Milliyet Ege, tarihe vurulan damgadır. İzmir’den Ege’den Türkiye’ye yayılan güven, hoşgörü toplumsal barış, başarı ve sevgi rüzgârıdır
‘Basında güven’ ilkesiyle çıkılan yolculukta toplumun geleceği adına yapılan tüm girişim çaba ve atılımlarda ‘sevgi’yle varılan limandır
Dr. Hakan Tartan
Yıllar ne çabuk geçiyor.
Aylar, haftalar, günler..
Rüzgâr gibi.
Yurttaşların temel şikayeti haline gelen ‘fahiş fiyat’ konusunda piyasaya ‘devlet eli’ değiyor. Hem yasa değişikliği, hem de Tarım Kredi Kooperatifleri’nin devreye girmesi ile fiyatlarda denge hedefleniyorYurttaşların son aylardaki en temel şikayetiydi, ‘fahiş fiyat’. Özellikle temel gıda malzemelerinde büyük artışlar yaşandı. Konu, devletin en üst makamlarında da ele alındıkça çözümler üretilmeye başlandı. Özellikle yaklaşan Ramazan bayramı öncesinde bu tür spekülasyonlara ‘geçit vermeme’ konusunda görüş birliği var. İlgili bakanlıklar da devrede.
Özellikle bazı market zincirleri başta olmak üzere ‘piyasa spekülatörleri’ adına ‘en ucuza al, en pahalı sat’ dönemi artık bitecek. ‘Devlet’ devrede. Bu konuda bir süreden beri ‘iki koldan yürütülen çalışmaları’ paylaşmak isterim.
Perakende ticaretin düzenlenmesi ile ilgili yasa teklifi TBMM’den kısa sürede geçirilirse önemli yenilikler getirecek. Özellikle yaygın, büyük ve zincir marketlerin ‘üretici üzerinde etkin olan şikayet konusu bazı uygulamaları’ devreden çıkarılacak. Büyük marketlere ödenen maliyet artırıcı katılım, promosyon ve reklam payları kaldırılacak, üretici ve ürün verene ödemeler 30- 45 gün aralığına çekilecek, yerel ürünler değerlendirilerek yerel üretici ve ürün desteklenecek, bankalarla kredi kartı komisyonlarında standart bir oran getirilecek, haksız ticaret uygulaması yapanlar teşhir edilecek ve cezai yaptırımlar uygulanacak. Başka eklemeler de gündemde.
Bir başka ‘piyasa önlemi’ de özellikle temel gıdalar konusunda. ‘Fahiş fiyata’ karşı Tarım Kredi’ye bağlı kooperatifler de daha etkin bir şekilde devrede olacak. Yurttaşların yoğun tükettiği (yağ, şeker, un, patates, soğan, çay) ürünlerde fiyat dengelemesi yapılacak ve ihtiyaç sahipleri ‘makul fiyatlardan alım’ yapabilecek. Ürün ve marka çeşitliliği ise büyük marketlerce piyasa ekonomisi düzeninde devam edecek.
Hangi ürünün, nerede ve ne koşullarda ekileceğini gösteren program sayesinde hem üreticinin geliri artıyor, hem de su tüketimi azaltılıyor.Teknolojik gelişme büyük bir hızla devam ediyor. Yaşamın her alanına bilgisayarların yeni bir eli uzanıyor. Artık tarımda, üreticinin ve çiftçinin yanında da ‘teknoloji etkin’. İnsanın en büyük yardımcısı olarak bilgisayarlar üretimin artırılması, etkinliği ve verimliliği için devrede.
