ARAP Birliği, Kahire'de toplandı. En önemli görüşme konusu Türkiye ile İsrail yakınlaşması oldu.
Genel Sekreter İsmet Abdülmecit'in cümlesi şöyle: "İsrail'in Türkiye ile askeri bağlarının geliştirilmesi Arapların ulusal çıkarları açısından gerçek bir tehlike oluşturacaktır."
Toplantıya katılan Suriye Dışişleri Bakanı Faruk el Şara da Türkiye - İsrail işbirliğinin Arap dünyasını tehdit ettiğini ileri sürerek şunları söylüyordu:
"İsrail'in açgözlülüğü Arapları hiçbir zaman şaşırtmaz, ancak Türkiye'nin Arap ve Müslümanların hislerine en ufak bir saygı göstermeden İsrail'le askeri işbirliğine girmesi, bütün Araplar için büyük bir tehlike sinyalidir."
Tesadüfe bakın ki aynı saatlerde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş de, Suriye sınırında yaptığı konuşmada sanki Faruk el Şara'ya cevap veriyor, PKK'ya destek verdiği için Suriye'yi uyarıyordu:
"Artık sabrımız kalmadı. Eğer gerekli tedbirleri almazlarsa biz Türk milleti olarak her türlü tedbiri almak zorunda kalacağız. Bunu komşularımızın özellikle Suriye'nin çok iyi anlaması lazımdır.
Her türlü fesatlık Suriye'den çıkmaktadır. Türkiye 65 milyonluk bir ülkedir. Kendi topraklarını koruyacak, bu fesatlıklara karşılık verecek güçtedir. Türkiye beklediği karşılığı almazsa, Türk milleti her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır. Bunu onlara söylemek istiyorum."
* * *
UZUN süredir Türkiye etrafında bir fesat çemberi örülmek isteniyor.
Yunanistan'la Suriye'nin başı çektiği bu fesat çemberi teşebbüsünde İran, Ermenistan ve Güney Kıbrıs da ikinci derecede ama etkili roller alıyor.
Çemberin silah depoluğunu ise Rusya görüyor.
Suriye; Araplar ve Arap Birliği kanalıyla diğer Arap ülkelerini de kışkırtıyor.
* * *
BU manzara, bu fesat çemberi, bu aşamada Türkiye'nin İsrail'le uzlaşmasının Türk halkının hayati çıkarları için ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.
Eğer Suriye'nin yıllar süren aleni düşmanlığı olmasaydı, Saddam'ın "cehenem topu" hikayesine kadar varan Türkiye'yi hasım sayma münasebetsizliği yaşanmasaydı, İran'ın çekememezliği ve füzeleri bilinmeseydi, Güney Kıbrıs'ın boyundan büyük silahları, Ermenistan'ın haddini aşan kabalığı olmasaydı, Türk - İsrail ilişkileri bu samimiyete bürünür müydü?
Türkiye yıllarca Arapların hatırı için İsrail ile ilişki kurmadı. Büyükelçi yollamadı. Ama bunun karşılığında gördüğü dostluk olmadı. Bazı Arap ülkelerinin özellikle de Suriye'nin daima düşmanlığına maruz kaldı.
Oysa İsrail'le ileri düzeyde bir konsensüs Suriye'nin hayatına malolabilir. Kimbilir belki de Şam'ın Türk - İsrail yakınlaşması nedeniyle "yavuz hırsız" misali kopardığı çığlıklar bundandır.
Ve Suriye'nin bu çığlıklarına en yerinde cevabı Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş vermiştir:
"Türkiye beklediği karşılığı almazsa, Türk milleti her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır."
* * *
KURULAN ve kurulacak fesat çemberlerini etkisiz hale getirebilmenin öncelikli şartı Türkiye'nin evinin içine çekidüzen vermesi, istikrarı sağlamasıdır.
İnkar edilemez bir güç olan, 65 milyonluk, kalkınmış, demokrat bir Türkiye, bölgesindeki istikrarın da güvencesidir, güvencesi olmalıdır.
Türkiye bunun için her şeye rağmen diyaloğu elden bırakmamalı, güven ortamı yaratmalı, gerginlikleri azaltıcı çabalarını sürdürmelidir.
Bugün birçok cephede birden mücadele zorunda kalan Türkiye, düşmanlıkları uzun vadede de olsa dostluğa çevirmeye mecburdur.
İsrail'le ilişkiler de bu açıdan ele alınmalıdır.
Komşularımız Türkiye'yi denge unsuru olarak görmek istiyorlarsa etraflarında fesat çemberleri kurmaktan vazgeçmesini de bilmelidir.
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr