’e gönderdiklerimiz, 73 milyonu temsil ederek kararlar alıyor.
Peki onları, aslında kim Meclis’e gönderiyor, halk mı?
Hayır.
Partiler, onların da genellikle liderleri, Meclis’e gidecekleri listeler haline getiriyor. İstediğini listenin başına yazıp seçilmesini garantiye alıyor, istemediklerini sona yazıyor. Biz seçmenler de o listeleri sandığa atıp sanki “temsili demokrasicilik” oynuyoruz.
Ve “seçimi şu parti veya bu parti kazandı” diyoruz.
Oysa seçimi kazanan veya kaybeden liderler.
Onun için de Meclis’e girenler kayıtsız şartsız lidere bağlı oluyorlar, halka değil...
Yani onlar sözde halkın temsilcisi, oysa aslında parti liderinin sözcüsü...
* * *
Tarih boyunca Türkiye’de böyle oldu. İstisnası yok muydu?
Vardı. Ama çok azdı.
O azlar kendine güvenenlerdi.
Bugün de lider olarak “kendine güvenen yok” dersek yanlış mı olur?
En lidere benzeyen Tayyip Erdoğan ama o da “kendine güvenmediğini gösteren işler” yapmak istiyor.
Yani aldığı oyun hakkını vermiyor.
Mesela içki için Başbakan ne diyor: “8 yıldır kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik ve etmeyeceğiz. Herkes istediği gibi içiyor. Aksırıp tıksırıncaya kadar içiyor...”
Bir defa bu konuşma şekli Başbakan olan bir lidere yakışmıyor.
“8 yıldır kimsenin yaşam tarzına karışmadık” cümlesi de doğru mu? Doğru olsaydı “türban” yıllardır baş konumuz olur muydu? Sonra Kars’taki heykel işi, bir şekliyle yaşam tarzına da müdahale sayılmaz mı?
Yüksek eğitimin kontrol altına alınması, yargı bağımsızlığının yok edilmesi girişimleri ve en son Anayasa Mahkemesi’ne Danıştay ve Yargıtay kararlarını iptal yetkisi veren tasarı, yani “süper temyiz” tartışması.
Ordunun güçsüzleştirilmesi gayretleri.
Bürokraside taraftarların çoğaltılması “yandaş basın” yaratılması.
Bunlar Erdoğan’ın kendine güvenmediğini gösteren faaliyetleri değil mi?
Onun için Erdoğan da seçimde listeleri kendi yapıyor. Bu seçimde de yapacak.
* * *
Oysa Tayyip Erdoğan’ın güçlü olduğunu göstermek için bu yola sapmasına gerek yok.
Çünkü o kuvvetinin en aşağı yarısını karşısında başka lider olmamasından alıyor. Kendi partisi içinde de rakibi yok.
Böyle bir imkân Türkiye’de hiçbir liderin eline geçmedi.
Öyleyse Erdoğan bu imkânı kullanmalı. Ve Türkiye’nin yarısının beğenmediği faaliyetlerden vazgeçip herkesin lideri olmaya bakmalı. Bu son fırsat...

Haberin Devamı

DİZİLERİMİZ
Dizi film ihracatı rekor kırdı.
Yetmişin üzerindeki dizimiz, yirmi ülkeye ulaştı. Bu rakamlar bizim TV’lerin durumunu da gösteriyor.
TV’lerimizin çoğu her akşam bir veya iki diziye ve onların tekrarına, bol bol da ilanlara yer veriyor, sonra “tartışma programları”na.
Mesela, “Türk müziği” yok. Öğretici, eğitici programlar yok. TV kanallarımız çok, ama o programlarla halka yararı o kadar çok mu, diye de düşünülmeli...
Kendi haline bırakılırsa çoğunluk, kanalların bütün gün dizi oynatmasını isteyebilir. Ama devlet niye var?.. Buna bir ayar, bir denge gerek değil mi?
Bu denge de zorla kurulmaz, telkinle olur.

Haberin Devamı

ÜSTLERİ TANIMALI
İnsan kiminle, nasıl bir insanla çalıştığını bilmeli.
Kastım, AKP lideri Başbakan Erdoğan ve onun Kültür Bakanı Ertuğrul Günay.
Kültür Bakanı Kars’taki heykel için Başbakan’ın söylediklerini adeta “tevil” etti. Başbakan da Bakan için heykele söylediğinden daha ağır bir açıklama yaptı.
Kim olursa olsun, insan üstlerini tanımalı. Hele bu münasebet Başbakan’la bakanları arasındaysa...
“Bakalım Bakan şimdi ne yapacak?” diyenlere de Bakan cevap verdi: “Sakinleştirmek istedim, olmadı”
Bakan’a “Sakinleştirmek sana mı düşmüştü.
Demek ki Başbakan’ı tanımamışsın...” demezler mi?

Haberin Devamı

DİRİLDİ Mİ?
Merkez sağ...
Gazetede yarım sayfalık ilan vardı.
İlan büyük, ama kelimesi az.
“Türkiye, Kırat’ı bekliyor.”
Peki, ne zamandan beri?..
DP (Demokrat Parti) 5 kez elbise değiştirmiş.
Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi ve yine Demokrat Parti.
Bu partilerin hep merkez sağı temsil ettikleri söylendi.
Oysa son yıllarda merkez sağın beceriksiz ellerde buharlaştığını gördük.
İse bu yüzden AKP meydanı boş buldu ve gelişti.
Eğer “merkez sağ” gibi bir “merkez sağ” olsaydı.
AKP böyle alıp başını gidebilir miydi?
Şimdi DP’nin son kurultayı da yapıldı.
6 aday başkanlık için kendine güvendiklerini ortaya koydu.
Ama bunların sözüne ne kadar inanılabilir, göreceğiz.
Çünkü, Hüsamettin Cindoruk da Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratmıştı. Şimdi yeni başkanın da yani Namık Kemal Zeybek’in de merkez sağı ne kadar diriltip diriltemeyeceğini göreceğiz.
Bilinmesi gereken Türkiye’nin “merkez sağ”sız yapamayacağıdır.
Bugün de yarın da...

DEVLET
Uyuyor mu?
“Bu devletin işi bitmiş” diyenler haksız sayılır mı?
Her gün, her kafadan başka bir ses çıkıyor.
En fazla da bölücülerin sesi.
İzleyin TV’lerin tartışma programlarını görün. Ne pervasızlar. Devlete bu toplu meydan okumalar bir yana, bir de ferdi meydan okumalar var.
Mesela, önceki gün Adana’da bir karakolda polisler arasında tabancasını çekip, hasmını öldüren adam da bu devletin asayiş güçlerine meydan okuyor, sayılmaz mı?
Hizbullahçılar olayı da öyle.
Onlar 188 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulundu. Ama CMK’nın 102. maddesinden 10 Hizbullahçı serbest bırakıldı. Ama 6’sı imzaya gitmedi.
Şimdi bunların İran veya başka bir komşu ülkeye kaçtığı söyleniyor.
Peki bu da devlete meydan okuma değil de nedir.
Belki buna itiraz edenler olacaktır, ve onlar; “bu devlete meydan okuma değil, devletin uyumasıdır.” diyeceklerdir.
Evet, o daha doğru.