Dünyada neredeyse son 30 yılda büyük bir aşama kaydeden teknolojik yapay zeka ile pandemi sürecinde önemini kavradığımız üretim, çiftçi ve tarım konularında yeni bir atılım gündemde. Avrupa Birliği (AB) tarıma ve üretime ‘teknolojik yapay zeka’yı sokarak bölgesinde ön alma
çabasında. Çalışmanın özü şu:
Bölgeler belirleniyor, toprak ve su analizleri yapılıyor ve üretim teknikleri, kaynakların yeterliliği derleniyor. Ürünlerin piyasa verimlilik ve pazarlama araştırmaları ile ürün çeşitlilikleri ve yeni ürünlerin değerlendirilmesi gerçekleşiyor. Tüm bu veriler ‘yapay zeka’ gücü ile hem devletin, hem ilgili kurumların, hem de üreticinin ve çiftçinin önünü açıyor.
Yaklaşık 50-55 milyon ton bahçe üretimi olan Türkiye’de pazarlama aşamasında büyük bir kayıp söz konusu... Sebze meyvenin, bahçe ürünlerinin en az yüzde 5’i pazarlama aşamasında çöp oluyorGıdaya ulaşımın, üretmenin önemini gözler önüne serdi pandemi süreci. Hiç değilse bu konuda biraz bilinçlendik: ‘Üreten ülke olmak’.
Bir yandan üretimi geliştirmek, tarım sektörünün sorunlarını azaltmak için yeni projeler üretilirken, bir yandan da özellikle sebze ve meyvede ‘üretimden pazarlama noktasına varıncaya’ dek geçen süre içinde gerçekleşen kayıplar, halk dilindeki deyimiyle ‘israf’ insanı üzüyor. Öyle az buz rakamlar da değil bunlar.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muharrem Özcan, bu konuda araştırmaları olan değerli bir bilim adamı. Özcan Hoca’ya göre, yaklaşık 50 55 milyon ton bahçe üretimi olan Türkiye’de pazarlama aşamasında büyük bir kayıp söz konusu.
Yani ‘çöp’ olan ürünler... Birçok sofraya bereket, sevgi ve şifa katacakken...
Sorun kadar reçete de belli aslında: Köye dönüş özendirilmeli. Kooperatifler güçlendirilmeli. Taşımaya akaryakıt desteği verilmeli. Yerel üretici pazarları açılmalı.Türkiye’nin gündemi hala sebze meyve ve bazı temel gıda ürünlerindeki yüksek artış. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koordinasyonunda soruna çözüm arayışı sürüyor.
Ucuzluk iddialı olur belki ama, fiyatların dengelendiği ‘fahiş fiyata dur’ denilen sürecin ipuçları var elbette. Önce sokağa kulak verelim. Yurttaşlar ‘fiyatların enflasyonun üzerinde arttığı’ görüşünde. Bu yüzden ‘hayat pahalı’.
Yaşanan sıkıntılarda Kovid 19 salgınının da büyük etkisi var. Koşullar zorlaştı, dengeler bozuldu. Ham madde fiyatları dış gelişmeler nedeniyle yükseldi. Arz - talep dengesi bozuldu.
Ayrıca kurum ve kuruluşlar dışında bazı devletlerin de ‘pandemiyi fırsata çevirme’ derdine düşüp belli ürünlerde ‘stok yapmaya’ yöneldiği ortada. Görünen köy kılavuz istemez. Sonuç, arz edilmeyen ürünlerdeki fiyat artışı. Aracıların bitmek tükenmek bilmeyen ‘sınırsız’ kazanç tutkuları. Bazen ‘hava koşullarına bakıp fiyat ayarlama’...
Pandemi sürecinin önemli yapı taşı, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünya çapında susuzluk ve kuraklığa dikkat çekerken, ‘tarımsal üretimin de açlık sorununun çözümü için önemine’ vurgu yapıyorEskiden ne çok duyardık; NATO, CENTO, IMF...
Şimdilerde varsa yoksa WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü). Pandemi sürecinde sağlık, çevre, gıda ve tarım konuları öncelik kazandı. Doğrusu buydu. Hemen her gün WHO ve FAO tarafından yayımlanan rapor ve açıklamalar insanlar tarafından ilgiyle izleniyor. İnsanlık ‘sağlığın, yeterli gıdanın ve tarımsal üretimin önemini’ kavradı.
