"COĞRAFYA milletlerin kaderini tayin eder", sözünün doğruluğu Türkiye'ye bakınca görülüyor.
Dışta hasmımız çok; içte dayanışmayı sağlayamıyoruz.
Türkler iki kez Viyana kapılarına dayandı. İslam Avrupa'ya, Balkanlar'a taşındı.
I. Murat'ın Kosova zaferi bir türlü unutulamıyor.
Suriye'nin, Yunanistan'ın ve diğer komşuların hepsinin düşmanlık nedeni var.
Ankara Petrosyan'ı kullanamadı. Azerbaycan'dan, Rusya'dan, Gürcistan'dan yararlanamıyoruz.
Türkiye birden çok olaya adapte olamıyor.
Komşularıyla problemli olan Türkiye'nin uzaklarda, henüz kaybetmediği bir savunucusu kaldı.
Clinton, Avrupa gezisinin ilk günü Almanya'nın tüm üst düzey yöneticilerinin bulunduğu toplantıda yaptığı konuşmada "AB Türkiye'ye kapılarını açmalı" dedi.
Bu söz Avrupa'yı, özellikle de Almanya'yı ne kadar etkiler? Kohl iktidardan düşmedikçe bu konuda yumuşama olmasını beklemek mümkün mü?
Zaten o kapı bir açılmış olsaydı başımıza gelenlerin de, gelecek olanların da bir kısmından kurtulmuş olmaz mıydık?
Ama Türkiye'nin böyle, hem dışta hem içte herkesle kavgalı yaşaması da imkansız.
Bu duruma çözüm bulmak gerek.
Ama Ankara'daki siyasi yapı mevcut haliyle buna muktedir olduğu görüntüsü vermiyor.
Coğrafyayı ve tarihi değiştirmek mümkün değil ama dış ilişkilere yeni bir politikayla yeni bir yön vermek herhalde mümkün.
Ama bunu kim yapacak?
Hatta bu kargaşa ortamında bunları kim düşünecek, nasıl düşünecek?
Bugünkü siyasi iktidar yarınından emin değilken, kalıcı ve devrim mahiyetindeki politikalara imza atması mümkün mü?
* * *
GÜCÜN gücü dengelemediği yerde demokrasi olamaz.
Bu denge hem siyasi güç, hem ekonomik güç için olmalı.
Bu dengeler kurulmadan hak, hukuk, gelir dağılımı adaleti sağlanmadan içte barışı, dışta etkinliği sağlamak kolay mı?
Bu kısır döngüyü kırmak gerek.
* * *
ENFLASYON 2 puan düşünce bayram yapılan bu ortamda yüzde 90, yüzde 100'lük enflasyon rakamlarının kimleri ezdiği pek de görülmüyor, tartışılmıyor. Belki görülüyor da görmezden geliniyor.
18.5 milyara iki tablo alabilen sanatçılar da var. Aç ve yalnız ölen sanatçılar da...
İflas ettim, deyip trilyonları bankaya yatırarak faiz rekortmeni olanlar da var. 3 kuruşunu bankere kaptırdığı için intihar edenler de.
Akmerkez'deki bir ayakkabının 50 milyon liralık fiyatını normal bulanlar da var. 39 milyon liraya yükselen maaşı için halay çeken emekliler de...
Trilyonları alan futbolcular da var, 90 milyon lira maaşa talim eden bilim mahkumu asistanlar da.
65 milyon arasındaki gelir dağılımı uçurumunun savunulacak yanı yok.
Bu dengesizlikler içinde içte huzur, istikrar sağlanabilir mi?
O sağlanmadıkça dışa karşı etkili olacak politikalar, yönetimler üretilebilir mi?
* * *
İKTİDAR 149 yasa tasarısı kabul etmiş, Meclis'ten 82 kanun çıkartılmış.
Koalisyon bununla övünüyor.
Muhalefetse, Meclis'in fazla mesai yapmasına hayır demeyi marifet sayıyor.
Ama hala vergi yasası ortada yok, sosyal güvenlikle ilgili umut yok.
Demokrasiyi güvenceye alacak, istikrar yasaları, seçim kanunu, partiler kanunu ortada yok.
Değişimi, yapısal değişiklikleri sağlayacak devrim nitelikli atılımlar yok.
Peki ne var?..
Huzursuzluk var, güvensizlik var, istikrarsızlık var, düşmanlık var, enflasyon var, içte ve dışta kavga var, karamsarlık var...
Türkiye buna dayanabilir mi?
Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr