Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       DÖRT çocuğun cinayeti toplumu sarstı.
Her ne kadar Türkiye'de bundan daha büyük, sosyal ve ahlaki cinayetler, daha büyük yolsuzluk ve haksızlıklar olduğu söylense de...
Toplumun geri kalmışlığıyla, milli gelir hesaplarıyla adeta bu vahşi cinayetin üstüne bir tül gerilmek istense de...
Sanki ileri ülkelerde cinayetler olmuyormuş gibi. Oralarda cezalar, ceza mahkemeleri, cezaevleri yokmuş gibi konuşulsa da...
Sanki toplumdaki bazı hukuksuzluklar diğer bazılarını mazur gösterebilirmiş gibi davranılsa da...
Sanki Türkiye'nin daha az suç işlenir hale gelmesi için ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan İsviçre seviyesine çıkmasının beklenmesi, o ana kadar da cezayı savunmaktan uzak durulması gerekirmiş gibi izlenimler yaratılsa da...
Tüm bunlara rağmen, caydırıcılığın geri plana itilmesinin suçların artışında büyük etken olduğunu vurgulamakta yarar var.
* * *
BİR açıdan, cinayetlerdeki yaralamalardaki artışın sebeplerini sıralamak mümkün:
* Ekonomik güçlükler ve insanımızın problemli hale gelmesi.
* Toplumsal değişim.
* İç ve dış göç.
* Aile yapılarının ve değer yargılarının değişimi.
Bu tehlikeli ortamda kurtarıcı olarak, caydırıcı olarak kala kala "ceza" kalıyor. Ama bugün Türkiye'de o da etkisini kaybetmiş durumda.
Bakın Serpil Öğretmen'i hunharca öldürüp, annesini de öldürdüklerini zannederek terkeden bu dört kişinin hapiste yatacağı süreler 5 ve 2.5 yıl olarak hesaplanıyor.
Ceza Hukuku otoritesi hocalarımızdan Ordinaryüs Prof. Sulhi Dönmezer ve Prof. Sahir Erman, cezayı bakın nasıl tarif ediyor:
"Ceza, topluma büyük ölçüde zarar veren fiiller karşılığı devletin, son çare olarak kanun ile yarattığı ve izlediği diğer yapıcı amaçlar yanında, özellikle suç işleyeni bazı yoksunluklara tabi kılmak ve toplumun işlenen fiili onamama tutumunu belirtmek üzere ilke olarak bir yargı kararı ve suçlunun sorumluluk derecesi ile orantılı biçimde uygulanan korkutucu bir müeyyidedir."
Korkutucu vasfı yoksa ceza da yok demektir.
Bugün cezaların korkutuculuğundan, caydırıcılıktan söz etmek mümkün mü?
* * *
ÜSTELİK Serpil Öğretmen bu çocukların ilk kurbanı da değil.
Ve takdim edilmek istendiği gibi bu dört suçlu, sokak çocuğu da değil.
Aileleri var, işleri var, akşamları evlerine gidiyorlar, ailelerinin yanında kalıyorlar, yatıyorlar. Akıl hastası değiller.
Duygu Asena'nın onlarla yaptığı söyleşiyi sinirlerinize hakim olarak okuyabildiniz mi?
"Canımız güzel ve genç bir kız istedi. Hem de bakire.
Ne isterseniz yapın canımıza kıymayın, dediler. Anneye tecavüz ettik. Sonra anne ile kız birbirleriyle kucaklaşmak istedi. İzin verdik kucaklaştılar. Anneyi bıçakladık, öldü zannedip bıraktık.
İki kilometre ileri götürüp otomobilde sırayla kıza tecavüz ettik.
Ben bir tane vurunca herhalde kemiğe geldi, bıçak yamuldu. Sonra İ. durmadan bıçaklamaya başladı. Neresine gelirse saplıyordu. Zaten önce kızın gırtlağını kestik. O zaman nefesi kesildi bayıldı..."
Duygu Asena çocukların suç işleme alışkanlığından da söz ediyor:
"Bu çocuklar gasp, yaralama gibi başka suçlar da işlemişler. Pek bir ceza almamışlar. En küçükleri olan S. ile İ. ise dört ay kadar önce bir başka kadını tecavüz ederek öldürmüşler."
Dün savcılıktaki ifadelerinden sanıkların üç kadını daha tecavüz edip işkence ile öldürdükleri anlaşılıyor.
Toplumsal sorumlulukla korkutuculuk ve caydırıcılık atbaşı gitmedikçe bu tip patlamalarla karşılaşmak kaçınılmaz olacak.




Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr