Kılıçdaroğlu ne dedi: “İhsanoğlu kazanacak.
İnsanoğlu Çankaya’ya çıkacak.
İhsanoğlu Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olacak.”
Hani nerede?
Kılıçdaroğlu, halkı da İhsanoğlu’nu da aldattı. Böyle bir şahıs CHP’ye başkan olamaz.
İstifa etmeli.
* * *
Kılıçdaroğlu günlerce o grup bu grup, o kişi bu kişi demedi sözde danıştı.
Bir aday aradı.
Aday CHP’ye yakışır bir aday olmalıydı.
Sonunda açıkladı.
Çatı adayımız Ekmeleddin İhsanoğlu.
O da kim?
Solcu mu?
Eski bir CHP’li mi?
Hayır.
Öyleyse günlerce niye danıştın?
Yoksa danışırken bu isim kafanda mıydı?
Alay mı ediyorsun?
* * *
Seni kim etkiledi de 76 milyonun tanımadığı, 30 yıldır Türkiye’yi tanımayan bir kişiyi Türkler için cumhurbaşkanı adayı yaptın.
CHP’deki yakın çalışma arkadaşların bazılarına da haber vermedin ki onlarda bu seçime isyan etti.
Yoksa sizin amacınız başkamıydı? Bir solcu, bir CHP’li aday, seçimi kaybederse döner benim yerime oynayabilir mi diyordunuz?
Oysa İhsanoğlu kaybedince ben yerimde kalırım, o CHP’ye başkan olamaz, benim yerime oynayamaz, diye mi düşündünüz?
* * *
Bunlar, bu düşünceler, bu yol CHP’yi diri tutmaz, büyütmez.
CHP’ye yakışmaz.
CHP seçim kaybeder ama şahsiyetini kaybetmez.
GÜÇLÜ
Cumhurbaşkanı
“10 Ağustos seçimleriyle başkanlık tartışması artık ortadan kalktı” diyenler var. Ama ben o görüşte değilim.
“Şimdi de “başkanlık sistemi” tartışmaları başlayacak” diyorum.
Bu tartışma yeni değil. 1990’dan beri var.
Ama biz “başkanlık” değil, “yarı başkanlık rejimi” taraftarıyız.
Bakın bu konuda şimdiye kadar Türkiye’de neler oldu.
Türkiye’de 1921 Anayasası ile “Meclis hükümeti” sistemi saf şekliyle uygulamaya konuldu.
29 Ekim 1923’ten sonra Türk Anayasa hukuku, aşama aşama “Meclis hükümeti” sisteminden “parlamenter rejim”e doğru geçiş yönünde gelişti. 1924 Anayasası ile Türkiye’de kurulan temsili rejim, parlamenter ve Meclis hükümeti sistemlerinin karışımından oluşan, “karma” bir rejimdi.
1961 Anayasası ise parlamenter rejime doğru gelişmede bir adım daha atarak “klasik parlamenter rejim”e yaklaşmıştı.Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin, 1982 Anayasası’nda, 1961’dekine göre hayli arttığını görüyoruz. Anayasa’nın 104. maddesinde sayılan bu yetkilerin Cumhurbaşkanı tarafından tek başına kullanılacağı göz önünde tutulduğunda bunun “klasik parlamenter rejim”de, Cumhurbaşkanlığı seçim ve tarafsızlığı statüsü ile bağdaşmadığı, daha çok, “dual” ya da “yarı başkanlık sistemi”ndeki Cumhurbaşkanlığı yetkilerini andırdığı söylenebilir.
Hele buna halkın seçimi de eklenince Cumhurbaşkanı iyice kuvvetlendi.
Bugün üstü kapalı, topal bir yarı başkanlık sistemi yaşıyorsak bunu daha belirgin, işler ve hukuki hale getirmek nasıl olur?
1990’da bu köşede şunu da yazmışız. Biz bundan önce de, sisteminiz ne olursa olsun hep “fiili başkanlar”la yaşamadık mı? Atatürk, İnönü, Bayar, Evren, Özal, fiilen başkanlık yaptılar. Öyleyse bünyeyi tabii gidişe uydurmak, hem başkanlık sisteminin sakıncalarından uzak durmak, hem de parlamenter rejimin üstünlüklerini kullanabilmek için tartışmaları yarı başkanlık sistemi üzerinde yoğunlaştırmak, bu sistemi kabul etmek yararlı olmaz mı?
Avrupa Topluluğu’na girdik!..
Yıl 1990, Milliyet’te genel yayın yönetmeni ve sorumlu müdürüm. Yani tam 24 yıl önce.
Ve bizim Brüksel muhabirimiz bir haber yolluyor.
O günde biz Avrupa Birliği’ne girmek için adeta canımızı veriyoruz.
Ve Brüksel muhabirimiz Ahmet Sever o müjdeyi veriyor “Avrupa Topluluğu’na girdik”.
Ve bu haberi manşet yapıyorum. Yolladığı resimlerle süslüyorum.
İşte o haber ve o günkü Milliyet yukarıda, görüyorsunuz değil mi? Haberin özetini veren şu ikinci başlığı hep beraber okuyalım:
“Türkiye yaklaşık 30 yıldır, önce Ortak Pazar sonra da bugünkü adıyla Avrupa Topluluğu’nun kapısında. Görünürde bir türlü içeri giremiyoruz. Gerçekte de öyle mi, değil mi? AT’ın Brüksel’deki ‘başkent binaları’nın dirliği, düzenliği, temizliği Türklerden soruluyor.”
Yani Avrupa Topluluğu’nın Brüksel’deki beynini tam 350 Türk temizliyor, çekip çeviriyor.
Nasıl girdik di mi?
Bunu bana, yıllarca Milliyet’in Brüksel muhabirliğini başarıyla yapan Ahmet Sever’in Çankaya’dan da artık ayrılacak olması hatırlattı.
O yıllarca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanında basın başdanışmanı ve sözcüsü olarak başarıyla çalıştı.
Yeni hayatında da Ahmet’e başarılar dilerim.