Türkiye, Ankara’daki hükümet tarafından gereği gibi idare edilemiyor, desek, yanlış olur mu?
Peki kim 74 milyonu idare ediyor. Bürokrasi ve iş dünyası.
Niye böyle söylüyoruz.
Bunu söyleten son yaşadığımız olay. Yani, “Hrant Dink kararı” tartışması veya krizi.
Koca Türkiye kaç gündür bununla meşgul, bunu konuşuyor. Oysa hükümet “işin doğrusu budur”, diye masaya vuramıyor. İki tarafı da susturup doğruyu ortaya yüksek sesle koyamıyor. Yani, AKP “iktidar” ama en azından bu konuda “muktedir” değil.
* * *
Hrant Dink davası Türkiye’deki görüşleri ayırdı:
1. Davanın Hâkimi gibi düşünenler
2. Davanın savcısı gibi düşünenler,
3. Hrant Dink’in ölüm yıl dönümünde pencereden konuşan “bir kadın gazeteci” gibi istismarcı, tahrikçi olanlar,
4. Hrant’ın öldürülmesine ne olursa olsun göz yumulmamalı, cinayet unutturulmamalı diye düşünenler.
* * *
Dink davasının mahkeme, duruşma safhası bitti, ama hâkimle savcı birbirine girdi.
Dink davası sanıkları “terör örgütü” suçlamasından beraat etti. Beraat ettiren mahkemenin başkanı Rüstem Eryılmaz, “Karar beni de tatmin etmedi, örgüt yok, diyemem ama delil yok” dedi.
Savcı ise “örgüt var, delil var” diye mahkeme başkanı hakime karşı çıktı. Davadan sonra hakim ve savcının konuşması normal sayılır mı? Sayılamaz. Onlar kararlarıyla konuşur. Hem beş yıl yetmedi mi ki karardan sonra da 180 derece ters konuşuyorlar. Yoksa “temyiz”i mi etkilemek istiyorlar. Ben yetkili olsam “beş yıl delil var mı yok mu birbirinizi ikna edemediniz de, şimdi mi konuşuyorsunuz” der ve ikisini de görevden alırdım. Böyle laubalilik, böyle acizlik olur mu? Olamaz.
* * *
Bu davanın tartışması gazetelere, TV’lere de intikal etti.
Bir misal vereyim.
CNN Türk’te “Ne oluyor” programı vardı. Şirin Payzın’ın idare ettiği programda “yargıda Dink kararı krizi” tartışılıyordu. Dikkat edin, “karar krizi” deniyor.
Ve programa bir hukuk profesörü, bir eski savcı, bir temyiz eski üyesi ve iki gazeteci katılıyordu. Ve programda sinirler çok gerildi, âdeta kavga çıktı.
Bu da “Dink davası krizi” tabirinin doğru olduğunu gösteriyordu. Yani bu sonuç Türkiye çapında bir krize neden olmuştu.
* * *
40 bin kişi Dink’in ölüm günü Taksim’den Agos gazetesine kadar yürüdü.
Ellerinde, “Hepimiz Ermeniyiz”, “Hepimiz Dink’iz” pankartları vardı.
Bu yürüyüşü ve Dink’i Türk halkının böyle yürekten sahiplenişini, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın, Sarkozy’nin ve Diaspora’nın görmesini isterdim. Bu köşede ben bir süre önce Yahudi, Ermeni ve Rum vatandaşlarımızın da subay, polis ve devlet memuru olmasını önermiştim. Yani ben Türkiye vatandaşları arasında artık bugün fark görmeyi doğru bulmuyorum.
Ama, her şeyin karşılıklı olduğunu da biliyorum.
FRANSA DÜŞMANIYIM
Paris’teki karar Fransız yönetiminin Türkiye düşmanlığını ortaya koydu.
Bu yapılan küçük Ermeni toplumunu 74 milyonluk koca Türkiye’ye karşı tahriktir.
O eski, Ermeni-Türk düşmanlığı tarihte kaldı, bizce unutuldu, dostluk yeşeriyor. demek yanlış olmaz.
Bunu ispat eden, 80 bin Ermenistan Ermenisinin Türkiye’de çalışıp kazanmasıdır. Ama bugün doğan, yeni bir düşmanlık var. O da Türk-Fransız düşmanlığıdır. Ben şu tarihten itibaren Fransa düşmanıyım, düşmanlığımı ilan ediyorum. Türkiye’yi, 74 milyonu karşısına alan Sarkozy, bakalım bundan sonra ne yapacak, 74 milyon düşmanla “Fransız bücür” nasıl yaşayacak.
