Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada geliyor.
Gördünüz mü!..
Okumaya, ne kadar meraklıyız.
Bu araştırmayı kimin yaptığını bilmem, ama yayımlayan “Sabah”.
Yine bu araştırmaya göre; okuma konusunda çoğu Afrika ülkesinin de gerisindeyiz.
Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, ABD’de yüzde 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okuyor.
Dünyada çocuklarına özel günlerde kitap hediye edilmesi sıralamasında Türkiye 180 ülke içinde 140. sırada.
Türkiye’deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması şöyle:
Kütüphane sayısı: 1.412
Kahvehane sayısı: 570.000
Buna göre 49 bin kişiye bir kütüphane düşerken, 122 kişiye bir kahvehane düşüyor.
Şimdi bu saptamalar toplumumuzun kültür seviyesini de gösteren bir ölçü sayılmaz mı?
Ama şu da söylenebilir.
Bizim, yani 74 milyon kişinin çoğunluğu, geçim derdine düşmekten, kitap düşünmüyor ki, vakit bulamıyor ki.
Peki o zaman benim aklıma bir şey geliyor.
Tabii, kitap okumak isteyip de vakit bulamayan kişiler için...
Kitaplar Türkiye’de de “CD’lere” çekilip bol ve ucuz şekilde satılamaz mı?
İnsanlar genellikle işe giderken ve işten dönerken araçta bunları dinleyemez mi?
* * *
Bu araştırma bizim mesleğe de el atmış.
Türkiye’de gazete okuyucusunun azlığına değiniyor.
İngiltere’deki “The Sun gazetesi, Türkiye’deki tüm gazetelerin toplamı kadar satıyor” diyor.
* * *
Türkiye’de TV’ler çoğalırken “bunlar gazete tirajlarını da etkileyecek, düşürecek” denilmişti. Ben bu görüşte değildim. TV’lerden sonra internet vesaire çıktı.
Oysa, gazetelerin, TV’lere üstün tarafları çoktur. Bunları yazmak için maalesef yerimiz yetersiz, yeterli olsa madde madde yazardım.
Ama Türkiye’de gazetelerin tirajı bu araştırmada belirtildiği gibi düşüktür. Olaylar artıyor, tirajlar düşüyor. Olur mu, olmaz, olmamalı. Tirajlar daha yüksek olabilir, olmalıdır. Bunun için de mücadele lazım. El birliği ile gece gündüz çalışmak gerek. Bu bir bilek güreşidir, yarıştır, rekabettir. Yani, gazete tirajı yükselmez, yükseltilir.
* * *
Bugün aynı kulvardaki gazeteler aralarına kopya kağıdı konmuş gibi birbirine benziyor.
Oysa aranan gazete olmak, tirajı arttırmak için herkesin düşünmediğini düşünmek ve yapmadığını yapmak gerekir.
En aşağı, en az 3 maddenin yerine getirilmesi lazımdır.
“Fark yaratmak” bunların başında gelir. Sonrası da var.
Özetle: Okuyucu “acaba benim gazetem ne yazmış” diye sabah merakla beklemeli, bekletilmeli.
Türkiye’de okuyanın sayısı az ve bu sayı gittikçe de azalıyor, bunun sorumlusu, kitap ve gazete okurunu arttıracak çareleri bulamayan bizleriz...
DOĞU BATI KUZEY GÜNEY HEPSİ TÜRKİYE
Bu Cumhuriyet Bayramı görünüşte sönük geçti. Çünkü toplum olarak üzüntümüz vardı. Şehitlerimiz ve Van depreminde kaybettiğimiz kardeşlerimiz için ağlıyorduk.
Ama bu Cumhuriyet Bayramı gönüllerimizde yine çok coşkulu yerini korudu.
Çünkü bu halk, bu 74 milyon, Batı’yı Doğu’dan, Güney’i Kuzey’den farklı görmediğini ispatladı. Ve yıllarca bunun aksini propaganda edenler ne yapacaklarını şaşırdı. Onlara cevap, yurdun dört köşesinden halkın yardımlarını, Vanlı kardeşlerine taşıyan binlerce kamyondu. Şimdi, bölgeler arası ayrım yaratmak isteyenlerin şaşkınlığı geçince neler uyduracaklarını çok merak ediyorum.
İŞTE YENİ TESPİTLER
Kanal Türk’te “Pazar Politika”da konuşan Hüseyin Beyazıt yeni ve önemli sözler söyledi. Tartışmaya katılanlar da bizim gibi, adeta dillerini yuttu, sustu ve dinledi.
