Önümüz Ramazan... Taklitçilere karşı dikkat! Denetim ekipleri tüm güçleri ile sahada olmalı. En büyük risk et ve süt ürünlerinde. Fiyatlar yükseldikçe sahtekarlık ve hile de artıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, geçenlerde gıda ürünlerinde taklit ve tağşiş yapan firmaları açıkladı yine. Son açıklamada, kara liste 1700’e yakın firma. Şikayetler aynı, hileler de...
Okurlarımın çoğu "Sahtekarlar de bunlara" dese de ben bakanlık açıklamasındaki değerlendirmeyi esas alıyorum. Toplumsal bilinç çok önemli. Aynı zamanda özellikle sivil toplum yoluyla taklit ve tağşiş yapan firmaların duyurulması, cezalandırılması, hatta üzerlerine gidilmesi...
Sık sık yapılmalı bu açıklama. Niye aylarca bekleniyor ki... Her hafta açıklansın, her hafta yurttaşlar da ne tür hileleri, kimlerin yaptığını öğrensin, ona göre tavır alsın. İş işten geçmeden... Üstelik ciddi bir toplumsal ve sosyal baskı yaratarak... Yoksa zaman geçtikçe unutuluyor. ‘Balık hafızası’ dedikleri tam da bu!
Bir de ekonomik anlamda uğranılan zararlar, yenilen kazıklar... Sağlığa vurulan darbeler!
Yeni Tarım ve Orman Bakanı’na bu konuda yoğun şikayet gittiğini biliyorum. Dosya önünde. Mevzuat değişecek, olumlu anlamda... Daha ağır cezalar, daha yoğun denetim, daha güncel ve sık açıklama ile yurttaşların uyarılması, halkın bilinçlendirilmesi...
Binlerce ürün
Umarım hızlı kararlar alınıp yurttaş rahatlatılır, hile, taklit ve tağşişe karşı korunur. Yoksa sorun ciddi ve boyutları büyüyor. Maalesef ekonomik sıkıntılar da bu olayı tetikliyor.
Son açıklamada yine yüzlerce firma, binlerce ürün. İsteyen detaylara bakanlık sitesinden de ulaşabilir.
Malum önümüz Ramazan. Aman bu taklitçilere karşı dikkat! Yerel yönetimler de tüm güçleri ile sahada olmalı.
En büyük risk et ve süt ürünlerinde. Fiyatlar yükseldikçe ‘sahtekarlık ve hile de‘ artıyor. Resmi raporlara göre neler yapılmış yazayım kısaca:
Bir kere köfte ve kebaplarda tek tırnaklı eti ve domuz eti çokça. (Bildiğiniz yerlerden şaşmayın) Peynir ve yoğurtlarda raf ömrünü uzatmak için kontrolsüz, ayarsız, kalitesiz ve bilinçsiz kullanılan, insan sağlığına zararlı natamisin ve jelatin. Peynir de yoğun bir şekilde nişasta. Sucuk, salam ve sosiste tırnaklı eti ve sakatat. (Maalesef sarımsak kireç suyunda soyuluyor, sakıncalı) Tereyağında bitkisel yağ ve patates. Şekerli, mısır ve glikoz şurubu kullanılan ya da şeker suyu katılmış yapay bal. Etil ya da metil alkol kullanılmış sahte içki. Katkı maddeli ya da ayçiçek, palm yağı karıştırılmış zeytinyağı. (Markalı ve coğrafi tescilli ürünleri tercih edin) Pirinç yağı ile yıkanmış sağlığa zararlı, hatta kanserojen etkiler taşıyan eski rekolte hurma.
Önerim, kurumsal firmalara yönelmek. Kontrollü yerlerden alışveriş yapmak. Mutlaka içerik okuması yapmak. Rahatsızlık duyulduğu zaman da hemen şikayetçi olmak.
Ekmek fiyatında doğru hesap
Bir süredir yine ekmek zammı tartışmaları var. Bu anlamda fırıncıların da, ekmek üreten fabrikaların da, fırıncılar odalarının da sağduyulu olduğunu söylemek gerekir. Domatese, soğana, ayçiçek yağına, peynire zammı bir dakikada yükleyenlerin yanında fırıncılar gerçekten toplumsal değerlendirmeleri hep dikkate alıyor.
