FATİH'i bilirim. Ama o Fatih hala benim bildiğim Fatih mi?
Olmadığını söylüyorlar.
Bunu, Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan'la konuşurken dile getiriyorum.
O, İstanbul'un başkenti gibi anılan tarihi Fatih şimdi Vatikan gibi bir kimlikle anılabilir mi, bu doğru mu?
Tantan buna pek katılmıyor. "İlçenin bir tarih ve kültür merkezi olması için çalıştıklarını, ama zaman zaman engellemelerle de karşılaştıklarını" belirtmekle yetiniyor.
* * *
FATİH'te belediye 300 aileye yemek dağıtıyor.
Bu sayı yakında 2 bine çıkartılacak.
Yemeğin parasını hayırsever işadamları sırayla veriyor.
Eski Fatih'teki dayanışma geleneği böylece sürüyor.
İstanbul Üniversitesi'nin desteğiyle açılan bir spor okulu var.
Mimar Sinan Üniversitesi'nin denetiminde açılan halıcılık merkezi çalışmaya devam ediyor.
Her mahallede kurulan eğitim birimleri faydalı sonuçlar alıyor.
Bu arada cami görevlilerine eğitim vermek için üniversiteyle anlaşmaya varılıyor, ama yetkililer; "görevlilerimize biz eğitim veriyoruz, sizinkine gerek yok" diyor. "Bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum" sözü unutulmuş gibi...
İki "Çukurbostan"ı geziyoruz.
Fındıkzade'de ve Çarşamba'da.
Bizans sarnıcı olan bu yerlerin eski halini bilenlerin hayret etmemesi imkansız. Şimdi pırıl pırıl, tertemiz, havuzlu, amfitiyatrolu, bilgisayarlı, İnternetli birer eğitim yuvası. Hem de civarın tüm çocukları için. Yapınca oluyor...
Fatih'te başka ilçelere göre bazı alanlarda artılar var, eksi yok.
* * *
FATİH'i en son birkaç ay önce gidip gezmiştim. O kılık kıyafet tartışmalarından sonra durum nedir diye. Çarşamba, Draman, Yavuzselim, Karagümrük, Saraçhane, Malta, Atikali ve Fatih Camii etrafında dolaşmıştım. Bu tamamen görmek içindi. Ama şimdi ve de ilk kez Belediye Başkanı'ndan bilgi alarak dolaşıyoruz.
Başkan Tantan ANAP'lı, ama seçim sırasında ve sonrasında RP'ye de yakın olduğu söylenmişti. Olabilir. Ama şimdi anlıyorum ki bu yakınlık siyasi bir yakınlık değil.
Ve bu gezi sırasında bir şeyi daha sezinliyorum. Tantan'ın gönlünde büyükşehir, olmazsa milletvekilliği adaylığı var.
* * *
SADETTİN Tantan, Balat ve Fener Koruma ve Yaşatma Projesi çalışmalarını çok içten, çok hissederek, inanarak anlatıyor.
Zeyrek projesini, yani Zeyrek Mahallesi'nin tarihi kimliğinin ortaya çıkmasını sağlayacak kentsel tasarım ve restorasyon uygulamalarını anlatırken bundan büyük zevk aldığı anlaşılıyor.
"Fatih'i biliyorum" diyenler bile Zeyrek'teki bu çalışmaların merkezini teşkil eden Molla Zeyrek Camii'ni ve onun önündeki eski hamam ve ahırın kafeteryaya dönüşen yeni durumunu görmeliler... O kafeteryanın önündeki masalardan birine oturup bir kahve içmeliler.
Ve o sırada su kemerlerini, Süleymaniye'yi, Haliç'i, iki köprüyü, Galata Kulesi'ni ve yanı başlarında yükselen o fondaki Pantokratör Manastırı'nı seyretmeliler. Hele gece ise ve bu eserler ışıklandırılmış olursa. Hayal etmek bile muhteşem...
Molla Zeyrek, kiliseden camiye dönmüş bir yapı.
Eski adı Pantokratör Manastırı. 12. yüzyılda inşa edilmiş. Manastırın Ayasofya'dan sonra İstanbul'daki en büyük dini yapı olduğu söyleniyor.
Böyle bir alan az bulunur.
Onu bu şehre yeniden kazandıranlara teşekkür etmek gerek.
Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr