Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İngiltere’deydi. Yani 23 yıl sonra bir Türk Cumhurbaşkanı Londra’da kraliçenin davetlisi olarak bulundu.
23 yıl sonra diyoruz çünkü 1989’da da Kenan Evren Türkiye Cumhurbaşkanı olarak İngiltere’ye davet edilmişti.
Ve o zaman, “ihtilalin lideri artık Batı’yla barışıyor, daha doğrusu Batı artık onu tanıyor” yorumları da yapılmıştı.
O zaman yani bundan 23 yıl önceki Londra davetinde ben de vardım. Tabii benim Milliyet gazetesini temsil ettiğim gibi diğer gazetelerin de temsilcileri bu ziyarette bulunuyordu.
Bu seyahat, bizim için çok ilginç geçti.
Mesela bir çoğumuz ilk defa frak giydik. Ve benim için bu ilk, son da oldu.
Devlet adamlarını bilmem ama biz gazetecilerin çoğunun frakı yoktu. Frakımı o zaman İstanbul’da meşhur olan bir elbise kiralama müessesesinden kiralık alıp Londra’ya götürdüm.
Bazı arkadaşlarsa İstanbul’dan taşımadı Londra’da kiraladı.
Londra’da belediye başkanının yemeğine de fraklarımızı giymiş olarak gittik, önce tanışma (takdim) törenine katıldık.
Tarihi, özel kıyafetli peruklu bir görevli, elindeki asayı 3 kere yere vurduktan sonra ismimizi bağırınca 50-60 adımlık yolu, iki taraftaki tribünlerdeki seyirciler arasından yürüyerek geçiyor ve salonun sonunda tarihi kıyafetiyle ayakta duran peruklu belediye başkanının elini sıkıyorduk.
* * *
Kraliçe’nin Evren’e verdiği yemeğe gideceğimiz akşam Oktay Ekşi bize katılamadı. Yani bu yemek töreninden, kraliçenin ziyafetinden mahrum kaldı.
Çünkü ütüye verdiği pantolonunu otel yöneticileri bir türlü bulamamıştı.
Bu bir skandaldı.
Dakikalarca pantolon arandı ama sanki yer yarılıp yerin dibine girmişti. Bulunamadı.
Ve bu yüzden o akşamı Oktay Ekşi, Kraliçe’nin ziyafeti yerine otelin lokantasında geçirdi. Sonra ne oldu? Ekşi, oteli mahkemeye verdi ve davayı kazandı.
* * *
Yemekteyiz.
Salon dört köşe.
2 devletin büyükleri salonun bir kenarında boydan boya yapılmış platform şeklinde yekpare masaya dizilmişler.
Biz davetliler bu platformdan 75 cm kadar aşağıdaki zeminde yuvarlak masalara oturtulmuşuz. Bizim masada Londra büyükelçimiz de var.
Prenses Diana (rahmetli) telaşla geliyor ve platformdaki yerini almak için adeta duvara sürtünerek geçiyor. Ve geçerken bir de bakıyorum krallık ailesinden biri prensese çimdik atıp onu yerinden zıplatıyor.
Demek ki diyorum, bizde “sululuk” denilen bazı hareketler krallıklarda da var.
Hepimiz insan değil miyiz?
* * *
23 yıl sonra yapılan Londra seyahatinin ciddi yönlerini, siyasi kazançlarını okuyorsunuz.
Ben 23 yıl önceki ciddi olmayan, siyasi olmayan bazı olaylardan söz etmek istedim. Kusura bakmayın.

Haberin Devamı

VANLI İŞADAMI YOK MU?
Van depremi, Türkiye halkının en çok yardıma koştuğu bir felaket oldu.
Ama bu deprem, yardım konusunda çok da eleştiri aldı.
Bu çelişki değil mi?
Evet ama ben bazı nedenlere bağlı bu tenakuzun üzerinde şimdi durmayacağım.
Ben, Milliyet’te çıkan Vanlı işadamları ve onların kuruluşlarının listesinden söz edeceğim.
Bu listede Vanlı 41 işadamı ve onların kuruluşları var.
Ve onlar isteseler yardımı bırakın, yeni bir Van bile kurabilirler.
Oysa Vanlı İshak Kara, derin bir ah çektikten sonra “nerede bu ağabeylerimiz, yanımızda göremedik?” diye isyan ediyor.
Fazla söze ne gerek var, değil mi?

