Yeni Türkiye... Ama eski kabine... Peki, eski bakanlarla, “yeni Türkiye” nasıl olacak?
Günlerce “yeni Türkiye” sloganını dinleyince Davutoğlu kabinesinin de yani 62. hükümetin bakanlarının da yeni kişilerden oluşacağını zannediyorduk, yanılmışız.
Kabineye gire gire 4 yeni isim girdi.
Ekonomiye bir bakalım. Hiç değişiklik yok. Hepsi eski. Ali Babacan, Nihat Zeybekci, Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek yani Türkiye’nin can damarı ekonomi bile eskilere teslim değil mi?
***
“Başbakan Davutoğlu da eski başbakana yani bugünkü cumhurbaşkanına çok bağlıdır” demiştik.
Ve bunu “Erdoğan’ın başbakanı” diye kısaca belirtmiştik.
Şimdi görülüyor ki bu Bakanlar Kurulu da tam anlamıyla Erdoğan’a çok bağlı, onu yakından tanıyan ve isteklerini bilen kişilerden oluşmuş.
Bu bir tesadüf mü?
Hayır.
Bundan önce birkaç kez yazdığımız gibi bu bizim de iyi bulduğumuz “yarı başkanlık”a ilk adımlar.
***
En çok hayret edilen şu değişiklik oldu.
Bu hükümetin başarıyla yürüttüğü tartışılmaz bir konu vardı.
O da “çözüm süreci” konusuydu.
Bu işi bu hükümet ve Başbakan Tayyip Erdoğan adına Beşir Atalay yürütüyordu, onun bu konuda başarılı olduğu görülüyordu. Ama Beşir Atalay 62. hükümete alınmadı, dışarıda bırakıldı.
Bu bize şu sözü hatırlatıyor “Babana bile güvenme.”
Yani, sandalyeler veya makamlar, orada oturanların babasının malı değildir. Gün gelir altlarından o koltuk haklı, haksız çekilebilir.
Biz gazeteci olarak bu durumu çok iyi anlarız, biliriz, yaşarız çünkü...
***
“Gül bu partinin ağabeyidir.”
“Bülent Arınç gibi, Beşir Atalay gibi v.s.”
Ama bu ağabey artık AKP’de yok.
“Kader, kimi nereye getirir bilemeyiz.” Bunu o zamanki AKP sözcüsü Hüseyin Çelik söylüyor.
Anlaşılıyor ki “kader” Gül ağabeyi parti dışı etti.
Yoksa Erdoğan’ın bir adı da “kader” mi?
***
CHP ise yine pot kırdı.
CHP yine dik duramadı. Ders veremedi.
Meclis’te iç tüzük kitabı fırlatmak, tarihi, centilmen ve yüksek seviyeli CHP’ye yakışmazdı, yakışmadı. Bunu yapanı CHP partiden çıkarmalı, ona hak vermemeli.
CHP, sokak çocuklarının toplandığı bir yer değil. Bunu artık idrak edelim.
AYIP
El sıkmadılar...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Çankaya’daki ilk resepsiyonu 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle verdi.
Cumhurbaşkanı ve eşinin davetlilerin elini sıkması 1 saat 40 dakika sürdü.
En hayret ettiğim şey bazı kadın misafirlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini sıkmaması oldu. Kocaları Erdoğan ile Emine Hanım’ın elini sıkarken bu başı bağlı hanımlar Emine Hanım’la el sıkışmayı yeterli buldu.
Diyanet İşleri ne der?
GERÇEK
Hayvan sevgisi
Gazeteler yazdı, resim de yayımladı.
“Golden” cinsi köpek ceza olarak sahibinden alınmış ve hayvan barınağına konmuş.
Niye?
Çünkü komşu “tehlikeli” diye bu goldenden şikâyetçi olmuş.
Oysa goldenler tehlikeli değildir. İnsanı severler ve kendilerini sevdirirler. Hiç ısırmazlar, bağırmazlar.
“Nereden biliyorsun” demeyin.
Biz de 14 senedir oğlumuz “Biber”le yaşıyoruz. O da bir golden. Kızım Demet onu 3 haftalıkken seçti.
Evde merdivenleri inip çıkıyor ve 14 yıldır kimseyi ısırmıyor. Ondan korkanları o hep mahcup ediyor. Seviyor, seviliyor, sevmeyeni yok gibi...
***
Ben hayvanları eskiden beri severim, onlara bakarım, zevk alırım.
Küçüktüm, koyunumuz “Melek” ve onun kuzusu “Minik” vardı.
Evimiz şehrin göbeğinde Aksaray’daydı. Bunlar sokakta koşuşur, gece bahçemizde yatarlardı. Kışın babam onları çobana verirdi.
Hiç unutmuyorum minik, bir gün evin içine girdi ve işeyeceği tuttu, annem görüp de kızmasın diye ben avucumda miniğin çişini tutmaya çalışmıştım...
***
Horozumuz “Baskın” merdivenleri çıkar, bir sandalyeye oturur, iskambil oynayanları seyrederdi.
Spenç cinsi horoz ”Kurşun” arkadaşlarının en yaramazıydı. Onun yüzünden çektiklerimi unutamam.
***
Yıllar önce bir gün Kumburgaz’a gidiyoruz. Arabada küçük iki kızım da var.
Araba birden önümüzde aniden süzülen bir kuşa çarptı. Durduk, kuş yaralı...
Hemen arabaya aldık. Bir saatlik yoldan geri döndük. Ve yaralı kuşu Fatih Belediyesi Hayvan Hastanesi’ne getirdik.
Çocuklarım heyecan içinde.
“Aman ne yaparsanız yapın, tedavi edin ve bu yaralı kuşun acısına son verin” dedik.
Görevli serinkanlı bir şekilde “Şimdi ben onun acısına hemen son veririm, şöyle bir boynunu koparayım da” dedi.
Çocukların ve bizim durumumuzu siz tahmin edin...
***
Cennet papağanını kızım Başak istemişti ve onun için alınmıştı. Onundu. Ve birbirlerini çok seviyorlardı. Ama Başak Avrupa’da eğitimdeyken onun cennet papağanı öldü. Biz Başak’a “Papağan öldü diyemeyiz” dedik. Ve aynı renklerde başka bir cennet papağanını kafese koyduk.
Başak Türkiye’ye döndüğünde bir gün “Anne benim papağanım yumurta yapardı, niye artık yapmıyor” diye sordu.
Biz ölen dişi cennet papağanı yerine erkek bir kuş koyduğumuzu o an anladık.
Ama eşim Başak’ın mutluluğunu bozmayacak bir cevabı hemen yapıştırdı.
“Kızım artık o ihtiyarladı, menopoza girmiştir de o yüzden yumurtlamıyordur”.
Hepimiz rahat ettik.
Başak hâlâ bu hikâyeyi bilmiyor.
***
Daha neler var neler...
Ben tavuk eti yemezdim. Çünkü onları diri iken severim.
Milliyet lokantasında Ahmet Bey bana ilk kez tavuk eti yedirdi.
Ama bu gün de yemiyorum sayılır.
***
Hayvan sevgisi lafla olmaz. Onları da bir çocuk gibi korumak ve kollamak gerekir.
Unutmayalım.