Yeniden “Kürt Sorunu” gündemde. Ne zaman gündemden düştü ki, demeyin.
Şimdi birkaç aÇıdan yine konuşuluyor, konuşulacak.
Kürt sorunu mu, PKK sorunu mu, Güneydoğu sorunu mu?
Yıllar boyu hep ismi değişti, ama “sorun” ortada kaldı.
Şimdi CHP’nin 10 maddelik teklifi var.
Kılıçdaroğlu bu teklifi Erdoğan’a dün sundu.
CHP bu sorun için “komisyon” kurulmasını da teklif ediyor.
CHP’nin bu sorununu çözmek için sunduğu önerileri hükümet de olumlu buldu.
Hani, benim gibi, CHP yalnız “sade suya tirit” eleştiriler yapıyor, diyenler. Hani, CHP’nin hiç projesi yok mu, diyenler.
İşte, ana muhalefet, Türkiye’nin bu en önemli sorunu için çözüm projelerini getirdi. Bakalım şimdi ne olacak?
* * *
Bir de Başbakan Erdoğan Diyarbakır’ı ziyaret etti.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a göre iyi de karşılanmadı.
Dükkanlar kepenk indirmişti. 6 bin kişilik salonda 5 bin kişi vardı ve bu sayı polislerden azdı.
Demirtaş bununla iftihar ediyorsa en azından ayıp ediyor ama yanlış da söylemiyor.
Başbakan’ı Diyarbakır’da otomatik silahlar korudu.
TV’de durumu görünce, Başbakan’ı düşman bir ülkede zannetmek yanlış olmazdı.
Bu şekilde “Kürt Sorunu” nasıl çözümlenecek, çözümlenebilir mi?
* * *
TRT 1’de “Politik Açılım”da BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş konuştu. Ben de dinledim. Programa katılanlar gibi.
Konuşması eski konuşmalarına rağmen yumuşaktı ama sonuç olarak “benim oğlum bina okur döner döner yine okur” sözünü hatırlatmaktan başka türlü yorumlanamazdı.
Demirtaş’a göre istenen “özerklik”tir.
Mevcut topraklar Kürtlerin öz toprağıdır. Başbakan’ın, tek dil, tek bayrak ve tek devlet söylemi yanlıştır.
BDP, PKK ile Ankara arasında silahların susması için arabuluculuk yapmak istemektedir.
Uludere’de siyasi sorumluluk vardır. Hükümet sorumludur. Bunlar PKK’lı da olsa bombalanamaz.
Kaçakçılar bölgede karakollarla ortaktır, yani karakolların yapılan kaçakçılıktan haberi vardır.
Demirtaş, PKK’lıların organize ettiği kaçakçılıklardan hiç söz etmiyor. Benim anladığım, hedef “Birleşik Büyük Kürdistan”dır.
* * *
Demirtaş’ın sözleri, CHP’nin teklifi Başbakan’ın Diyarbakır ziyareti üç ayrı “yön” gösteriyor.
Bakalım sorunun çözümü konusunda üç yönü tek yöne çevirecek, bir adım atılabilecek mi?
SOSYAL?DEVLET
Van’da “TOKİ” evler yapıyor.
90 metrekare evde, 1 salon 3 oda var.
Yani, Türk ailesi için ideal bir büyüklük.
Ve TOKİ bu evleri 70 milyara satıyor.
Hem de 20 yıl vadeli ve ilk 2 yıl ödemesiz.
Bu evler 2 odalı olursa, fiyatı da 60 milyar olacak. Yani seç seç al.
Fiyat ve şartlar çok elverişli.
Peki bunu bir plan dahilinde bütün Türkiye’ye yayamaz mıyız?
Öncelikle evi olmayanlar, kirada oturanlar kira öder gibi bir para ödeyerek kendi evinde oturabilir.
Böylece Türkiye’de “gecekondu” da tarihe gömülebilir.
Çocuklar da ev gibi evde yetişir.
Bu zaten “Sosyal devlet”in görevi değil mi?
