Susuzluk artıyor. Arttıkça da terminolojiye de yeni deyimler katılıyor. Bunlardan biri yağmur hasadı... İhtiyaç duyduğumuz zaman kullanmak üzere yağmuru toplayacağız. Sarnıç sistemi gibi... Bir yandan da doğa, toprak ve çevre sevgisi yeşerecek yüreğimizde
Artık daha çok konuşulur oldu, kuraklık. Suya ihtiyaç. Barajların içler acısı boş hali ortaya çıktıkça işin ciddi olduğunu anladık büyük ölçüde. Hele ‘yağmur duası’ da gündeme girince konuyu önemsemeyenler bile ‘eyvah bir tehlike var’ demeye başladı.
Gerçekten de sorun ciddi.
Klimatoloji (iklim bilimi), meteoroloji sözcük dağarcığımıza yerleşmeye başladı bile. TV’lerde hava durumu merakımız, ‘yağmur yağacak- yağmayacak’ değerlendirmesinin ötesine de geçiyor artık.
Su hayat olduğuna göre, susuzluk da ‘hayata darbe’. Sorun bu. Önümüzdeki günlerde birçok ülkenin ‘su stratejisi’ yoğun şekilde tartışılacak, eminim.
Bizde de sorun büyük. Bilimsel raporlar, Türkiye’nin de bir susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. ‘Kuraklık’ ya da ‘yokluk’ demiyorum, o belki çok ürkütücü, ama susuzluk tehdidi. Daha az suya sahip olma. Daha az suyla yetinme.
‘Su yönetimi’ ve ‘meteorolojik okur-yazarlık’ daha çok çıkacak karşımıza. Daha çok kafa yoracağız.
Tasarruf bilinci...
Yıllar öncesinden hatırlıyorum; ABD Başkanlarından biri halka seslenişte, “Önce sabunu alın, sonra suyu açın” demişti de dalga geçenler olmuştu: “Koca Amerika Başkanı’nın derdine bak” diye. Oysa tasarruf olsun da nasıl olursa olsun. İnanın, sorun ciddi.
Örneğin, yerel yönetimler ilk adımı atabilir, bu konuda halkı bilinçlendirici çalışmalar yapabilirler. Bir de eylem planı. Yeni su kaynakları. Belki yeraltı barajları. Su tasarrufu nasıl yapılır? Bahçeler daha az suyla nasıl sulanır? Su kaçakları nasıl sıfır noktasına çekilebilir? Evinin önünde, bahçesinde saatlerce aracını yıkayan, o altın değerindeki suyu boşa akıtıp geleceğe adeta umutsuzluk saçanlara yaptırımlar. Belki ceza? Caydırıcı olacaktır.
Susuzluk arttıkça terminolojiye de yeni deyimler katılıyor: Yağmur hasadı... Evet, yakın bir gelecekte çeşitli yollarla yağmuru toplayacağız. İhtiyaç duyduğumuz zaman kullanmak üzere... Boşa gitmeyecek yağmurlar. Bu aslında eskilerdeki sarnıçların yeniden gündeme gelmesi demek. Biriktirilen suyun muhtaç olan topraklara ve ihtiyaç duyan konutlara yönlendirilmesi.
Teknoloji gelişmiş, süper beyinler var. Sarnıç sistemi bu akıl, bilim ve çağdaşlık ekseninde insanlık için en güzel şekilde planlanacaktır... İnanıyorum.
Bir yandan yağmur hasadı çalışmaları yapılacak, bir yandan da doğa, toprak ve çevre sevgisi yeşerecek yüreğimizde. Böyle olmalı. Çünkü gelecek kuşaklara mutlu yarınlar armağan etmek, görevimiz. O zaman ‘sevgi hasadı’ da yapacağız. Doğa, çevre, ağaç, çiçek, böcek sevgisini büyütüp içimizde, dağıtacağız çevremize.
AVRUPA ‘ÖNCE TARIM’ DEDİ
Geleceği planlarken birçok ülke için önemli bakış açılarından biri de ‘dünyadaki gelişmelerdir’ hiç kuşkusuz. Küresel ekonominin etkisi altındaki dünyamızda özellikle gelişmiş ülkelerin yol haritaları büyük ölçüde ufuk açıcıdır.
Türkiye’de son yıllarda önemli atılımlar gerçekleşirken, elbette çevremizde olan biteni de daha iyi görme, yorumlama ve uygulama zorunluluğumuz var. Bu ‘Amerika’nın yeniden keşfi’ değil tabii, evrensel duyarlılık ve etkileşim.
Avrupa Birliği’nin 2021 yılı ‘bütçe raporu’ geçen hafta elime ulaştı. Üye ülkeler tarafından birlikte yapılan bütçede gelirler 164 milyar euro düzeyinde. Ama belki de gözlerden kaçtı. AB’nin siyasi, ekonomik ve stratejik bakış açısını yansıtan bu bütçenin en önemli noktası ‘tarım ve bölgesel kalkınma’ya ayrılan paylar.
Dikkat çekici ve önemli.
AB ülkeleri bütçede aslan payını yine ‘tarım ve doğal kaynaklara’ ayırdı: 59 milyar euro. Onu 53 milyar euro ile bölgesel kalkınma ve uyum programlarına ayrılan pay izliyor. 21 milyar euro inovasyon, dijital dönüşüm ve tek pazar çalışmalarına, 16 milyar euro da komşuluk ve dış ilişkilere harcanacak.
AB’nin yeni dönem stratejisini iyi okumak gerek. Özellikle pandemi sürecinde önem ve değer kazanan tarım, yiyecek, gıda, üretim ağı belli ki AB’nin merceğinde. Tüm gücünü üye ülkelerin bu konudaki gelişimine sarfedecek.
