Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       TÜRKİYE'nin başına ne geliyorsa politikacıların çifte standardından geliyor.
Her parti kısa vadeli, konjonktürel hesaplar peşinde koşuyor; kalıcı, uzun vadeli çareler düşünülmüyor.
Örneğin; parlamento 1995 seçimlerinden bu yana zamanını çok kötü kullandı. Sistem için hiçbir şey yapmadı.
Bu tutum; bir üç yıl daha olsa, bu üç yılın da boşa geçirileceğine karine teşkil ediyor.
Örneğin 1995 seçimlerinde milletvekili adaylarını partilerin genel başkanları seçti. Genel merkezler bile değil.
Bu çok eleştirildi. Ama parlamento yeni bir seçim yasası yapıp bunu değiştirmedi, düzeltmedi.
Türkiye'de halkı seçime katan bir seçim sistemi lazım.
Oysa Türkiye'de bugünkü seçim sisteminde halk yok.
Ve 18 Nisan'da seçim olacaksa yine adayları parti genel başkanları tayin edecek.
Demokrasinin en temel noktaları için görevlerini yerine getiremeyenlerin işlerine geldiği zaman demokrasinin çeşitli etkenlerle zedelendiği konusundaki şikayetleri de samimi kabul edilemez.
Örneğin; "benim ihtilalim iyidir" ilkesi siyasete hakimse orada demokrasiyi savunma bahaneli tartışmalar ne derece samimi sayılabilir?
Mesela; 60 darbesi solundur. CHP'ye göre o darbe iyidir.
80 ihtilali sağındır. ANAP'a göre o müdahale iyidir demek, doğru mudur?
* * *
DEMOKRASİ yolundaki tüm engellerin kaldırılması halkın siyasete katılmasında düğümleniyor.
Adayları halk değil de genel başkanlar seçtiği için milletvekilleri, şahsi menfaatleri gerektirdi mi parti değiştirebiliyorlar. Çünkü halka karşı borçları, bağlılıkları yok. Onların bağlı oldukları, daha doğrusu onları milletvekili yapan tek güç var; lider.
Peki milletvekili seçmene, halka nasıl bağlı hale getirilecek? Halk siyasette nasıl rol sahibi olacak? Milletin, kimin seçileceğinde söz hakkı nasıl sağlanacak?
Mesela; 1950 - 1954'te olduğu gibi seçimlerde karma liste yapılabilmesi bunun bir yolu.
Seçmen tercihli oy kullanabilse, adaylar mümkün olduğu kadar geniş bir kitle tarafından seçilse bunlar da halkın seçime katılımını sağlayabilir.
Ama bunlar partileri hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Parlamento mantığını kullanmıyor. İtibar kaybediyor.
* * *
28 Şubat sürecini bahane etmek yerine aksaklıkları düzeltmek ve onu noktalayacak şartları hazırlamak gerekmez mi?
Partilerin uzlaşması, işbirliği içinde çıkış yolları araması gerekiyor. Bilinmeli ki sistem çökerse hiçbiri kalamayacaktır.
Hep bunları söyleyenler, yazanlar var. Onlar tekrardan bıkmıyor, ama hitap edilenler anlamamak için direniyor, anlamak istemiyor.
Önceki akşam da TV'de böyle bir tartışma programı vardı.
Türkiye'nin sorunlarıyla fikir düzeyinde uğraşmayı görev edinmişlerden dördü konuştu.
Dinlediyseniz o tartışmada söylenenlerin çoğuna çoğunuz katılmışsınızdır.
İşte o tartışmadan esinlenip belki de aynı şeyleri bir kere daha tekrarlamış olduk.
Tekrarda yarar var.

BUGÜN bir maç var.
Bu gerçekten tarihi bir maç.
Bu maç, Türk insanının misafirperverliğinin tüm dünyaya ve özellikle de İtalyanlara bir kez daha gösterilmesine vesile olacağı için tarihi bir maç.
İtalyanları bugün centilmenliğimizle utandırmalıyız.
Onlara karşı bundan daha anlamlı bir tavır olabilir mi?




Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr