Terör; ülkenin kıymetli evlatlarını vurdu, vuruyor.
Türk halkı acıyı yıllar boyu yüreğinde hissetti.
Son kurban Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve beş çalışma arkadaşı oldu.
Bu cinayet iki soruyu gündeme getiriyor.
* Terörün hedefindekileri devlet neden koruyamıyor?
* İdam cezası kaldırılacaksa, suikastlar için bu ceza kalmalı mı?
* * *
Bizde halkla bütünleşmiş kamu görevlisi sayısı pek fazla değildir.
Genellikle vatandaş resmi dairelerden ve resmi makamlardan, o makamın sahiplerinden çekinir, ürker. Diyarbakır gibi bir ilimizde, bir polis şefinin bu derece sevilmesi tüm resmi makamlara örnek olacak bir başarının göstergesidir.
Buna rağmen sonuç acıdır; Türkiye, nefret yerine sevgiyi hakim kılan bu başarılı yöneticisini terörden koruyamamıştır.
Ama bu katliam; halkın sulh ve sükun istediğini de ortaya koymuş, terörün bu kaynaşmadan, halkın huzurundan rahatsızlık duyduğunu da göstermiştir.
* * *
İnsan hayatı kutsaldır.
Avrupa idam cezasını kaldırdı.
Ölüm cezası, telafisi imkansız sonucu nedeniyle de savunulamaz.
Oysa ABD'de önceki gün de bir ölüm cezası infaz edildi.
Türkiye'de idam cezası var ama uzun süredir uygulanmıyor.
AB'nin de bu konuda baskısı var
Ankara'da da en azından kafalarda idam cezasını kaldırma hazırlığı olduğu görülüyor.
Kişisel olarak biz de idamın kaldırılmasından yanayız.
Ama gelin Diyarbakır'daki katliam karşısında vatandaşa "bu katillere de idam yok" görüşünü açıklayın, izah edin, ikna edin. Kolay mı? Mümkün mü?
Genç yaşta hayatlarını kaybeden, halkın sevgisini kazanmış şehitlerimize rahmet diliyorum.
Türkiye'nin dış politikasının bir görünen yüzü var, bir de görünmeyen.
En sıcak işbirliği ABD ile yürütülüyor.
AB'ye karşı avukatlığımızı bile Washington yapıyor. Ama yeni Başkan'ın Saddam'ı yok etmeye yönelik politikasının aleniyete döküldüğü bugünlerde Ankara Bağdat'a büyükelçi yollanacağını açıklıyor.
AB ile buzları eritmek istiyoruz ama Avrupa gücüne giden yolda karar mekanizmalarında yer alma isteğimizi müzakerelerle kabul ettirme gücünü gösteremiyoruz, veto tehdidinde bulunuyoruz. Bu hareket bir bakıma Avrupa'nın, Washington'dan kopma amacını ortaya koyduğu halde ABD bile vetoyu yanlış buluyor.
Dışişlerimiz "İlişkilerimiz çok iyi gidiyor" derken dost (!) Papandreu Ermeni soykırımı iddiaları gibi, Kıbrıs Rumlarının da Türklerin soykırımına uğradığını ileri sürüp, aleyhimize harekete geçiyor.
Kardeşlik politikası uyguladığımız Azerbaycan'ın Başkan'ı Aliyev'in Paris'te lehimize iki cümle bile sarf etmediğini izliyoruz.
Çeçenistan'ın Ruslar tarafından öldürülen lideri Cahar Dudayev'in 14 yaşındaki oğlu Begi önceki gün bir uçakla Esenboğa'ya geliyor. Türkiye'ye sokmuyoruz ve onu geldiği uçakla Bakü'ye geri yolluyoruz.
Anlayan beri gelsin.