Türk Ceza Kanunu’nda cinsel istismar ve saldırı suçlarına maruz kalan mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür. Bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekmektedir. Zira raporun aldırılması prosedürü bizzat mağdurların beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olabilmektedir...
Bugüne kadar yargının işleyişini hızlandırmayı ve uygulamada görülen eksiklikleri gidermeyi amaçlayan birçok kanuni değişiklikler yapıldı. Bunlardan en sonuncusu kamuoyunda 3. yargı paketi olarak adlandırılan, 5 Temmuz 2012 tarihli Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanundur. Meclisin tatile girmesinden önce kanunun çıkarılması düşünüldüğünden taslaktaki birçok düzenleme kanunlaşamamış ve sonraya bırakılmıştır. Bu yazıdaki amacımız dördüncüsü olduğu söylenen yargı paketiyle ilgili yapılacak çalışmalarda ileri sürecek olduğumuz hususların da kamuoyunda tartışılması ve uygun görülenlerle ilgili yasal değişikliklerin yapılmasıdır.
Adli para cezası
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A-1 maddesine göre “Koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, infaz hâkimi tarafından karar verilebilir”.
Bu şu demektir, bu hüküm herkese uygulanır. Nasıl ki koşullu salıvermeden hemen hemen herkes yararlanıyorsa bunun uygulaması da bu şekilde olacaktır. Örnek verilecek olursa, üç yıl hapis cezası alan kimsenin açık cezaevinde kalacağı süre 6 aydır. Dolayısıyla bu kapsamda iki yıla kadar olan hapis cezalarınında da adli para cezasına çevrilmesinin tartışılması gerekir. Zaten iki yıla kadar hapis cezaları ertelenebilmektedir. TCK’nın 75.maddesine göre uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç kanunlarda üst sınırı üç aya kadar hapis cezası olan veya karşılığında adli para cezası öngörülen suçlar ön ödemeye tabidir.
Yukarıda belirttiğimiz hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinde iki yıla kadar hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesinin kabul edilmesi halinde bu kapsamdaki suçları da ön ödeme kapsamına almak gerekir. Halen TCK’nın da ön ödemelik üç çeşit suç bulunmaktadır. (m.182/1, 288 ve 289) Ayrıca önödemeye uyulmaması halinde soruşturma sonucunda kamu davası açılıp adli para cezasına mahkzmiyet halinde para cezası yarı oranında artırılabilir. Bu düşüncenin gerçekleşmesi halinde TCK’nında yüze yakın maddedeki suç ön ödeme kapsamına alınmış olacaktır.
Cinsel istismar
Türk Ceza Kanununun 102 ve 103’üncü maddelerine göre cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlarına maruz kalan mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür. Böylece anılan suçlarda mağdurların adli tıp veya üniversitelerin ilgili bölümündeki uzmanlardan oluşan heyet tarafından muayeneleri yapılarak suçtan dolayı beden veya ruh sağlığının bozulup bozulmadığı tespit edilmektedir.
Bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerekmektedir. Zira raporun aldırılması prosedürü bizzat mağdurların beden veya ruh sağlığının bozulmasına neden olabilmektedir. Bunun yerine cezaların asgari hadleri yükseltilerek hâkime iki sınır arasında cezayı takdir hakkı tanınabilir.
Taksirli suçlar
19.12.2006 tarihinde 5560 sayılı Kanun ile Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 231. maddesinde yapılan değişiklikle şikâyete tabi suçlarda verilecek bir yıla kadar hapis veya para cezasına da hükmün açıklanmasının geri bırakılması imkânı getirilmiştir.
Aynı maddenin 7. fıkrasına göre hükmedilen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. 5728 sayılı Kanunla maddede yapılan değişiklikle hapis cezasının süresi iki yıla çıkarılmış, dolayısıyla taksirli suçlarda uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin de önü açılmıştır. Bu bile hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını zorunlu kılmaktadır. 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen taksirli suçlarda kusur oranına göre sekizde bire kadar indirim öngörülmüştü. Örneğin, taksirle bir kişinin ölümüne sebep olunması halinde ceza kusur durumuna göre 3 ay hapis cezasına kadar inebiliyordu. Yeni TCK’da ise isterse kişinin kusuru binde bir olsun öngörülen cezanın asgari haddi iki yıl hapistir. Bunun paraya çevrilmesi düşünüldüğünde sonuçta hükmedilen adli para cezası en az 14.600 lira olmaktadır.
