Avrupa Parlamentosu da bu yolda Türkiyeye dün üçte iki çoğunlukla vize verdi.* * *Son günlerde ülkemizde toplumsal sinir gerginliği yaşandı. Her gün bir yeni şart, bir yeni engel, özellikle de Fransa tarafından... Avrupalı olmanın gelişmişliğine hiç de yakışmayan bir "kıvırma politikası"...Neyse ki, yaşadığımız gerilimli günlerin sonu geldi, Türkiye için Avrupa yolundaki en önemli dönemece artık saatler kaldı.* * *SON günlerdeki toplumsal gerginliği yaratanlar yalnız Avrupalılar da değildi. Geldiğimiz bu en kritik aşamada Ankarayı sırtından hançerleyen başkaları da oldu.Kürt kökenli Türkleri ne kadar temsil ettiği belli olmayan, daha doğrusu temsil etmeyen bir grup, Türkiye aleyhine "Herald Tribune ve Le Monde gazetelerine ilanlar verdi. "Türkiyedeki Kürtler ne istiyor?" başlığı, onların daha ilk cümlelerinde hadlerini aştıklarını gösteriyordu.Olay bu bölücü ilanla da kalmadı. Anayasanın "Türkiye; devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür..." maddesinin değiştirilmesi için imza kampanyası da başlatıldı.Bu gelişmeler, bazıları için "demokratikleşme" etiketi altında asıl amacın üniter devlet yapısını yıkmak olduğunu su yüzüne çıkardı. Bu yönde tam zamanında(!) ABden adeta destek isteniyordu.* * *GÜNEY Kıbrısta da son saatler içinde "Türkiyeye hayır" gösterileri düzenlendi. Rumlar AByi ne oranda etkiledi, zirveden önce henüz tam olarak belli değil ama bu olumsuz tavır Türk halkının belleklerinde kara bir not olarak yerini aldı.* * *ÜÇ gün sonrayı görmekten aciz Ermenistan yönetimi de Türkiye aleyhindeki tezgâhları yoğunlaştırdı. "Sınırlar açılsın, soykırım kabul edilsin" diye Türkiye aleyhine ABye jurnallemelerde bulundu. Bu gayretler bir ölçüde etkili oldu ama Ermeni konusunu şart haline getirmeye yetmedi. Üstelik belki de sınırların Ankara tarafından bir kat daha çimentolanmasına yol açtı...* * *TÜRKİYEnin artık ufku geniş, hedefi derin, sorunları evrensel, çözümleri ise kolay değil. Ama 70 milyon bu güçlükleri bilerek yola çıktı.Başlamak bitirmek demektir.Yarın yeni bir gün doğacak... Evet, 41 yıl sonra yarın Türkiye AB kapısından içeri ilk adımını atacak. Genel kanı bu. Biz de bunu bekliyoruz. Türkiye için müzakere tarihi ilan edilecek. 10-15 yıl sonra da olsa ABye tam üye olmanın yolu böylece Türkiyeye açılmış olacak. Yurtiçindeki yatırım yeterli değil.Türk yatırımcı, yatırım için dışarıyı tercih ediyor. Sanayi üretimi yavaşladı. Banka kredileri uzun bir süredir tüketime yöneldi. Kredi kartı harcamaları rekorlar kırıyor. IMFye 20 milyar dolar borcu olan Türkiye, önceki gün 10 milyar dolar daha borçlandı. Bu gidiş, ekonomide iyiye gidiş mi? SORU BU, CEVAP NE?.. OLACAKSA Gündemde "başkanlık" sistemi var. Oysa sistem ne olursa olsun Türkiye daima "fiili başkanlar"la yaşamadı mı? Atatürk, İnönü, Bayar, Evren, Özal hep fiilen başkanlık yaptılar. Öyleyse hem bünyeyi tabii gidişe uydurmak, hem başkanlık sisteminin sakıncalarından uzak durmak, hem de parlamenter rejimin üstünlüklerini de kullanabilmek için tartışmaları "yarı başkanlık" sistemi üzerinde yoğunlaştırmak, bu sisteme yönelmek daha yararlı olmaz mı?"Başkanlık" sisteminde "yasama" ve "yürütme", hem organ hem de fonksiyon yönünden birbirinden bağımsız olmakla birlikte, fiilen "yürütme" kuvveti, yani "başkan" üstündür. Bakanlar, başkanın sekreteridir.Başkan, ne parlamenter rejimdeki cumhurbaşkanı, ne de başbakandır. İkisinin yetkilerini kendinde toplayan biridir ve halkın oyuyla işbaşına gelmiştir. Parlamentoya karşı siyasi sorumluluğu yoktur.Yarı başkanlık sistemi; "parlamenter rejim"lerin bazılarında, cumhurbaşkanının halk tarafından genel oyla seçilmesi yöntemidir."Parlamenter" rejimlerde cumhurbaşkanı sembolik ve tarafsızdır. "Yarı başkanlık"ta ise cumhurbaşkanı hakem niteliğinin ötesinde aktif yetkilere de sahiptir. Bu tür parlamenter rejimlere "dualist parlamenter" ya da "yarı başkanlık rejimleri" denilmektedir. Bu tür rejimlerde Bakanlar Kurulu, parlamentonun yanında cumhurbaşkanına karşı da sorumludur.Gelin, sistemi tartışırken, yarı başkanlığı unutmayalım. Yarı başkanlık... ŞAŞIRTTI Semra Hanım şaşırttı. Son programda Sinemi gelini olarak kabul edebileceği izlenimini verdi.Bu durum gerçekleşirse sorun belki biter. Ama aksi olursa Semra Hanımın yakasına, şikâyete de bağlı olsa, hukukun yapışması gerekir.Semra Hanımın Sineme uyguladığı "işkence" üç ay sürdü. Reyting endişesi hukukun korumasını ezip geçti.Sinem, kurdun önüne atılmış kuzu gibi kan revan içinde kaldı!..Semra Hanıma son hafta herhalde sihirli değnek değmedi. Büyük olasılıkla Sineme olan nefretini unutmuş görünmesinde, ödüllerin ve altınların kaybedilme korkusunun rolü oldu. dheper@milliyet.com.tr Semra Hanım ve hukuk