Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       HUKUK sisteminin çöküşünde hukuk eğitiminin çöküşünün rolü yok mu?
Üniversite eğitimi ile lise eğitimi arasında fark kalmadı.
Ya bu durumu böyle kabul edip oturacaksınız, ya da durumdan şikayetçi iseniz düzelteceksiniz.
Ama düzeltme için cesaret ister, oysa bizde marifet, hiç olmazsa büyük bir ekseriyet için, nabza göre şerbest vermekten geçiyor.
Yanlış durumu düzeltmek demek, üniversite eğitimini evrensel ölçülere uydurmak demek; dersleri, sınavları, devam mecburiyetlerini, vizeleri, tezleri zorlaştırmak anlamına gelir. O da öğrencilerin işine gelmez, öğrencilerin baş kaldıracağı bir doğruyu savunmak da hocaların işine gelmez. Belki bu kadar çok zaman ayırmak üniversite öğretim üyelerinin dışarıdaki işlerini de aksatır!..
Bakın, öğrencilerin yıllardır yaptıkları gösterilerin arasında; "Üniversiteye yakışır üniversite eğitimi istiyoruz", diye bir ayaklanma var mı?
Yok.
Sokağa dökülme nedenleri genellikle ideolojik...
* * *
BUNLARI neden söylüyoruz?
Son günlerde hukuk mezunlarının acıklı durumu ortaya çıktı da ondan.
Yargıç - savcı sınavına katılan 5 bin hukuk mezunundan ancak 496'sı başarılı olabildi.
Bu sonuç, hukuk mezunu 4 bin 500 öğrencinin boşuna okuduğunu gösteriyor.
Bize sorarsanız bu facianın başlıca sebebi: Sınav sistemi.
İstanbul Hukuk Fakültesi'nde eskiden her sınıfta sınavlar aynı dersten hem yazılı hem sözlü olurdu. Yazılıdan geçen sözlüye girer, sözlüde kalırsa yazılısı da yanardı.
Sınava girebilmek için de sene içindeki vizelerden geçer not almak gerekirdi. Yani sene içinde de ders çalışmak zorundaydınız.
Prof. Ferit Hakkı Saymen - Prof. Halit Kemal Elbir ikilisinin Medeni Hukuk dersinden 750 arkadaşımızın vizesiz kaldığını hatırlıyorum. Bunlar daha sene içinde sınava girme hakkını kaybetmişti. Üstelik en çok devam edilen ders olduğu halde. Sınıfta oturacak yer kalmadığı halde.
Derslere devama zorlayan sebepler nedeniyle sabaha karşı saat 05.00'te, 06.00'da üniversitenin Beyazıt Meydanı'ndaki, o saatte kapalı olan, o heybetli demir ana bahçe kapısına tırmanılır, üstünden içeriye atlanılır, karanlıkta o ağaçların ürküntü veren uğultusu arasında köpeklerden korkarak ana binaya kadar yürünür, anfinin kapısı önünde kuyruk olunur, 09.00'da kapı açılınca ön sıralarda yer tutulurdu.
Sınavlarda üç dersten iyi alma zorunluluğu da vardı. Hem çift sınav, hem iyi alma zorunluluğu. Alamayan bir de not yükseltme sınavına girme mecburiyetindeydi.
Tüm bu zorlukları yenme çabasına rağmen İdare Hukuku ile Kara Ticaret Hukuku'ndan geçebilmek, yine de başlıbaşına bir hukuk fakültesi bitirmek kadar zordu.
Bunları neden anlattık.
Şimdi işler kolaylaştı. Üniversite eğitimi de genelde sandviçleşti. Lise eğitimi düzeyine ve amacına indi...
Hukuk eğitimi kolaylaştı ama hukuk kolay değil ki...
Öyleyse o eğitim, bu hukukun sınavında sınıfta kalacaktır.
İşte kaldı da...

GAZİANTEP'te baklava çalan dört çocuğa 6'şar yıl hapis cezası veriliyor. Yargıtay onaylıyor.
"Oh olsun" diyebilirsiniz.
"Yazık olmuş" da...
Ama bir haber daha var.
Koyun otlatan genç bir kıza silah zoruyla tecavüz eden adam, 1.5 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
Tecavüze uğrayan genç kız hamile kalıyor, depresyon geçiriyor. Çocuğunu da doğuruyor.
Tıbbi inceleme sonunda, cezalandırılan mütecavizin, doğan çocuğun babası olduğu da saptanıyor.
Şimdi şu hale bakın; bir yanda ıslah olması mümkün, kim bilir ne ruh hali içinde baklava çalan dört küçük çocuk var.
Öte yanda bir genç kızın hayatını söndüren silahlı bir mütecaviz.
Kızı hem iğfal ediyor, hem çocuk sahibi yapıyor, hem çıldırtıyor.
Ve baklava çalan çocuklara 6'şar yıl, bu mütecavize 1.5 yıl.
Kesinleşmemiş kararı tartışmıyorum; öyle yapsam bu suç olur. Yasanın düzeltilmesi gereğini vurgulamak istiyorum.
Suçla ceza arasında orantı olmalı, bunu bize hocalarımız böyle öğretmişti.
Şimdi şu suçlara bakın, bir de onların cezalarına.
Böyle adalet olur mu?




Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr