EĞER boğazımıza kadar batmamış olsaydık bugünlerde nelerle uğraşacak, daha doğrusu gündemimizi sevindirici veya endişelendirici neler tayin edecekti?
Önce Suriye ile ilişkiler.
Yazılanı, çizileni dış dünyada biraz abartılı bulanlar olsa da, 14 yıldır çözümsüzlüğü süren Suriye sorunu çözüm yoluna girdi.
Bu, Ankara'nın başarısıdır. Ve belki de ilk kez uygulanan "kriz stratejisinin" işe yaradığının göstergesidir.
Eğer Şam anlaşmaya kesintisiz uyarsa, güney sınırımızda kanayan yara duracak demektir.
Ama Türkiye bu başarının tadını çıkartamıyor.
Bakın gazete manşetlerine Suriye başarısı yok. Çeteler var.
* * *
TÜRKİYE'nin lehindeki ikinci konu da adeta es geçildi. Veya çeteler kasetlerinin kaldırdığı toz duman arasında kayboldu.
Uzun süre sonra ilk kez Avrupa Birliği, Yunanistan'ın engellemelerini,
Atina'nın vetosunu atlayarak Türkiye'yi fonlarından yararlandırma kararı aldı.
Daha sonra bu karar usulden bozulmuş olsa da önemli bir aşama sayılabilir.
Bu arada AB, Türkiye'yi 12. aday ülke olarak da ilan etti.
* * *
ÜÇÜNCÜ olay Bakü - Ceyhan boru hattı konusunda.
Cuma günkü haberler; Beyaz Saray'da petrol şirketleriyle yapılan toplantıdan sonra Bakü - Ceyhan hattının, ticari açıdan uygun hale gelene kadar devreden çıkartıldığı yolundaydı.
Bu, Türkiye için maddi kaybın yanında önemli bir pozisyon kaybına da neden olacak önemli bir gelişme idi.
Ama hemen arkasından Ankara'nın sevindirici haberi geldi. "Daha her şey bitmedi. Bakü - Ceyhan için son söz söylenmedi." ABD'den de aynı yönde yeni duyumlar alındı. Bu haberler de çeteler nedeniyle güme gitti...
* * *
PEKİ bu çete işi ne zaman biter, Türkiye ne zaman normale döner? Ve diğer önemli haberler gündemi oluşturur.
Herhalde öncelikle çetelere bulaşmış tüm politikacılar tasfiye edilince.
Geçen sabah TGRT'de yapılan bir söyleşi sırasında DTP Genel Başkanı Cindoruk'un bir soruya verdiği cevap bu işin aciliyetini ortaya koyuyordu. Şaibeli banka alışverişi için Cindoruk'un bir bakıma aracılık yaptığı anlaşılıyordu. Olmaz böyle şey. Olmamalı.
"Türkiye'de iktidar olup da bu pisliğe bulaşmayan olduğunu sanmıyorum."
Bu sözler İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube eski Müdürü Salih Güngör'e ait.
1992 - 95 arasında kara paraya karşı verdiği mücadele ile tanınıyor Salih Güngör.
Bakın Artı Haber'e söylediklerine:
"O dönem biz Malki'yle ilgili işlem yaptık. Cinayet işlendiği zaman ilk akla gelen isimler vardı ama yakalanmalarına engel olundu.
Türkiye'de kara para; bankacılık sektöründe, döviz büfeleri alınarak, turizm sektöründe, inşaatta aklanıyor. Bir de tekstil sektörü var. Politikayı ekonomik güçten arındırmadığımız sürece Türkiye'deki kara para trafiğinin göbek bağının kesilmesi mümkün değil. Politikacıların bir kısmı bu olayın içinde."
* * *
TÜRKİYE henüz Fransa'ya bir yetkili gönderip Çakıcı'nın ifadesini alamadı.
Belki almak istenmiyor. Gerçeklerin daha fazla ortaya çıkmasından korkuluyor.
Ama Ankara'ya medya çağrılıyor, karşılarına çıkartılacak bakanlar ve bürokratlar seçiliyor. Onlara çete soruları sorulup cevaplar alınacak. Ve emniyetin Türkbank ihalesiyle ilgili gönderdiği uyarı yazısını kim hasıraltı etti, ortaya çıkacak. Bit yeniği anlaşılacak!..
Oysa günlerdir medya zaten sorularını soruyor, cevaplar bekleniyor, ama alınamıyor. Bugüne kadar medyada çıkan bu sorulara dürüstçe cevaplar verilse, gerçek ortaya çıkmaz mıydı?
Olaylar soru - cevap safhasını aşmış, savcıların sorgusu safhasına gelmiştir.
Onlar sorgulamalı, mahkemeler yargılamalı.
Ucuz mizansenlerle akılları ve olayları karıştırmanın alemi yok.
Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr