Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Artık yeter. Artık sonuna gelmeliyiz. 40 bin insanımız öldü.
Daha ne olsun.
30 yılımız “iç savaş”la geçti.
9 yıldır AKP iktidarda.
Bu süre boyunca tek bir Başbakan var ve bu başbakan her dediğini yaptırıyor. Bu yüzden de “başkan” olmak istiyor.
Onun başkanlığına “evet” diyeceğim. Ama bir şartla, bu savaşı bitirirse.
* * *
BDP, PKK ne istiyor?
Artık, yani 30 yıl sonra açıkça belli oldu. Biz çoktan söylüyorduk ama bügünlerde kendileri de söylüyor.
Ayrı devlet.
Bunu BDP’liler, değişik yerlerde ve zamanlarda belirtiyor. Onların taktiği de bu, sözlü “vur kaç”.
Alıştıra alıştıra ve parça parça. “Sonucu görmek, öğrenmek isteyen bu istekleri toplasın, bir araya getirsin”, dercesine, bir taktik...
Mesela “biz vergi vermeyelim ama Batı’da toplanan vergiler Güneydoğu’ya aksa iyi olur” diyorlar. Çünkü Batı nasıl olsa akılsız(!) hem parayı, hem toprağı verir zannediyorlar...
* * *
Bazılarının dilden düşürmediği “toplumsal barış” kelamı var...
Toplumsal barış var da, bunu bozan “Türkiye kamuoyu” mu, yoksa kendini bütün Kürt kökenlilerin temsilcisi zanneden BDP mi?
Buna belki henüz “Türk kamuoyu”nun, sabrettiği söylenerek cevap verilebilir. Sabrı tükenirse olacaklardan BDP ve onu sorumsuzca destekleyenler mesul olmayacak mı?
“Kürt siyasal hareketini” destekleyenler acaba neyi desteklediklerini biliyorlar mı?
“Ben ne derim tamburam ne der” hesabı olmasın.
Onlar ne diyor. BDP’liler ortamı müsait buldukça ne diyor.
“Toplumsal barış”, “ver kurtul” demekse biline ki Türkiye halkı bundan yana olmayacak.
* * *
Kürtçülük yapanlar varken ve onlar kan akıtırken, Türkiye’de kendi halinde yaşayan çoğunluğa iletişim kurumlarında akıl vermek, akıllı işi olamaz. Bu, gerçeği örtmek olur.
Özerklik bir yana, yurdun bölünmesi bile tartışılabilir, istenebilir, ama silahla değil...
Şu sözü de unutmayalım. “Kürt sorunu yoktur”.
Bunu Erdoğan ve Başbuğ söylüyor. Yani asker ve sivil yöneticiler aynı dilden konuşuyor.
* * *
Başa dönelim.
Her gün birkaç askerimiz, polisimiz öldürülüyor.
Fabrikaların makineleri yakılıyor. Artık bu savaşın sonuna gelmeliyiz.
Bunun tek yapıcısı olabilir. O da Tayyip Erdoğan.
Erdoğan vereceklerini ve veremeyeceklerini son kez ve kati olarak açıklamalı. Ve bunları kısa sürede müzakere etmeli.
Konuyu akıl verme meraklısı bazı çıkarcılara bakmamalı.
Bu işi şöyle veya böyle bitirmeli. Kürt kökenli kardeşlerimiz de artık rahat etmeli, gerisi de...
Hiçbir ihtilaf 30 yılı aşkın sürdürülemez. Hele bu 40 bin gencin hayatına mal olan iç savaş şeklini alırsa...
Bu iktidarların aczidir.

Haberin Devamı

“SIFIR SORUN” BU MU?
“Komşularla sıfır sorun” dedik.
Yeni dış politikamızın ana prensibini ortaya koyduk. Bu prensip doğrultusunda Suriye ile “kanka” olduk. Ama çok az zaman geçti.
Suriye ile “kanlı bıçaklı” hale geldik.
Bu ne biçim dış politika ki “sıfır sorun”dan neredeyse savaşa varabiliyor, hem de çok kısa sürede. Bakın, ABD’nin de isteği ile Davutoğlu Şam’a “kanka Esad”ı azarlamaya gitti! Ama konuşmalar altı buçuk saat sürdü. Ve müspet bir noktaya varıldığı anlaşılamadı.
Mısır’la, Libya’yla, İran’la, Ermenistan’la, İsrail’le hatta Azerbaycan’la da bizim “sıfır sorun” politikamız geçerli değil. Yani bulunduğumuz bölgede sorunsuz dış politika çok kısa sürerek tarih oldu. Peki şimdi bölgedeki dış politikamıza siz isim takın desem ne diyeceksiniz.
“Yüze göze bulaştırma politikası”, desek uyar mı?

Haberin Devamı

Altıya bölündük
Türkiye büyüdükçe küçülüyor.
74 milyona vardık ama altı parça olduk.
1 Asker-Sivil
2 Kürtçü-Diğerleri
3 Laikler-anti-laikler
Türkiye’yi bölmekte menfaati olanlar var. Yıllardır uğraşıyorlar. Nasıl Yugoslavya’yı ve diğerlerini böldülerse. Askeri itibarsızlaştırmak isteyenler de bunlar. Askere düşman olanları besleyenler de.
Ama biz 74 milyon aklımızı başımıza toplamalıyız.
Hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak hepimiz boğulacağız.
Tabii bunu en önce AKP görmeli. Önümüzde bir tarih var, o her şeyi not alıyor. Unutulmasın.
Birlik ve beraberlik, geçmişe sünger çekmeyle olacaksa bunu AKP yapmalı.

Haberin Devamı

TERÖR
Bilmeyen sussun

İspanya’daki terörü bizim teröre benzetenler var. Bunların çoğu işin aslını bilmiyor ama ahkam kesiyor.
Oysa TV’lerde tartışma programlarını izleyin görün.
Oralarda da iki tip konuşmacı var.
1- Haberleri izleme zahmetine katlanamayanlar, üstelik altyapısı da olmayanlar, yani çığırtkanlar.
2- Bilgisi olanlar ve olayları izleyenler.
İşte İspanya’da yıllarca yaşayan ve bizdeki terörle oradaki terörü mukayese edebilenlerin notu; “bizim PKK terörünün İspanya’daki terörle benzer yanı yok”.
Londra’yı 30 yıl meşgul eden bir IRA terörü de var.
Kuzey İrlanda’da başkaldırı.
Geçenlerde bizden bazı kişiler birkaç günlüğüne İrlanda’ya terörü öğrenmek üzere davet edildi.
Gittiler. Ve gelince PKK ile mukayese edip yazdılar.
Tutumları zaten yıllardır belliydi. Ama yine de okundular.
Onları okuyanlardan biri de en çalkantılı döneminde, 10 yılını İrlanda’da geçirmiş yazar, Semih İdiz’di.
Onun bu konudaki yazısında şu sonuç dikkatimi çekti.
“Peki tüm bunlardan bize ders çıkar mı? Yanılmış olmayı çok isteriz ama... Bizce zor”
* * *
Her ülkenin şartları farklı.
Biri, öbürüne benzemez.
Şartlar dikkate alınmadan ahkam kesmekse kolaydır.

NEVİZADE
Asmalımescit

Biz yıllardır her cumartesi Nevizade’ye gelir, yer içer ve dünya meselelerini konuşuruz, sohbet ederiz.
Bunlar kimler; 3 tıp profesörü, 1 mimar profesör, 5 gazeteci, 3 işadamı ve olursa misafirler.
Gidilen yer “Saki” veya “Alem”dir.
Arada Asmalımescit’te de oluruz.
Bazı geceler başka gruplarla Asmalımescit’e gittiğim de oldu.
Benim belleğimdeki Asmalımescit’i yazdım.
Orayı geçen gün masalar kaldırıldıktan sonra yine göreyim dedim. Görmez olsaydım.
Bomboş. Tadı tuzu kalmamış. Masa ve sandalyeler içerde. İnsansız yollar bana çok soğuk geldi. Eski halini hatırladım ve üzüldüm.
Bir de Nevizade’ye bakayım dedim. Oraya geçtim.
Sevindim. Masa ve sandalyeler yerinde. İnsan mevcut, yani sokakta gündüz olmasına rağmen hayat var.
Önce “Alem”de bir iki laf ettim. Sonra da “Saki”nin sahiplerinden birine kapısında rastladım, konuştuk, çay davetini “işim acele” diye kabul edemedim.
Yani özet şu: Nevizade iyi ama Asmalımescit olmuş.
Cihangir’e de gidip bakacağım. Orası nasıl, can mı çekişiyor?