ABD Çin mücadele eksenindeki ekonomik yapılanma ve ‘yeni dünya düzeni’nde AB politikalarını da bu yıldan itibaren daha dikkatli izlemek gerekli.
Doğayı, çevreyi, yeşili, tarımsal üretimi ve her anlamda barışı (elbette doğa ile de) öne alan yaklaşımların geniş bir ivme kazanacağı süreç. AB ülkeleri bu anlamda ‘güç kaybetme’ riskinin ötesinde ‘yeni bir güç odağı olma’ arayışında. ‘Doğa ittifakı’ ile büyük ölçüde.
Toprak ana, tüm güzelliklerin yaratıcısı. Kurallarına harfiyen uymasakta, tepki ve isteklerine ‘kulak vermek zorundayız’. Gelecek kuşaklar adına.
Bu anlamda Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nde yenilenen, geliştirilen ‘bütçeyi doğru okuyup, doğru adımlar atması’ gerekiyor. Erken kalkan yol alıyor. Hazırlıklı olan kazanıyor bir anlamda. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘AB ile ilişkilerin gelişimine yönelik açıklamaları’ bu çerçeveden bakılarak doğru irdelenmeli.
NE OKUYAYIM?
Doğayı, çevreyi, toprağı ve aslında yaşamsal ekonomiyi anlatan öyle güzel kitaplar var ki. Hep vardı, yine var, gelecekte de var olacak. Ben okuduklarımı size de tanıtmaya çalışacağım.
Genel Klimatoloji Prof. Dr. Oğuz Erol Çantay Kitabevi: Gelecekte yaşamımızda daha çok yer alacak bu önemli bilim alanında bilgilenmek isteyenler için güzel bir bilgi ve başucu kitabı.
100 soruda Çevre, çevre sorunları ve çevre politikası Prof. Dr. Ruşen Keleş Yakın Kitabevi: Kitapları bilgilendirici ve akıcı değerli Ruşen Hoca, insanlığın geleceğini tehdit eden çevre sorunlarını kapsamlı bir şekilde ele almış. Üstelik çözüm yollarıyla.
Yaban Yakup Kadri Karaosmanoğlu İletişim: Yıllar önce okumuştum, tekrar okudum. Cumhuriyetin ilk yıllarında köylü aydın çatışma ve farklılığını dile getiren farklı bir eser. Çeşitli eleştiriler olsa da yazarın dilinden güzel bir Anadolu tablosu çıkıyor ortaya. Bir de yılların ortaya koyduğu değişim. Tabii herkese göre farklı açılardan.
ÖRSAN ÖYMEN OLSA
‘Politika Kazanı’ binlerce insan için gazeteyi ele aldıklarında ilk açtıkları sayfaydı, okudukları köşeydi hiç kuşkusuz. Kendine özgü üslubu ile ne güzel anlatırdı güncel sorunları, politik mücadeleleri. Yanılmıyorsam dönemin AP Genel Başkanı ve Başbakanlarından rahmetli Süleyman Demirel’e köşesinde sık sık takılırdı, ‘Çoban Sülü’ diye.
Kararname 10 gün sonra yürürlüğe girecek. Tabii üreticinin ve ihracatçının asıl beklentisi kotanın tamamen kalkması. Dün geceki gelişme umut verdi.
Ne diyelim, inşallah...
MUHTARIM DİYOR Kİ
Türkiye’nin dört bir yanından muhtarlarım ses vermeye devam ediyor. Bu ses Türk demokrasisinin gelişimi anlamında da büyük şans.
Bu haftaki konuğum Trakya’nın güzel kenti Kırklareli’nden. Merkez Armağan köyü muhtarı Recep Dal. Türkiye’nin ‘en temiz köyü’ olma ödülüne de sahip. Defalarca ‘örnek köy’ olarak gösterilmiş.
Türkiye’mizde de güzel örnekleri vardır. Abdi İbrahim, Apikoğlu Sucuk, Hamidiye Su, Hacı Şakir, Ece Ajandası, Vefa Bozacısı, Komili Zeytinyağı, Altan Manisalı Helva, Cemilzade Şekerleme, Şekerci Hacı Bekir, Koska Helvacısı, Yeni Asır, Konyalı Restoran, ilk aklıma gelenler. Unuttuklarım bağışlasın, başkaları da var tabii.
‘Tarih kokan’, ‘kültürel mirasın izi olan’ ve ‘toplumsal gurur eseri’ olan bu eski, köklü kurum ve kuruluşlara ayrı bir ilgi duyarım.
Bunlardan biri de Eyüp Sabri Tuncer. Dile kolay, neredeyse bir asır. 98 yılı aşıp 100 yıla koşan nice anılar, hizmetler, başarılar. Ankara’nın kalbi Anafartalar caddesinde konfeksiyon işi ile başlayıp, özellikle pandemi sürecinde öne çıkan kolonya ile zirveye taşınan bir başarı öyküsü. Kurumsallaşma, markalaşma, ülke ekonomisine değer katma, istihdam, üretim, verimlilik.
Bir dönemler Balkanlardaki etkin günlerimizde Banja Luka’da yaşayan güzel insanlarımızla Türkiye’ye uzanan ve mal olan bir önemli kurum. Kolonyada efsane olmanın ötesinde, sabunda, yıllar içinde gelişen ürünler de hep bir kalite damgası.
Baba tarafından benim de kökenim Banja Luka’ya uzandığı için Eyüp Sabri Bey’in başarı öyküsüne hep ilgi duymuş, eş-dost-akrabadan anlatılan göç, özlem, başarı hikayelerine de hep kulak kabartmışımdır.
Geleceğin güçlü Türkiye’si, bu tür markalaşan, kurumsallaşan ve güçlenen değerlerle daha ileri gidecektir.