Türkiye tenakuzlar ülkesi, yani çelişkileri çok bir ülke. Neden?
Bir yandan bakarsanız zenginleşmiş bir toplum, başka bir gözlükle bakarsanız fakir bir toplum. Bir yandan, “İfade özgürlüğü kaldırılmış” diyebilirsiniz, bir açıdan da “Herkes aklına geleni söylüyor, serbestçe bölücülük bile yapıyor, Türkler aleyhine atıp tutuyor” diyebilirsiniz. Bir TV’de “ince siyaset”teki gibi...
Veya TV’de Şirin Payzın’ın programında, atıp tutan, askerleri bol bol, delilsiz, ispatsız suçlayabilen Bekâroğlu gitti.
Bir yandan, “gelir dağılımı çok bozuk, bölgeler arası gelişmişlik farkı büyük ama sosyal demokratlar acaba neden bir türlü iktidar olamıyor” diye sorabilirsiniz. Bunlar çelişki değil mi? Bakın, bazı başka haberler de görüşlerimizi doğrulamıyor mu?
Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde, aynı anda hem yüz nakli, hem de iki kol ve bir bacak nakli yapılıyor.
Evet, bu dünya çapındaki başarı Türkiye’de, Türk hekimleri tarafından kazanılıyor.
Ama hastane kapılarında ölenler de var. Bir başka haber de şu: Avrupa’da sinemanın yeni kralı Türkiye.
Türk sineması Avrupa ülkelerinde hasılat rekoru kırınca, tabii bunda başka bir şey söylenemez.
* * *
Bakıyoruz ifade özgürlüğü sıralarında dünyada 148’inciyiz. Yani gittikçe geriliyoruz.
Ama Davos’ta Türkiye’yi methedenler var. Türkiye’nin hızlı bir gelişme gösterdiğine dikkat çeken Anadolu Grubu’nun patronu Tuncay Özilhan, “10 yıl önce Avrupa’nın hastası olan Türkiye, bugün Avrupa’ya ders verme noktasına geldi, diye konuşuyor.
“Son dönemlerde Türkiye’nin ekonomide önemli gelişmeler gösterdiğine “dikkat çeken Türk İngiliz Sanayi ve Ticaret Odası Başkan Yardımcısı David Walker ise, “Türk ekonomisi dünyanın en iyi ekonomilerinden biri. Bazı Avrupalıların Türkiye’ye bakması ve öğrenmesi gerektiğini” söylüyor.
* * *
İşte Türkiye için haberlerin bazıları bunlar. Bunlar çelişkiyi de gösteriyor. Onlar göstermese de biz görüyoruz. Türkiye’de halk arasında gelir uçurumu var ve bu uçurumun kapanması daha ne kadar vakit alacak? Ve Türkiye bazı ileri dünya ülkeleriyle mukayese edildiğinde ifade özgürlüğü, demokrasi geriliği açıkça görülüyor. Peki, bunlar nasıl giderilecek? CHP lideri, “İktidar olamıyorsak kendimize bakalım” diyor. Evet, CHP iktidar olamıyorsa, iktidarın yanlışı ve yarattığı çelişkilerin düzeltilmesi için çalışabilir. Ama CHP bunu da yapamıyor. O kendi kimlik sorununu henüz çözebilmiş değil. Kendi içinde de tenakuzlar var. Bu yüzden Türkiye’nin çelişkileri kalıyor.
“KAZIK”ÇI PROFESÖR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atanan ve tepkiler nedeniyle istifa eden Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, darbeciler için “idam” cezasının getirilmesini, hatta mümkünse “yağlı kazığa oturtulmalarını” istedi. Antalya’da bir toplantıya katılan Türköne, şunları söyledi:
“Darbeciler için idam cezası getirilsin istiyorum. Darbeciler de bunu bilerek darbe yapsınlar. Bana sorarsanız ben onların ‘idam yerine’ ‘yağlı kazıklara oturtularak’ cezalandırılmaları taraftarıyım.” Gördünüz, değil mi? “Yağlı kazık” ve “profesör”.
Ne kadar yakışıyor, yorumu size bırakıyorum.
FİKİR DEĞİŞİR AMA...
Eskiden döneklik uzun süre sonra ancak anlaşılırdı, şimdi daha kısa sürede...
Doğruya, doğru olduğundan doğru demek, zaten onlardan beklenemez. Çünkü onlar sabıkalıydı. Geçmişlerinde ihtilalciliğe, darbeciliğe bulaştıkları halde, son günlerde ihtilal karşıtı olmuşlardı. Bu durumda onların samimiyetine inanılabilir miydi? Birçoğu kısa bir süre önceye kadar AKP methedicisi oldukları halde son günlerde AKP aleyhine de dönmüşlerdi. Görüşler bu kadar çabuk ve 180 derece değişemez. Değiştiren olursa bunlara “dönek” denir. Deniyor da... Üstelik bu dönekler kendileri gibi olmayanlara âdeta düşmanca davranıyorlar.
Oysa başkalarınınki de “ifade” değil mi, onlara “özgürlük” yok mu?
Yani bunlar “kendilerine Müslüman.” Kendilerine benzeyenlere bile insafları yok.
YABANCI
İşçiler çalışmalı...
Yabancı ülkelerden gelen çalışanlar için yeni kurallar konuldu. Bakanlar Kurulu kararı 1 Şubat’ta yürürlüğe gidecek denildi.
Bunlardan, çalışma iznini alamayanlar sınır dışı edilecek.
* * *
Türkiye’ye çalışmak için komşu ülkeler ve Orta Asya’dan pek çok kadın, kız geliyor.
Bunların tama yakını turist olarak Türkiye’ye giriyor. Ve sonra da yurtta kalmaya devam edip kaçak olarak çocuk bakmaya, hasta yaşlılara bakmaya ve ev işlerinde yardımcı olmaya devam ediyorlar.
Özet olarak, “alan memnun, satan memnun” hesabı veya “herkes memnun ki yerinden dönen yok seferinden.”
Bu çalışan yabancılar yüz binleri buldu.
Resmi makamlar da bunu biliyor, ama iki tarafın da lehine olduğu için göz yumuyor. Başbakan,“Yurdumuzda 70 bin Ermenistan Ermenisi çalışıyor” dememiş miydi? Şimdi sayı herhalde 80 bini geçmiştir. Yani yabancı çalışanları Başbakan bile biliyor.
Niye bunlar Türkiye’de iş buluyor.
Çünkü Türklerden bu işlere talip olan yok.
Öyleyse, “arz talep kaidesi”; bu komşu kadınlar her zaman Türkiye’de iş bulacaklardır. Ve bu Türkiye’nin de lehinedir.
* * *
Bugüne kadar yapılamayan, yani eksiklik şuradaydı.
Bu çalışanların kanuni statüsü olmaması ve bunlara “kaçak” denilmesi.
Bence bu herkesin bildiği yasadışı durum, kanuni yapılmalı; yani çalıştıranlar da, çalışanlar da korkmalıydı.
Bunun için bütün bu yabancı ülkelerden gelen kadınlara çalışma izni tanınmalı ve onlar da SSK’ya tabi olmalı. Ve sigorta primi işveren tarafından yatırılmalı.
* * *
Yeni Bakanlar Kurulu kararı evlerde çalışan yabancı uyruklu kadınlara bu kolaylığı getiriyorsa, geç de olsa iyi bir icraat sayılabilir.
İSTANBUL
3. köprünün yeri
Yeni açıklandı, İstanbul’un nüfusu hızla artıyor.
Başbakan da İstanbul’a göçün sınırlanması, İstanbul için vize konulması gerekiyor, demişti. Bu konuda geç bile kalındı.
Yoksa bu gidişle İstanbul trafiği daha da içinden çıkılmaz bir hal alacak.
3. köprü şehir içi trafiğe çare değil. Çünkü ağır vasıtalar Boğaz köprülerindeki geçişin % 2’sini teşkil ediyorlar.
Yani birinci ve ikinci Boğaz köprülerinde trafik yükü, 3. köprü bittiğinde bugüne oranla % 2 azalacak. O gün için bu hiçbir şey değildir.
Öyleyse şehir içinde bir Boğaz köprüsü daha lazım veya şimdi yapılmasına karar verilen ve kuzeyden geçen Boğaz köprüsünü daha güneye almak gerek. Ve bu köprü de raylı sistem mutlaka olmalı.
Yoksa, “Hem İstanbul’da, bırakalım nüfus istediği kadar artsın, hem de trafik rahat olsun” dersek, bu imkânsız.