Örnek üzerinden gidersek; 3 yıl 4 ay hapis cezası adli para cezasına çevrildiğinde sonuçta en az 24.300 lira en çok 121.500 lira gibi bir rakam ortaya çıkmakta, kişi bu para cezasını ödeyemediğinde hükmedilen adli para cezasının karşılığı olarak hapis cezasının tamamının (Örneğimizde 3 yıl 4 ay) aynen infazına karar verilmektedir. Kişi şartla tahliyeden yararlanamamaktadır.
Taksirle işlenen suçlarda hükmedilen uzun süreli hapis cezasından çevrili adli para cezasının da koşulların varlığı ve suçtan zarar görenlerin zararları giderildiğinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmelidir.
Tazminat
1 Haziran 2005 tarihine kadarki koruma tedbirleri nedeniyle (Yakalama, tutuklama vb. gibi) oluşan zararlar 466 sayılı Kanun hükümlerine göre, bu tarihten sonraki zararlar ise 5271 Sayılı CMK’nın 141-144. maddeleri gereğince tazmin edilmektedir. Tazminat miktarlarının hesaplanmasında her iki kanun arasında ciddi bir fark yoktur, ancak yeni CMK tazminat gerektiren halleri genişletmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına veya beraat kararı verilip kesinleşmesi halinde mahkemeler veya maliye hazinesi tarafından ilgililere derhal belirlenen ortalama standarda uygun bir tazminat verilmesi gerekir. Daha fazla zarara uğradığını iddia edenlerin genel kurallara göre dava açma hakkı saklı tutulabilir.
Yargı süreci uzuyor
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 316. maddesinde yapılan değişiklikle tebliğnamenin ilgili kimselere tebliği zorunluluğu getirilmiştir. (5271 sayılı CMK, m.297) Buna göre “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsi davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir.” Uygulamaya bakıldığında tebliğnameye cevap verme oranının çok az olduğu görülmektedir. Cevap verenler de yeni bir şey ileri sürmemekte, önceki temyiz veya cevap dilekçelerini tekrarlamaktadırlar. Bu uygulama yargı sürecinin uzamasına yol açmaktadır.
2012 yılı Temmuz ayından itibaren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnameleri internet ortamında (UYAP üzerinden) ilgililerin erişimine açılmıştır. Tebliğnamenin aleyhinde olduğunu gören ilgililerde daha sonraki aşamada ceza dairesince kendilerine gönderilen tebliğnameleri almamak suretiyle tebligat süresinin uzamasına sebebiyet vermekte böylece dosyanın Yargıtay da bir yıla yakın süre gereksiz yere beklemesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenlerle tebliğnameye internet (UYAP) ortamından erişimin sağlanmasından sonra tebliğnamenin tebliği zorunluluğu kaldırılmalı veya belli bir miktar üzerinde ceza içeren mahkzmiyet kararları veya talep edenlere tebliğ edilmelidir.
Sonuç
Yapılacak düzenlemelerle işlerin uzamasına sebebiyet verilmemeli. Derdest dosyalar karar tarihindeki kanunlara uygun olarak sonuçlandırılmalı, kesinleştirilmeli, kesinleşmiş ve infaz edilmekte olan mahkzmiyet kararları hakkında lehe kanun hükümleri, hükmü veren mahkemece 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 ile 101’inci maddeleri dikkate alınmak ve dosya üzerinden incelenmek suretiyle yapılmalıdır.
Mustafa ALBAYRAK
1986 İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu. Yurdun çeşitli yerlerinde hâkimlik ve savcılık yaptı. 1998 yılından 2011 yılı şubat ayına kadar Yargıtay Tetkik hâkimliği görevinde bulundu. 2011 yılında Yargıtay üyeliğine seçilmiş olup halen bu görevine devam etmektedir. Hukuki konularda uygulamaya yönelik mesleki makaleleriyle TCK ve CMK el kitapları mevcuttur.