Tayyip Erdoğan 10 yıldır başta. Seveni var sevmeyeni var.
Ama önümüzde iki problem var ki Erdoğan onları çözümleyebilirse, büyür, rakipsizleşir.
Ben CHP’ye oy vermiş bir vatandaş olarak bunu söylüyorum.
Bu 2 problem şunlar:
1 - Kürt sorunu (PKK sorunu)
2- Nükleer sorun
Kürt sorunu da denen Güneydoğu sorununu, PKK sorununu bilmeyen yok. Son MİT-Emniyet krizi de, çatışması da ondan çıktı.
“Mücadele” ve “müzakere” Erdoğan’ın bu problemi çözücü iki yolu ama bugün bunlarla da bir türlü istenen mesafe alınamıyor. Herhalde uygulamada bir yanlış var?
Öyleyse Erdoğan acele, yani daha hızlı hareket etmeli ve bir çözüm yolu bulmalı.
* * *
Geçen de gördünüz, Türkiye doğalgaz sıkıntısı yaşadı.
Oysa her şeyimiz doğalgaza bağlı. Hem sanayimiz hem ısınmamız. Türkiye en hayati konuda dışa bağımlı.
75 milyonluk ve sanayileşen bir ülke, enerjide böyle dışa bağımlı olamaz.
Bundan tek kurtuluş yolu ülkemizde “nükleer enerji” üretebilmektir.
Başbakan geçen gün harekete geçti ve bunu üstüne basa basa söyledi. “Nükleerle ilgili çalışmaların hızlandırılmasını istiyorum” dedi.
Ve “bunun için elinizi çabuk tutun, nükleer politika Türkiye için stratejik bir önem taşıyor” diye devam etti.
Ama bize göre Başbakan’a rağmen bu konuda fren yapanlar var. Var ki bir türlü mesafe alınamıyor.
Oysa komşumuz İran dünyaya nükleer için rest çekebiliyor.
Artık, nükleersiz güçlü bir devlet olunamayacağını herkes biliyor.
* * *
Nükleer santrallar bütün dünyada yıllardır var ve yenileri kuruluyor. Bizim sınırımıza yakın yerlerde de çalışıyorlar.
Çernobil bunlardan biriydi.
Birkaç kez yazdım.
Ben nükleer güçten yanayım. Türkiye’nin de nükleer güce sahip olmasını isteyenlerdenim. Madem ABD’de var, Fransa’da var, İsrail’de var, Rusya’da var, Bulgaristan’da var, İran’da var, Ermenistan’da var, Ukrayna’da var, daha pek çok ülkede var, bizde niye olmasın. Türkiye’de de olsun. Aleyhte olanları anlamak güç, “bütün dünyada var ama Türkiye’de olmasın” olur mu?
* * *
Yani santrallarin, en şiddetli depremlere bile dayanıklı yapılmasını istemek başka şey, bütün dünyada yenileri planlanırken ve yapılırken “Türkiye’de yapılmasın” demek başka şey.
Çünkü dünyada bugün çalışan 400’den fazla nükleer santral var.
100 nükleer santral daha yapım aşamasında.
Bunların büyük kısmı da deprem bölgelerinde ve eski yapı.
* * *
Lafı uzatmayalım. Erdoğan Türkiye’yi en kısa sürede nükleer bir güç haline getirebilirse ve Güneydoğu sorununu da çözerse o noktadan sonra bileğini kimse bükemez... Yoksa...
CHP SEYİRCİ
Dünya yıkılıyor.
Pardon, Türkiye yıkılıyor.
CHP’nin dişe dokunur bir önerisi yok. O hep yapılanları ve yapılmak istenenleri eleştiriyor. O kadar.
Bakın son olayda da AKP iktidarı, MİT Müsteşarı’nı korudu.
“Başka bir güç”, bu konuda MİT’çileri mahkum etmek istedi. Bu sonuçta, bir bakıma, Başbakan’ın mahkum edilmesiydi, “7 Şubat darbesi” idi.
Ama sonunda Erdoğan bu çatışmada kazanan oldu.
Peki CHP bu çatışmada neredeydi. CHP çatışmanın baş aktörü müydü. Hayır. O adeta seyirci idi, dışarıdan gazel okudu, o kadar.
Bu CHP için hayırlı bir çizgi mi?
OLMADI BAŞBAKAN
Başbakan Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek ağzıyla gençliğe hitap etti. Kullandığı, Atatürk’ün gençliğe hitabı değil. Niye?
Tam Atatürk’ün gençliğe hitabını bazıları münakaşa ortamına getirmişken...
Tam da 75 milyonun birbirine sarılması gerekirken Başbakan bunu niye yaptı?
O birleştirici olmazsa kim olacak?
BAĞIMSIZLIK
Daha ne desin
Barzani Erbil’de, “haklarımızı almanın zamanı geldi” diyor.
Ve devam ediyor: “Kürdistan’ın her parçasının kendi kaderini tayin etme hakkı bulunuyor.”
Barzani’in konuştuğu toplantıya bizim BDP temsilcileri de katılıyor. Ve Selahattin Demirtaş yaptığı konuşmada “Kürt halkının 4 parça olduğuna” dikkati çekiyor. Ve “Kürtlerin birliği olmazsa olmazdır” diyor. Barzani nihai hedef “Büyük Kürdistan, yani 4 parçanın birleşmesi ve bağımsızlık” dememiş miydi? İşte Demirtaş da bunu tekrar ediyor sayılabilir. Ankara duydu mu acaba? “Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az” da...
BULMACA
Bu Bakan mı?
Hep Başbakan konuşuyor, görünüyor. Peki onun kabinesindeki bakanları tanıyor muyuz? Hayır. Çoğunu tanımıyoruz. İyi bir iş yapsalar zaten o işi Başbakan açıklıyor.
Bunu bana bir gazete haberi hatırlattı. “Van’daki incelemelerini sürdüren Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz telesiyejde 10 dakika havada asılı kaldı.”
Cevdet Yılmaz, bakanmış, Kalkınma Bakanı... Acaba kaç vatandaş adını ve bakanlığını bilir?
ÖLÜMLER
Kış ve zehirlenme...
Kış, kar bütün hızıyla devam ediyor. Ve o hıza paralel olarak “soba zehirlenmeleri” ve ölümler artıyor. Geçende Konya’da, 112 acil istasyonunda da, sobadaki kömürden çıkan gazdan zehirlenen iki kadın görevliyi okuyunca artık “pes” dedim.
Bu haberin yanında başka bir soba zehirlenmesi haberi daha vardı. Ve bu kez zehirlenenler 17 kişiydi.
Sonra TV’den öğrendik, yalnız Sivas’ta, bir gecede sobadan çıkan gazdan zehirlenen ve hastaneye kaldırılan 57 kişi varmış.
Peki bunlar önlenemez mi?
Tabii bu, herkesin evinde kalorifer olsun demek değildir.
Hiç olmazsa Sağlık Bakanlığı akşamları, çeşitli TV’lerde ortalama birer dakika süren uyarıcı yayınlar, duyurular yapamaz mı?
HAYVAN
Sokağa atanlar
Türkiye’de partiler hiçbir konuda anlaşamıyor.
Ama geçenlerde bunun aksi yaşandı. Parti temsilcileri bir araya geldiler ve bir konuda anlaştılar.
Hangi konuda?
“Hayvan hakları” konusunda.
Bravo. AKP, CHP, MHP ve BDP hayvanlara kötü muamelenin “kabahat” olmaktan çıkarılıp “suç” olarak kabul edilmesi için hazırlanacak tasarıya destek vereceklerini açıkladı.
* * *
Bu çalışmalar yürüyedursun bir “hayvan sever” olarak benim de önerilerim var. Bir kez o hayvan satış dükkanlarının vitrinlerindeki işkenceye son verilmeli.
Sonra, hayvan satın alıp da bakamayınca sokağa atanlar cezalandırılmalı.
“Kızılay” gibi, belli bir “Hayvan Severler Derneği” sokak hayvanları için “aidat” kabul etmeli. Bağış almalı. Bu toplanan para ile adamlar tutulup belli lokantalardan artık yiyecekler toplanıp sokak hayvanlarına dağıtılmalı.
Barınaklar yapılmalı.