TÜRKİYE’nin durumunun ne kadar kritik olduğu Apo kriziyle bir kez daha su yüzüne çıktı.
Hem dışarıda kritik.
Hem içeride kritik.
Türkiye’nin Batı’yla arasında uçurumlar var. Türkiye hem Batı’da olmak, Avrupa Birliği’ne katılmak istiyor hem de o kitle ile çekişiyor, çatışıyor.
Türkiye’nin İslam dünyası ile de arası iyi değil, dayanışma durumu yok, aksine adeta rekabet durumu var.
Komşuları ile de Türkiye’nin durumu meydanda, Ankara’nın kanlı bıçaklı olmadığı bir komşusu yok.
Böyle bir ülkenin rahat rahat gelişmesini, büyüme ve güçlenmesini, istikrarı, refahı sağlaması mümkün mü?
Hayır.
Öyleyse yıllar boyu uygulanan ne biçim bir dış politikadır ki Türkiye’yi; dostluklara, ittifaklara, rahata ulaştıracağına adeta arı kovanına sokmuş oluyor...
HHH
TÜRKİYE’nin görüldüğü kadarıyla şu an için dünyada tutunacak tek dalı var: ABD.
O konuda da görüşler farklı.
Örneğin görüşlerini ifade ederken her ne kadar "kendi fikirlerimi söylüyorum" dese de bir bakıma ordunun sözcüsüymüş gibi kabul edilen emekli Orgeneral Kemal Yavuz’un ABD için yaklaşımı çok farklı.
Ona göre Türkiye’nin başına gelenlerin planlayıcısı hep ABD.
Bu şöyle ifade edilebiliyor:
Türkiye’de kontrol edilebilir bir istikrarsızlık isteniyor. Türkiye’nin tabanının hep sallanması isteniyor.
Apo da bu taktiğin ürünüdür. Aslında Apo tek başına, kaba saba, kameralar karşısında bile karnını kaşıyan, vizyonsuz, yeteneksiz, görgüsüz bir kişiden, başkası değildir. PKK’nın uluslararası organizasyonu, ilişkileri, silah alım anlaşma ve nakilleri gibi becerilmesi güç işlerini yerine getirenler hep başka güçlerdir.
Emekli de olsa bu yüksek seviyedeki ordu mensubumuzun inanılması güç gibi gelen ilginç görüşüne taban tabana zıt görüşler de var.
O görüşlere göre; ABD Türkiye’yi bölgenin jandarması olarak görüyor.
O nedenle de Türkiye’nin PKK’nın yaratacağı istikrarsızlıktan arındırılması gereğine inanıyor.
Washington; Türkiye her açıdan güven içinde olmalı ki ABD’nin amacı olan bölgedeki istikrar ve ABD çıkarları sağlanıp korunabilsin görüşünü savunuyor.
İşin daha gerçekçi özeti belki de şu; ABD’nin Kuzey Irak’taki planlarını kolaylaştırmak için Apo’nun silinmesi gerekli. Tüm bu yöndeki gelişmeler bir yana ABD’nin Apo’yu koruyan İtalya’ya sert davranması da bunu göstermiyor mu?
Apo İtalya’dan uzaklaştırılırsa hiç şaşmayalım.
HHH
BU tartışmalar dışımızla ilgili. Ama içeride de kritik bir durum var.
Apo krizinde İtalya’da da, Avrupa’da da çatlaklar oluştu. İtalyan Başbakanı D’Alema; "Almanya tutuklama kararı çıkarttığı Apo’yu almamakla sorunu sırtımıza yıktı" diyor. Türkiye bu çatlakları iyi kullanabiliyor mu? Şu ana kadar hayır.
"İnsanlığa karşı suç" kavramı silahı, Apo’yu savunmak isteyenlere karşı gereken etkiyle ileri sürülebiliyor mu? Hayır.
İdamı kaldırma konusunda henüz mesafe alınamadı. Bununla İtalya’nın Apo’yu iadesi beklenemezse de bir bahane ortadan kaldırılmış olmayacak mıydı?
HHH
TÜRKİYE için en trajik durum, Apo’nun Suriye’den çıkartılması sağlanırken daha sonraki gelişmelerin hesap edilip edilmediği noktasında düğümleniyor.
Türkiye’nin plansızlığı Apo’nun Roma’ya indiği ilk gün bu inişin Ankara’da yarattığı olumlu havadan da anlaşılıyor.
Apo olayı Türkiye’nin dış ilişkilerine yeni bir yön verme gereğini göstermesi bakımından da önem arzediyor.
Apo olayı Türkiye’nin istihbarat örgütlerinin, operasyon örgütlerinin yeniden ele alınması gereğine de işaret ediyor.
TAHMİNİMİZ tutmayacak.
Seçime kadar geniş tabanlı bir "uzlaşma hükümeti" kurulabilir kanaatindeydik.
Dünkü sürpriz gelişmeler yeni bir hükümet oluşumunun güçlü sinyallerini verdi.
Mal Varlığı Soruşturma Komisyonu, Çiller’in Yüce Divan’a sevkine gerek olmadığına karar verdi. Yani onu akladı. Hem de CHP’li iki üyenin oyuna karşı on iki oyla.
Tesadüfe bakın ki aynı anda toplanan Mesut Yılmaz’ın mal varlığını soruşturan komisyon da Başbakan’ı akladı.
Demekki komisyon toplantılarından önce sürdürülen partiler arası gizli pazarlıklar olumlu sonuçlandı.
Bu sonuç, ANAP, DYP, DSP koalisyonuna işaret ediyor.
Herhalde Ecevit başbakan olur, Yılmaz ve Çiller dışarıda kalır.
Bu olay, siyasilerin inanmadıkları soruşturma konuları yarattıklarını göstermesi bakımından da ilginç.
Konuya inanmıyorsanız niye soruşturma açıyorsunuz?
İddialarınızın doğruluğuna inanıyor ve soruşturma açtırıyorsanız neden vazgeçiyorsunuz?
Bu çelişkiler politikacıya olan inancı, güveni sarsmıyor mu?
Yazara E-Posta: d.heper@milliyet.com.tr