Karaciğer rekoru
Yüz naklinde Antalya’daki başarı göğsümüzü kabarttı.
Ama bilmediğimiz bir konu daha var. Daha doğrusu ben bilmiyordum.
Karaciğer nakli.
Bunu öğrenince göğsümün kabartısı bir kat daha arttı.
Malatya’da bir yılda 222 karaciğer nakli yapılıyormuş.
Bu, Malatya’yı bu konuda dünyada ikinci yapmış.
Karaciğer nakli için yabancı ülkelerden Malatya’ya gelen hastalar varmış.
Ben dediğim gibi, yeni öğrendim, siz biliyor muydunuz?
Doktorlarımızı Allah eksik etmesin, ellerine sağlık.
HER KAFADAN
Boş bir laf...
Kürtaj konusu da siyasete karıştırıldı.
Biz inandığımızı söyleme namusuna sahibiz.
İster Erdoğan, isterse Kılıçdaroğlu lehte veya aleyhte bulunsun siz de inandığınız fikre sahip çıkmalısınız.
Herkes böyle mi?
Hayır.
Mesela Meclis’teki kürtaj tartışmalarında AKP’li kadın milletvekilleri Başbakanı ve Sağlık Bakanı’nı destekledi, muhalefetin kadın milletvekilleri ise kürtaja karşı çıktı.
* * *
Kürtaj bir can alma olayı değil mi?
Evet.
Ama anne, doğacak çocuğu istemezse, kürtaj mübahmış...
Olur mu?
Ana karnındaki cenin daha canlanmamışsa kürtaja peki diyenler olabilir ama cenin canlanmamışsa yani çocuk olmuşsa artık şahıstır.
Kendisi hasta değilse ve anne için tehlike teşkil etmiyorsa. Onu öldürmek cinayettir.
Hakkını koruyamayanın, yani anne karnındaki çocuğun yaşam hakkını korumak hepimizin görevi olmalıdır.
Özellikle annelerin.
Gerisi boş laf...
Benim hiç anlamadığım bir de şu var.
Bazıları “doğmamış çocuğun hakkını koruyacağınıza siz önce doğmuşların haklarını korumaya baksanıza” diyorlar.
Bu demagoji değil mi?
Yani bir savunulmazla öbür savunulmazı savunmak.
Olur mu?
O başka, bu başka.
Onu da konuşalım, her zaman konuşuyoruz zaten. Ama bugün konumuz o değil ki, konumuz “kürtaj”.
Son sözüm şu; kürtaja karşıyım ama onu devlet eliyle yasaklamaya da karşıyım.
GÜVEN YOK
Emniyet şeridi!
İşte bir gazete haberinin özeti.
TEM’in Beykoz mevkiinde arıza yapan aracını Şükrü Şen emniyet şeridine çekiyor. Bir Tır hızla arızalı araca çarpıp altına alıyor ve arabadaki 2 kişiyi öldürüp, 3 kişiyi de yaralayıp, kaçıyor...”
Emniyet şeridindeki emniyeti gördünüz mü?
Ben de arızalanan arabamı bu şerite çekmiş, bir kaç metre öteye üçgen şeklindeki “kaza var dikkat”, anlamına gelen trafik işaretini koymuştum.
Çok kısa bir süre sonra yanımıza motosikletli bir polis geldi “ne olur bu işareti alın ve daha öteye koyun, emniyet şeridini kullanan kendini bilmez biri aracıyla size çarpabilir” dedi. Biz de “doğru” dedik ve onun dediğini yaptık.
Ben her gün sabah akşam TEM’deyim. Adamlar emniyet şeridini normal şeritmiş gibi kullanıyor. Kaza bir yana diğer şoförleri enayi yerine oyup en öne geçiyorlar.
“Dinsizin hakkından imansız gelir” deyip bunlara sık sık trafik cezası kesilse, ve bir süre araç kullanmaları yasaklansa bu canilerin cinayetleri önlenemez mi?