OKUL TAŞITINA 60 KM SINIRI
Trafik kazası bol olan bir ülkedeyiz.
Ve bu kazaların çoğunun sürücü, yani şoför hataları nedeniyle meydana geldiğini biliyoruz.
Hele okul çocuklarının ailelerinin nasıl tedirginlik yaşadığını da duyuyoruz, görüyoruz. Nasıl tedirgin olmasınlar. Gün geçmiyor ki öğrenci taşıyan bir minibüs kazası gazetelerde, TV’lerde olmasın. Buna göre bu kazaların önlenmesi için ilk tedbir bu araçlara hız sınırlaması koymak olabilir. Yani, öğrenci taşıyan minibüsler, araçlar 60 km’den daha hızlı gidememelidir. Bakın o zaman bu kazalar nasıl azalacaktır.
EMEKÇİ
Tahsil ve dil bilmek
Emekliler arasındaki maaş adaletsizliği giderilmeye çalışılıyor.
2000 yılından önce ve sonra emekli olanların arasındaki maaş farkları ele alındı.
Bu yararlı, ama yetmez.
Niye yetmez. Şunun için yetmez. Mesela bazı işçiler, yani SSK’ya tabi olanlar, üniversite mezunu, hatta iki fakülteden diplomalı. Bazısı ise bir yabancı dil, hatta iki yabancı dil biliyor.
Hiç bunlar ilkokul mezunuyla eşit olur mu?
Onların yüksek tahsilli olmasından çalıştıkları müesseseler, yabancı dil bilmelerinden yine çalıştıkları kuruluşlar istifade etmiyor mu?
Sonra o yüksek tahsilli işçiler, işe tahsilsizlere oranla geç başlamıyorlar mı?
Öyleyse yüksek tahsilli olmak ve yabancı dil bilmekte, emeklilikte dikkate alınmalı.
Herhangi bir hizmetliyle, yüksek tahsilli olduğu için yazı işleri müdürü yapılan bir kişi, emeklilikte aynı maaş kefesine konabilir mi?
Birinin geceleri bile stresle, uykusuz geçerken, öbürünün yaşamı aynı mı?
Bu sakın bazı arkadaşları küçük görmek diye anlaşılmasın. Onlar da onurlarıyla, çalıştıkları müesseselere yıllarca hizmet eden kişilerdir, sevilir ve severler.
Ama gerçekçi olalım, çalışanlar arasında adalet arıyorsak bu söylediklerimiz de dikkate alınmalı, değil mi?
TV’LER
Bilmiyorsan katılma
TV tartışma programlarını ben izliyorum. Ve bazı şeylerde öğreniyorum. Çünkü biliyorum ki “öğrenmenin yaşı yoktur” Konuşmaksa izlemekle mümkündür.
Hem de gazeteciysem bunları izlemeyi görev bilirim.
Öyleyse bu programlara katılanlar çok dikkatli olmalı. Amiyane tabir ile, “atıp tutmamalı”. Çünkü onları izleyenler zaten tartışılan konuya ve bu programlara meraklıdırlar. Yani tartışma konusunu iyi bilmeyen ekranda görünmek için programda katılmamalı.
Mesela, TV’deki bir programda bir katılımcı “hükümet hemen açıklamalı, kaç KCK’lı bugüne kadar gözaltına alındı” diye sordu.
Oysa açıklama bir akşam önce Ahmet Hakan’ın tartışma programında hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından yapılmıştı. Ve o rakam verildi. “BDP 4 bin kişi KCK’lı diye gözaltına alındı diyor, bu yalandır, gözaltında binden biraz fazla kişi var”.
Tartışmacının bu açıklamadan haberi yok.
“O tartışmacı konuyu iyi biliyorum” diye tartışmaya katılıyor, oysa konuyu bilmiyor.
Olur mu?
Ve ondan bir şeyler öğrenmek isteyenleri de yanlış bilgilendiriyor.
Sonra, bazı programlar, öğretici değil de sanki kavga programı, “terbiyesiz” diye birbirlerine hakaret edenler mi, “çık dışarı” diyerek birbirini azarlayanlar mı? Bunlar da kötü örmek oluyor.
Ben bu bilgisizleri geçende de yazdım, bundan sonra da yazacağım. Bu programlara katılanlar, hem bilgi sahibi, hem nezaket sahibi olmalı. Allahtan, bu gibiler, yani eleştirdiklerim, azınlıkta.