“Bu konuşmalar bana Ak Parti’ye oy verdirtecek”. Bunu bir yakınım TV’de Kılıçdaroğlu konuşurken söyledi.
Bu gösteriyor ki Kılıçdaroğlu hâlâ beklendiği gibi konuşamıyor.
Konuşmalarında dış politika hâlâ yok.
Mali projelerin ipuçları var ama kendileri gizli.
“Her muhtaç aileye 600 milyon TL vereceğim” diyor ama “Parayı nerden bulacaksın?” diye sorulduğunda cevap veremiyor. AKP’nin Hizbullah işbirliğini iddia ediyor ama ispat edemiyor.
İşi uzatmayalım, konuşmaları ilk günkü gibi.
* * *
CHP içinde özlenen uzlaşma da henüz yok.
Süheyl Batum Ergenekon sanıkları ile ilgili “müjde” veriyor. Kılıçdaroğlu “yok böyle şey” diyor.
Genel Başkan olarak Kılıçdaroğlu “2011 seçimlerinde iktidarız” dediği halde yardımcısı “koalisyon kurabiliriz” diyor.
Kılıçdaroğlu bazı tarikatlara da göz kırpıyor.
Yayınlanan en son anketlere de bakıyorsunuz.
“Bugün seçim olsa” CHP, AKP’nin yarısı kadar oy alıyor.
CHP bu olamaz.
* * *
AKP ise başka bir âlem.
Türkiye’yi dışta kuvvetli, içte ise bölük pörçük bir duruma çevirdiği görüşü gittikçe güçleniyor.
Nükleer güç için dünyanın 6 devleti ile İran arasındaki toplantı İstanbul’da yapılsa. Bunu sağlayanın AKP hükümeti olduğu unutulmamalı.
Lübnan’daki uzlaşmazlığa Türkiye’nin el koyduğu, şimdilik başarı sağlayamasa da, biliniyor.
Bunlar gibi, Gazze ve başka olaylar da var.
* * *
Yani Türkiye, bölgesinde ve dünyada etkin olma yolunda mesafe almak istiyor.
Ama içte böyle mi?
Güney Doğu meselesini 8 yıldır çözemeyen AKP değil mi?
Talabani’nin akıl vermeye cüret ettiği hükümet Türkiye’yi idare eden AKP hükümeti değil mi?
Başbakan’ı son Batman gezisinde 5.500 polisle koruma ihtiyacı boşuna mı duyuldu?
Başbakan’ın Galatasaraylıların yeni stadının açılışında bir grubun aleyhte tezahüratı ile karşılaşması hükümete olan sevgiyi mi ifade ediyordu?
* * *
Yani bu demektir ki küfürleşme değil, kutuplaştırıcı söylemler değil, uzlaşma gerek.
Güçlünün güçsüzle anlaşması, uzlaşması daha kolaydır. Eşit güçtekilerin anlaşması daha zordur.
Eğer bu sav doğruysa Başbakan Erdoğan’ın bu memleketin geleceği, halkın refahı ve huzuru için CHP ve MHP ile birçok konuda uzlaşması da işten bile değildir.
Yeter ki Erdoğan istesin.
Bu Türkiye’nin yararına olacaktır.
ÇARE TÜKENMEZ
Ergenekon Türkiye’nin başlıca konusu oldu. Orada, “kurunun yanında yaşın da yandığı” görüldü. Ergenekon, bu sözün en doğru gerçekleştiği mekân olarak tarihe geçti.
Şimdi bir noktaya gelindi. Gelinen nokta bir nebze de olsa acıları dindirecek. Bu nokta Balbay ve Özkan için hürriyet ihtimalinin belirmesidir. İkisi de 23 aydır haklarında hüküm verilmeden, mahkûm gibi hapiste yatıyorlar. Toplumun isteğine CHP’li Süheyl Batum Kılıçdaroğlu’na rağmen “Niye olmasın” dedi. İstek, Balbay ve Özkan’ın önümüzdeki seçimlerde CHP’den milletvekili adayı yapılmalarıydı. Böylece (mahkemenin kabul etme şartına da bağlı olarak) 2 gazeteci arkadaşımız hürriyetlerine kavuşabileceklerdi.