Ama ekmek zammı konusunda pek de alim olmak gerekmiyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ekmeklik buğday alımı yaptı. Ton başına ortalama fiyat aralığı 400-460 dolar arasında. Alım da 435 bin ton. 285 bin tonu tamam. Oysa bundan önceki ihalelerde alım fiyatı ton başına 260-350 dolar dolayındaydı. Nereden nereye. Sadece 7-8 ayda 200 dolara yaklaşan artış. Can mı dayanır? Alın size ‘ekmek konusu’. Elektrik zammını da düşünün elbette. Bazıları sürekli ‘ekmeğe zam gelecek’ filan diyor da, bu ‘atomu bulmak gibi bir şey değil’. Maliyetler ortada.
Bu anlamda yine yerel yönetimler taşın altına elini sokacak. O sayede ekmek bir süre daha ucuz alınabilecek.
Çakma mascarpone mu, evde üretim mi?
Etiket ve içerik okuma alışkanlığımız yok. Hiçbir ürünü ayrıntılı incelemiyoruz. Geçenlerde bir araştırma geçti elime, ne yediğini, ne içtiğini merak edenlerin oranı yüzde 10 bile değil.
İşin kapağındayız! Ambalaj, süsleme, parıltılı sözcükler... Ama işin ayrıntısına girmek yok. Nerede üretilmiş? Nasıl üretilmiş, ne malzeme kullanılmış? Öyle olunca da sonuç hep hayal kırıklığı.
Örneğin piyasada şimdilerde bir İtalya rüzgarı var. Türkiye’de, bazıları merdiven altı üretilen ürünler İtalyan ürünü diye satılıyor. Ambalaja bakınca dersiniz, ‘orijinal İtalyan‘.
Bunlardan biri de yaygınlaşan mascarpone. Belki krema, belki bizim lor peyniri türevi. Kremayı lor yapar gibi kestirip, tülbentle süzünce elde etmek mümkün. Aynı diyemem ama benzer lezzet. Daha sağlıklı ve hijyen olduğu da kesin.
Ama İtalyan malı deyince akan sular duruyor! Aslında halis muhlis yerli üretim. Ama bunun için bilinç gerekiyor.
Hayatın da sonbaharı, kışı var
Türkiye Emekliler Derneği çok güzel çalışmalar yapıyor. Sadece emekli haklarının korunması değil bunlar, aynı zamanda sosyal faaliyetler, rehabilitasyon, konaklama ve tatil fırsatları, bilimsel toplantı ve yayınlar. Bunlardan bir tanesi geçenlerde elime geçti. Dernek yayınlarından Yaşlılık Hukuku. Konu, olay ve kararlarla anlatılmış. Yazarı deneyimli bir hukukçu, üstelik geçmişte TBMM’de görev yapmış saygın bir isim, Cafer Tufan Yazıcıoğlu. Birleşmiş Milletler (BM) çalışmalarından başlayarak, anayasalarda yaşlılarla ilgili olarak yapılan çalışma ve alınan kararlar detaylı bir şekilde anlatılmış.
Malum, hayatın da sonbaharı ve kışı var. Çok şey borçlu olduğumuz emekliler, yaşlılar için var olan bir hukuk. O kadar çok emekleri var ki, yaşlılarımızın bizlerde… Bu önemli bilimsel katkı için TÜED Başkanı Kazım Ergun’u kutluyorum.
FÜRUZAN OLSA...
‘Sizden üşüdüm’
Çağdaş Türk edebiyatının en önemli isimlerinden. Öykü, senaryo, şiir, oyun, roman... İçine içine çekti okurlarını duygu dolu satırları ile... Gerçek adı Feruze Çerçi. Biz hep Füruzan olarak tanıdık, bildik, sevdik. İsmi gibi ‘parladı’ eserleriyle de. Kuşatma’yı okumuştum 80’li yıllarda, sonra Parasız Yatılı, Benim Sinemalarım, 47’liler, İşte Bizim Rumeli, Balkan Yolcusu, Yaz Geldi, anımsadıklarım. Yıllar sonra yeniden yaşamak ne güzel satırlarını:
“İnsan ömrü bir rüya, açıp kapayıncaya bitiveriyor... En derin hüzünlere kolayca alıştık... Gidiyor musunuz? Güle güle. Kapıyı iyice kapayın. Sizden üşüdüm... / Kimse en mükemmel değil, bunu öğrendiğimizde kendimizi tanımış olduk, beğendik de, bu ayağımızın suya ermesiydi.”