“Çukurca’da biz adeta 3. küme takımı gibiydik ve karşımızda dünya karmasını bulduk.
Biz ordumuzu mavi bereli yapmalıyız.Biz soğuk savaş zamanında kaldık, oysa soğuk savaş dönemi geçti.”
Daha neler neler...
Hüseyin Beyazıt çok yeni, çok değişik şeyler söyledi, tespitler yaptı, yine konuşturulsa da herkes, özellikle yetkililer dinlese.
DUYDUNUZ MU?
Atatürk’ten anılar
Cumhuriyet’in 88. yılında, o günleri gündeme getirmeyi görev edinenler de vardı. Bunlardan biri de Nazmi Kal’dı.
Onun “Atatürk’ten Duymadığınız Anılar” kitabı tam gününde çıktı.
Buraya anılardan bir kısmını almak isterdim ama hangisini alayım. Hepsi birbirinden kıymetli ve anlamlı.
Bakın anılardan biri şöyle:
“Bir akşam Atatürk birden haydi hastaneye Mustafa’yı ziyarete gidelim dedi. (Atatürk’ün Yalova’da rastlayıp okuttuğu Çoban Mustafa)
Tahsin Özer, aman paşam bu çocukla niye ilgileniyorsunuz, onun okuyup adam olması çok zor, dedi. Atatürk, ne demek çoban okumaz diye bir kaide mi var. Ben de çobandım. Dayımın evinde, çiftliğinde, kız kardeşimle beraber kargaları beklerdik, mısırları yemesinler diye. Ben okuyorum adam oluyorum da, o niye olmuyor. Böyle kaide olmaz. Her insan himaye edilirse adam olur yeter ki himaye görsün, dedi.
Ve hastaneye gittik.”
Neticede Atatürk haklı çıktı. Mustafa okuyup memleketimize hayırlı bir subay olarak yetişti.
TARIM ÖLDÜ
Sığırlar hep yabancı
Yıllardır, Türkiye tarım ve hayvancılık ülkesi, dedik. Haklıydık 776 bin kilometrekare toprağımız ve tarımdan, hayvancılıktan anlayan köylülerimiz var. Ama şimdi bu topraklarda yeteri kadar tarım da, hayvancılık da yapamıyoruz.
Çünkü hükümet bu işe eğilmiyor, uzmanlar görevlendirmiyor.
Nerden mi biliyorum. Hayvan pazarlarından. Bu pazarlarda, her çeşit ithal var, yerli yok.
Kurbanlık sığırlar dışarıdan ithal ediliyor, cins cins.
İsimlerini ben bile şaşırdım. İçlerinde Yunanistan’dan bile ithal edilen kurbanlık hayvanlar var. Biz nasıl 776 bin kilometrekare toprağa sahip, hayvancılık ülkesiyiz Allah aşkına. Tarıma bakın, her şey neredeyse ithal, yani onda da iflas bayrağını çekmişiz.
Patates tarlada 35 kuruş, pazarda 1,5 lira. Kereviz tarlada 35-40 kuruş, pazarda 2,5 lira.
Bu ne biçim serbest piyasa düzeni, daha doğrusu düzensizliği.
Köylü bu şartlarda eker mi?
Fiyatları hükümet denetlemeli, aracılar aradan çıkartılmalı. Hayvan yetiştirmek için Tarım Bakanlığı reform yapmalı.
Etin kilosunun 40-50 lira mı olması bekleniyor. Bu gidişle halkın sofrasında kıyma bile olmayacak.
Bu ülkede Tarım Bakanı olmazsa belki daha iyi olur.
BİZDEKİ
En etkili 10 kişi
“4 yüz” Hürriyet gazetesinde, “Türkiye’de en etkili 10 kişi”yi seçti.
Tabii her çalışma eleştirilebilir. Bu seçim de eleştirilecektir.
Ve bu eleştiri biraz da “etki”den ne anladığımıza bağlı olacaktır.
Bana sorarsanız, bu seçimin sonucunu ben de eleştiririm.
Bu “4 yüz”ün seçtikleri arasındaki Tayyip Erdoğan’a, Fethullah Gülen’e, Abdullah Öcalan’a ben de oy verir, diğerlerini liste dışı bırakırdım.
Bu listedeki 3 kişi Türkiye’de en etkili insanlar sayılabilir, gerisi...
Gerisi, çeşitli alanlardaki saygıdeğer kişiler olabilir ama bu toplumda “en etkili kişiler” değil...
İyi bir başlangıç yaptıkları için bu “4 yüz”ü tebrik ederim.