Ne diyelim çare tükenmez ve Kılıçdaroğlu olmasa bile Allah mazlumun yanındadır.
LÜBNAN VE DEMOKRASİ
Hep söylerim “daha iyisi bulunana kadar demokrasi...”
Bunun örmeklerini verdim.
En son örneği ise Lübnan.
Seçimler yapıldı ama hükümet kurulamadı.
Türkiye’nin arabuluculuğu da iflas etti.
11 Dürzi milletvekili iki taraftan hangisini tutarsa o taraf hükümet olacak yani milli iradeyi o temsil edecek.
Yeni milli irade 11 kişinin dudağı arasında oysa seçmenin iradesi 11 kişinin iradesi değil ki.
(Bu arada hükümet başka bir formülle kurulsa bile benim yukarıdaki düşüncem değişmez.)
“LAİKLİK”
Ve İmam Hatipler
Hep söylerim, “ben şartlarını yerine getiremeyen Müslümanım”, diye.
Ama laikliğe de söz söyletmem.
Zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu Anayasa’sında da yazılı değil mi?
Bunu kimse değiştiremez ve değiştiremeyecek.
Peki bütün bunları niye tekrar ettim?
İmam Hatip Lisesi mezunlarına polis olma imkânının tanınmak istenmesi sebebiyle.
İşe baştan bakalım.
Türkiye’de eğitimde birlik prensibi var (Tevhid-i Tedrisat).
Yani herkes eğitimde laik eğitimin icaplarına göre okuyacak.
Ama bu senelerce birçok dindar kişiyi tatmin etmemişdi.
Bu kişiler çocuklarına yoğun dini eğitim verilmesini arzuluyorlardı.
Bunun için de dini eğitim veren okullara özlem duymuşlardı.
Bu arzuyu oya çevirmek isteyen siyasiler de çıkınca İmam Hatip Liseleri doğdu.
İmam Hatip Liseleri önce imam ve hatip yetiştirmek yani din adamı mezun etmek amacıyla kuruldu.
Sonuçta yeni bir meslek lisesi oluştu.
Bunun genel liselerle benzer tarafı yoktu ve olamayacağı sanılıyordu.
Sonra seneler içinde sanki Türkiye’de 2 çeşit tedrisat varmış gibi İmam Hatip Liseleri normal liselere rakip bir eğitim kuruluşu haline getirildi.
Çocuklarının yoğun dini eğitim görmesini isteyenlerin görüşlerine saygı duymamak mümkün değil.
Ama bu Türkiye’deki eğitimi 2’ye bölerek yapılamaz.
Türkiye’deki eğitim laiktir ve birlik içindedir.
Çocukarının dini bilgiye de sahip olmasını isteyenler onlara özel ders aldırabilir, kurslara yollayabilir.
Buna da mani yoktur.
Normal liselerde de Din ve Ahlak dersi saatleri artırılabilir.
Ama anlaşılıyor ki bazılarının isteği bu değil. Onların isteği İmam Hatip’te dini bilgilerle yetişen İmam Hatip Meslek Lisesi mezunlarının kamunun birçok dalında görev alabilmesi ve laik sistemden zamanla vazgeçilmesidir.
Eğer bu tahlil doğruysa buna müsaade edilmeyecektir.
İmam Hatip Lisesi mezunlarının polis olması bu düşüncenin ilk ayağı ise bu tasvip edilemez.
“SÜLEYMAN”
Muhteşem yüzyıl
“Muhteşem Yüzyıl” TV dizisi başladığında bütün Türkiye ayağa kalktı, eleştirdi.
Biz ise “bekleyelim görelim, daha dizinin 1. haftasında bu eleştiriler haksız değil mi?” dedik.
Şimdi ben, kendi hesabıma artık eleştirilere hak veriyorum.
Tarihi yanlışlıklar bir yana Sultan Süleyman’ın sarayında hareme sıkıştık kaldık.
Kaç haftadır aynı mekânları görmekten bıktık.
Seyircilerin dizilere bağlanması için tansiyonun da gerekliliği unutulmamalı. Oysa kaç hafta geçti “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde henüz tansiyon artırıcı bir olay yok.