Susuzluk artıyor. Arttıkça da terminolojiye de yeni deyimler katılıyor. Bunlardan biri yağmur hasadı... İhtiyaç duyduğumuz zaman kullanmak üzere yağmuru toplayacağız. Sarnıç sistemi gibi... Bir yandan da doğa, toprak ve çevre sevgisi yeşerecek yüreğimizdeArtık daha çok konuşulur oldu, kuraklık. Suya ihtiyaç. Barajların içler acısı boş hali ortaya çıktıkça işin ciddi olduğunu anladık büyük ölçüde. Hele ‘yağmur duası’ da gündeme girince konuyu önemsemeyenler bile ‘eyvah bir tehlike var’ demeye başladı.
Gerçekten de sorun ciddi.
Klimatoloji (iklim bilimi), meteoroloji sözcük dağarcığımıza yerleşmeye başladı bile. TV’lerde hava durumu merakımız, ‘yağmur yağacak- yağmayacak’ değerlendirmesinin ötesine de geçiyor artık.
Su hayat olduğuna göre, susuzluk da ‘hayata darbe’. Sorun bu. Önümüzdeki günlerde birçok ülkenin ‘su stratejisi’ yoğun şekilde tartışılacak, eminim.
Pandemiyle yeniden şekillenmeye başlayan küresel tedarik zincirinde Türkiye için yeni fırsatlar doğabilir. Ülkenin öteden beri gelen avantajlarına özellikle son yıllarda lojistik alanında yapılan atılımlar eklendiğinde fırsatlara erişmek mümkün
YUVAYA DÖNÜŞ
Milliyet benim ilk yuvam. İlk paramı kazandığım dost meclisi. Yıl 1979, gencecik bir üniversite öğrencisi olarak atmıştım ilk adımımı. Gece sekreterliğinden spor muhabirliğine, siyaset yazarlığından röportaj, araştırma ve çevre gazeteciliğine kadar her alanda çalıştım. Sayfa sekreterliği, gece yazı işleri müdürlüğü de yaptım. 15 koca yıl, nice güzel insanlar, anılar, dostluklar, sevgiler taşıdı yüreğime. Sonraki yıllar için en büyük sermayem oldu Milliyet yıllarım. 25 yıl sonra yine bu çatı altında olmak. Aynı insani, demokratik ve ahlaki ilkeler ışığında buluşmak. Yıllardan beri gazeteci, siyasetçi, akademisyen olarak ilgilendiğim bir alanda ekonomi, tarım, çevre konularında bilgi paylaşmak. Sevgi ve üretim tohumları sermek. Yeşerecek güzelliklerde Türkiye adına yeni kazanımlar elde etmek.
Pandemi nedeniyle dünya düzeni ciddi ölçüde değişti. Ekonomi, siyaset, eğitim, kültür, sanat... Her şey.
Kovid-19’un yayılması ile ilgili suçlamalar Çin üzerinde yoğunlaştıkça, özellikle ekonomik yapılandırmalarda da arayışlar arttı. Örneğin, tedarik zinciri konusunda.
Çin ve Tayvan’ın bu konudaki etkinliğine başta ABD ve bazı Avrupa ülkeleri karşı çıkarken, psikolojik faktörler de devrede. Bu anlamda dünya ekonomisinde önemli payı olan tedarik zincirinde şansı olan ülkelerden biri de Türkiye. Özellikle son yıllarda lojistik alanında büyük atılımlar yapan ülkemiz, yeni dünya yapılanmasında neden hak ettiği payı almasın? Yağ var, şeker var, un var. Artık helvayı kavurmak, pişirmekte bize kaldı. Rakiplerimiz yok mu? Elbette, var. Bulgaristan, Romanya, Polonya... Başkaları... Şimdi Türkiye’nin adı yeter desem, çok mu abartmış olurum.