Haberin Devamı

VİCDANİ KABUL!..
Başbakan’ın bir süre önce, paralı askerliğe karşı olduğunu, bir gazetemiz, onun sözlerini sürmanşetten vererek hatırlattı.
Bu tartışma artık bitti ama bir de “vicdani ret” var.
Yani istemeyen, bazı nedenleri ileri sürüp askerlik yapmayacak.
Etrafı düşmanlarla çevrili Türkiye’de bu kabul edilemez. Başbakan da buna karşı.
Ama kabul edilecekse “vicdani ret”çilerin askerlik süresince Türkiye’nin her yerinde sınırlarda bile kamu işlerinde bedava çalıştırılmaları sağlanmalı. Çöpçülük gibi, okullarda, hastanelerde temizlikçilik gibi. İtfaiyecilik gibi, kazı işleri gibi, bahçe ve ekim işleri gibi, aşçı yamaklığı gibi...

Haberin Devamı

İNTİHAR
CHP kendine gel...

Türkiye’de iktidar var, muhalefet yok.
Bunu uzun süredir söylüyoruz. Şimdi artık herkes söylüyor.
Yanlış mı? Doğru.
AKP anketlere göre oyunu arttırıyor, CHP bize göre azaltıyor.
Tayyip Erdoğan güçleniyor, Kılıçdaroğlu’nun CHP’de başkanlığı tartışılıyor.
Biliyoruz ki güçlü iktidarın karşısında güçlü muhalefet, güçlü muhalefet lideri olmasa orada demokrasi de olamaz. Tek parti olur. O parti de tek başına istediğini yapar.
Yapıyor da, cumhurbaşkanlığına, Meclis başkanlığına el koyduğu yetmezmişçesine yargıya üniversitelere, iş dünyasına, medyaya, orduya bile nüfus etti.
* * *
Bakıyorsunuz Tayyip Erdoğan Time’da kapak oluyor. Doğru yanlış, Türkiye varlığını tüm dünyada duyuruyor.
Afrika’da bile AKP var.
Fransa yetkilileri Türkiye’de, ABD yetkilileri Türkiye’de.
Laikliği bile Tayyip Erdoğan sahipleniyor.
Araplara laikliği tavsiye ediyor.
Peki CHP ne yapıyor?
Bu dış politikanın yanlışı varsa, aklı başında bir şekilde bunları ortaya koymak mı? Hayır. CHP iç sorunlara gömülmüş, adeta boğulmuş, bunlarla uğraşıyor.
Yani ciddi ve etkili muhalefet görevini bir yana bırakmak zorunda kalmış, varsa yoksa CHP’deki iç sorunlar.
İstanbul gibi Türkiye’nin kalbinde bile CHP örgütü yok. Bu ne demek?..
Güncel sorunlar yokmuş gibi CHP’liler parti içi sorun haline getirdikleri Dersim’i konuşuyor.
Parti iki cepheye ayrılmış 73-74 yıl önceyi tartışıyor. Bazılarıyla beraber, tahrikte olanlar var. Eski olayları kaşıyorlar.
Kılıçdaroğlu’da “susun be” diye yumruğunu masaya vuramıyor. Bir kolu sağda, öbür kolu solda yalpalayıp duruyor.
Böyle ana muhalefet olunamaz.
Partide iktidarı tartışılan bir yönetim ve başkan Türkiye’nin iktidarına nasıl sahip olacak?
Yeni, “seçim” yaklaşmadan zayıf ve tutarsız Kılıçdaroğlu başkanlığı bırakmalı. CHP muhalefet görevini yapacak bir yönetime ve bir lidere bir an önce kavuşmalı.
* * *
Ama şunu da söyleyelim; Başbakan’ın Dersim’i diline dolaması tasvip edilemez.

BDP
Açık konuşun

KCK, PKK, BDP ilk planda ne istiyor.
Bölgesel özerklik. Kürtçenin tanınması, eğitimin Kürtçe yapılması, ayrı bir silahlı kuvvetler (PKK ordu alacak). Ayrı bir yargı. Vergilerin bölgede toplanması. Ayrı bayrak.
Peki “Türkiye’de 35 etnik grup var” deniyor, onların başı kel mi? Önümüzde çok günler var. İlerde onlar da talep ederse bu imkan onlara da tanınmayacak mı?
Yani Türkiye 35 bölgeye mi bölünecek?
Olabilirleri tartışalım, olamazları değil.