SON günlerde Diyanet İşleri'ndeki açılıma paralel olarak, medyaya da akseden tartışmalar var. Örneğin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu "camide reform" denebilecek bir yeniliğe imza atıyor. "Kadınların kaç göç içinde, hapisteymiş gibi, bir tahta perdenin arkasında değil, erkeklerle eşit ibadet hakkına sahip olmaları gerekir" diyor. Ve bunu sağlayacaklarını belirtiyor.
Medyaya akseden tartışmalarda da "dinde reform" konusu ele alınıyor. Ve örneğin "reformun dinde değil, dindarlıkta olması gerekir" gibi ilginç tezler ortaya atılıyor.
***
TÜRKİYE 8 Mart "Kadınlar Günü"nü bu kez de geniş bir fikri katılımla, geniş bir görüş yelpazesine sahip olunduğunu saptayarak yaşadı.
Çıkan sonuç belki de tek cümle ile ifade edilebilir: Cumhuriyet'in tüm kazanımlarına rağmen kadınlar genellikle ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor.
***
BİR kısım çevreler bu yanlışlığı ve zamana uymama direncini dine onaylatma gayreti içindeler ve bunda da başarı kazanıyorlar.
Böyle olmasaydı bugün kadınlarımızın toplumdaki yeri, gördüğü muamele herhalde bambaşka olurdu.
Örnek mi?
İşte örnek:
"...İslam dini kadın erkek beraberliğini; yalnız olarak bir arada kalmalarını yasaklamıştır...
...Birbirleriyle evlenebilecek bir erkekle bir kadının bir arada yalnız kalmaları yasağı eğitim ve çalışma alanlarını da içine alır...
Bu nedenle İslam dini, ergenlik çağına ermiş gençlerin karma eğitimini ve kadın - erkek bir arada çalışma düzenini caiz görmez... Benimsemek şöyle dursun yasaklar...
...İslam dini duyguların arılığını giderecek ve sözlü ilişkiye imkan hazırlayacak şekilde yollarda erkek - kadın karmaşık yürüme düzenini yasaklamıştır...
...Bilmemiz gereken asıl önemli husus birbirlerine yabancı olan ve cinsi duyguları sönmemiş bulunan kadınla erkeğin tokalaşmasının dahi haram olduğudur...
...Bir kadının yanında kocası veya babası gibi bir mahremi olmaksızın doksan kilometreyi aşan bir yolculuğa çıkması da haramdır..." (*)
***
DİYANET İşleri'ne ne kadar büyük görev düştüğü bu alıntılardan da anlaşılıyor.
Türk kadınına çağdaşlaşma savaşımında rehber olma ve aydınlık yorumlar yapma görevi ona düşüyor.
Daha da geç kalmadan.
———————
(*) "İslama Göre Cinsel Hayat" Ali Rıza Demircan.
• KKK'nın kaymakamlıklara bazı kişi ve gruplar hakkında istihbarat toplama emri vermesi.
• "Hilafetin kaldırılışı paneli"ne komutanların resmi elbiseleri ile hep beraber katılmaları. l Kadınların siyasette erkeklerden kontenjan talep etmeleri.
• İstanbul başkan adaylarından birinin, "tüp geçit"ten motorlu araçların geçmeyeceğini hala öğrenmemiş olması.
Başbakan maaşını az bulmakta haklı. 5 milyar 800 milyon liralık maaş Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için yetersizdir. Ama bu yetersizliği "ticaret yaparak telafi etmek" de savunulacak bir durum olamaz.
Özellikle özel teşebbüsteki üst düzey yöneticilerin maaşlarıyla mukayese edince Başbakan'ın maaşının 20 milyar liradan aşağı olmaması gerekir.
Ama maaşı ne olursa olsun bir başbakanın ticaret yapması, çocuklarını başkalarının okutması onun, ne makamının yüceliği ile ne de objektifliği ile bağdaşır. "Durum hukuka uygun" demek yetmez. Başbakan'ın ticaret yapması kamu vicdanına uygun mu, tarafsızlığa gölge düşürür mü, düşürmez mi ona bakmak gerekir.
Konstantin Karamanlis ile Adnan Menderes'in iktidarda oldukları dönem Türk-Yunan ilişkilerinin çok samimi olduğu bir dönemdi.
Bu nedenle o günlerde "Türkiye - Yunanistan konfederasyonu"ndan bile söz ediliyordu.
Tesadüfe bakın ki iki liderin isimleri de bu dostluğa işaret eden ilginçlikteydi. "Menderes" adı Yunanistan'dan, "Karamanlis" Türkiye'den Karaman'dan geliyordu.
Bugün iktidara gelen yeğen Karamanlis ilişkileri amcası gibi yürütebilirse iki ülke de kazanacak demektir.
ABD, PKK ile mücadele konusunda garanti veremiyor.
Irak'tan asker çekeceği için PKK ile çatışmayı göze alamıyor. Çünkü tek güvendiği Kuzey Irak. Onu darıltmak istemiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Powell Irak'la ilgili çok önemli bir başka konuda da Dışişleri Gül'ü adeta uyutmak istiyor. "Irak anayasası geçicidir. Yenisi hazırlanırken size danışırız..." diyor. Bu anayasa geçici ise kalıcısı bundan da beter Türkiye'nin ve Türkmenlerin aleyhine olacak demektir. Çünkü, kim kazanımlarını geri verir?
Olaylar gösteriyor ki artık ABD'ye güvenilemez. Bu nedenle de Türkiye "Büyük Ortadoğu Projesi"nde ABD'nin taşeronu olmamalı.
Türkiye bir hata yaptı; yapmamalıydı, ama yaptı, "tezkere" hatası. Ve ABD'nin bu nedenle oluşan kini bir türlü bitmek, tükenmek bilmiyor. Türkiye hesabını buna göre yapmalı. İki kutuplu dünya yok, ama AB'li bir dünya var...