‘Bu ülke adam olmaz.” Bu cümle, bu tabir yanlış. “Bu ülkeyi yönetenler adam olmaz.”
Daha doğru.
Baksanıza her gün bir yolsuzluk haberi çıkıyor.
Gazeteler ve TV’ler bu haberlerle dolu.
Politikacıların hepsi yolsuzluk peşinde diyemeyeceğim, çünkü bu bir bulaşıcı hastalık değil.
Ama namuslular namussuzları neden ayıklayamıyor, hayret ediyorum.
* * *
Başa dönelim.
“Bu ülke adam olmaz” Bu cümle yanlış, dedim, ama itiraz edenleri de duyar gibiyim.
Evet, onlar da haklı, öyleyse cümleyi şöyle çevirelim:
“Bu ülkeyi yönetenler adam olmazsa, bu ülke de adam olmaz”
Oldu mu. Bu daha doğru değil mi?
* * *
Unutmayalım, İstanbul’un yüzde 65’i kaçak.
Ankara’nınsa yüzde 50’sinin kaçak oluğu tahmin ediliyor.
Bu kaçak binalar yaparken kim göz yumuyor.
Küçük, büyük politikacılar değil mi?
Bu politikacılar o kaçaklar için ikide bir “af” çıkartmıyor mu?
Peki, geçen haftalarda da yazdık. Artık “kaçak mahalle” teşkil eden bu yapılara kim elektrik, su, doğalgaz veriyor, kim asfalt yol yapıyor?
Bunlar biliniyor, yapanın yaptığının, yanına kâr kaldığı da biliniyor.
Oysa, hangi partiden olursa olsun, bu yöneticiler, belediye başkanları ve belediye sorumluları mesela 10 yıl hapisle cezalandırılsa bu başıbozukluk olur mu?
Olmaz.
İlkel adamlar ilkel cezalara müstahaktır.
Şu söz boşuna söylenmiş değil ki, “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”
Yani cezadır, yani hapistir.
* * *
Rahmetli Turgut Özal bizi de almış, yeni yapılan yolları geziyorduk. Özel otobüsümüz Sultanbeyli’den geçiyordu, Özal “dur” dedi ve evlerin aşağı yukarı hepsinin üst katından çıkan beton filizlerini gösterdi. “Bu vatandaşlar hepsi bir kat daha çıkmak için hazır” dedi.
Vatandaşın girişimciliğini methetti.
Ve bu görüşle İstanbul’un birçok köşesi Sultanbeyli oldu.
Yani “kaçak apartmanlar” şehri.
* * *
Bunları ben biliyorum, siz biliyorsunuz da, bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar bilmiyor mu?
Hepsi, daha fazlasını, biliyor ve bize gülüyorlar!..
Bakın, en son yönetici marifeti Eyüp’te ortaya çıktı.
Ve Eyüp’teki bu yolsuzlukta, arsa rantında AKP, CHP ve diğer partilerin anlaştığı anlaşıldı.
Peki, bu neyi gerekli kılıyor?
Halkın duyarlılığını çeşitli şekillerde ortaya koymasını.
İnönü’nün bir sözünü hatırlayalım... “Namuslular da en az namussuzlar kadar cesaretli olmazsa...”
Gerisi boş laf.
TÜRKİYE’DE DOKTOR YOK MU?
Maliye Bakanı Unakıtan Ankara’daki hastaneyi terk etti, ameliyat için Amerika’ya uçtu.
Bu bence Türk hekimini küçümsemektir.
Herhangi bir vatandaş bunu yapabilir.
Hastalığına ABD’de teşhis konulabilir. Orada tedavi olabilir, ameliyat olabilir.
Ama bakan örnektir ve o bir hafta on güne yakın yattığı Ankara’daki ünlü bir hastaneyi terk edip Amerika’ya gidemez. Dönüşte, bu konudaki esprili cevapları da onu kurtaramaz!..
Geç de, erken de zararlı
Erken sevgili bulmak da, geç kalmak da adamın başını belaya sokuyor.
Prof. İsmet Karacan 77 yaşında ve kendinden 40 yaş küçük bir sevgili buldu ve şimdi bankacı sevgilisinin kendisini dolandırdığı iddiasıyla mahkemeye başvurdu.
13 yaşındaki aceleci çocuk baba oldu, ama 16 yaşında bir rakibi çıkıp gerçek baba benim, DNA testi isterim, diye tutturdu.
Büyüklerimiz boşuna “Her şey zamanında” dememişler.
PROVA
1 haftada neler oldu?
Bu ülke “bölünmesin” diyenler var, “bölünsün” diyenler var.
Tabii, bu “bölünsün” diyenler bunu ağızlarıyla değil tavırlarıyla, masum görünen ama birikince başka anlam taşıyabilecek istekleriyle söylemiş oluyorlar.
Bunların içindeki sinsileri siz de ben de biliyoruz.
Ama bunu aleni yapanlar da var. Mesela Ahmet Türk şöyle diyor.
“Bütün partilerin DTP’ye karşı ortak sindirme harekâtında yer aldığı bir durumda seçim yerine büyük bir kaos yaşanır ve kaybeden sadece DTP olmaz.”
Kaos ne demek, tehdit mi?
DTP’li milletvekili Nuri Yaman “Kürt coğrafyası” tabirinde ısrar ediyor. Fiilen Türkiye haritasını bölüyor.
DTP karar aldı, seçim propagandasında Kürtçe de kullanılacak Türkçenin yanında, “resmi dil” gibi muamele görecek.
DTP milletvekili “Tunceli” değil “Dersim” ismini resmen kullanalım istiyor.
DTP’nin, 2. Olağan Kongre’de de çalınan ve soruşturmaya konu olan, PKK’nın Dağlıca baskının anlatıldığı Kürtçe “Oramar” adlı şarkıyı seçim müziği olarak kullanacağı da belli oldu.
Apo bahane edilerek Siirt’te, Batman’da, Mersin’de, Antalya’da, Diyarbakır’da hatta İstanbul’da da adeta savaş provaları yaşandı.
Bir hafta içinde yaşananlar ve yapılmak istenenler bunlar. Bu yapılanlar üniter bir devlette hoş karşılanabilir mi?
“Hani, Kürtçe Türkiye’yi böldü mü?” diyen arkadaşların kulakları çınlasın.
Bu olayların gösterdiği yol bölünme yolu değilse ne yoludur?
O arkadaşlar bunu benden çok daha iyi biliyor ama...
BAŞBAKAN
Özür dilemeli...
Tayyip Erdoğan ikide bir ne diyor?
“Şu gazeteleri satın almayın”
Hiç Başbakan taraf tutar mı? Tayyip Erdoğan tutuyor.
Onun “yandaş medya”sı var ve medyanın çoğunun, hatta mümkünse hepsinin, “yandaş” olmasını bekliyor, istiyor.
Oysa onun şikâyetçi olduğu medya tarafsız, o kadar tarafsız ki Erdoğan’ın Davos’taki tavrını tekrar tekrar verdi. Onun resimleriyle Arapların gösteri yaptığını duyurdu, yine Arapların onun ve eşinin ismini yeni doğan çocuklarına koyduğunu bildirdi, onun için bestelenen marşı çaldı.
Başbakan’ın, kafalarına çuval geçirilen askerlerimiz için Dick Cheney’e kafa tuttuğunu da bu medya vermedi mi?
Sonra, Başbakan’ın şikâyetçi olduğu medya, yolsuzluklar konusunda bazı CHP’lilerin de günahının olduğunu açıklamadı mı?
Bu mu, Başbakan’a, AKP’ye, şuursuzca karşı olmak?
Ama “bağımsız medya” bunları “tarafsızlığı” gereği yaptı.
Yok, Başbakan “yandaş medya” gibi olsunlar, bizim kuralsızlıklarımızı hiç görmesinler, diyorsa, daha çok bekler...