Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Çok değerli tıp doktoru bir dostum vardır Yücel Tanyeri. Zaman zaman bana bu tür çok güzel yazılar yollar, işte yine öylesine güzel bir yazı yollamış ki, sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Bakın Urla’ya bağlı Bademler köyünü ne güzel anlatmış:
Bitmez anlatmakla.
Bu Urla.
Şimdi gidelim bir de.
Bademler köyüne...
Bizim Bademler’i tanımamız.
“Susuz Yaz” filmiyle olmuştu.
Bülent Akarcalı - dusunce@milliyet.com.tr
Adalet Bakanlığı’nın takribi personel sayısı 140.000 kadar, bunun yarısı Ceza ve Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü’nde. Yargı düzenimizi 7.000 savcı, 15.000 yargıç ve 143.000 avukat yürütmektedir. Bu rakamlara savcıların yardımcısı adli polis gibi çalışan polis ve jandarma teşkilatı dahil değildir.
Tüm zorluklara rağmen anketler, adli hizmetlerden oluşan memnuniyetin %5-6 olduğunu göstermektedir.
Yine de çözüm yolu tek başına Adalet Bakanlığı’ndan beklenmemelidir. Savcı ve hakim sayısını arttırmak kuşkusuz ciddi rahatlama getirecektir. Ama sağlıkta olduğu gibi esas olan insanımızın hasta olmasını önlemek, onun sağlıklı yaşamasına imkan vermektir. Hastane sayısını arttırmak bir amaç değil sonuçtur. Sağlıklı bir toplumun daha az hastaneye ihtiyacı vardır.
Dava sayısını ihtilafları uzlaşmaya yönlendirip azaltarak sonuç almak esas olmalıdır. Bunun için de uzlaşmayı günlük hayatta örf ve adetimizin bir parçası haline getirmek zorundayız. Bunun yolu %90’nı şiddet, bağırma, çağırma,
Bülent Akarcalı - dusunce@milliyet.com.tr
İlk yazımda özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın borç-icra-haciz üçgeni içerisinde sıkışıp kılma yanında yetersiz ve ayıplı hizmet ve ürün satın almaktan doğan şikâyetleriyle (e-ticaret- bankalar- telefon/gaz/elektrik dağıtım şirketleri) yaşadıkları huzursuz durumun yarattığı endişe ve kaygı konusunu ele almıştım. Bunlara ek olarak 500.000 kadar çoğu işsiz üniversite mezunu gencimizin Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü’ne ödeyemedikleri burs borçlarını yazmıştım.
Bu sorunlarını sayısal olarak topladığımızda ortaya asgari 50 milyon gibi korkutucu bir rakam çıkıyor.
Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı’mız Lütfi Elvan’ın “Varlık Yönetim Şirketleri’nin kapasitesini arttıracak çeşitli adımlar atılacak, alt yapı çalışmaları devam ediyor” beyanatına değinerek bu çalışmalarda, şirketlerinin borçluları taciz etmeden, nazik ve kibar davranmaları ve tahsil etmeye çalıştıkları alacakların da, borçları satın alırken ödedikleri miktarlarla
Av. Zafer İşeri <br>
I-Ekosistem üzerine <br>
Ekosistem, belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran cansız çevrelerinin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik arz eden ekolojik sistemlere denir. Ekosistem teriminin genel tanımından anlaşılacağı üzere ekosistemden bahsedebilmek için mekan ve özne unsurlarının birlikte varlığı gerekmektedir. Ekosistem teriminin tanımında yer alan özne unsurunu ise canlılar ile cansız çevreler oluşturmaktadır. Nitekim bu iki özne arasında meydana gelen ve süreklilik arz eden karşılıklı ilişkileri muhteva eden ekolojik sistemler ekosistem olarak adlandırılmaktadır.
Ekosistem teriminin çevre hukuku bağlamında detaylı olarak incelenmesini gerektiren sebep, çevre hukukuna konu oluşturan ekosistem kavramının bütün unsur ve detayları ile idrak edilebilmesinin Çevre Hukukunun kapsam ve sınırlarının belirlenebilirliğinin sağlanmasındaki önemdir.
II-Çevre hukukunun konusu
Çevre Hukukuna konu olan ekosistemin korunması 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun ruhunda yer alan en temel amaçtır. Nitekim
N. İSMET HERGÜNŞEN - Tarihimize baktığımızda temmuz ayı içerisinde Lozan Barış Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması, Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlaması gibi, ulusumuzu hem siyasi hem hukuki hem de ekonomik açıdan derinden etkileyen pek çok olayın yaşandığını görüyoruz. Ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in; Dört nala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/bu memleket, bizim’ dizelerinde yer bulduğu gibi denizle iç içe yaşayan bir ülke olan Türkiye 24 Temmuz 1923 yılında imzaladığı Lozan Antlaşması’yla bağımsız bir devlet olarak yepyeni bir kimlik kazanarak dünya devletleri arasında kendisine yaraşan yeri almış oluyordu. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında denizcilik gücünün çeşitli faaliyet sahalarında geri kaldığının bilincinde olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet döneminde aynı hatalar yaşanmaması için hem söylem hem de eylemleriyle biz Türkleri denizlerle buluşturma çabası içerisine girmiştir.
Savaştan yeni çıkan halkın
Prof. Dr. Cengiz KUDAY - Yazdığımız zaman ömrümüzü aştığımızı; ölümlü insan ömrünü yendiğimi hissediyorum diyor birçok kıymetli köşe yazarımız.
Yazmak, doğruları yazabilmek çok güzel ve o oranda bilgili ve o konularda birikimli olabilmek ( bu da zamanla; kötü veya iyi tecrübelerle oluyor).
Geçenler de bir TV dizisinde yaşlı gazeteci rolünde Al Pacino genç meslektaşına şöyle diyordu: “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur.” Bu sanatla ilgili her alanda doğrudur. Benim mesleğim beyin cerrahisi; biliyorum ki beyinde ayrı ayrı merkezler vardır. Müzik, resim yapma, matematik, güzel yazı yazabilme vb. ne kadar uğraşırsanız uğraşın müzik merkezi gelişmemiş bir beyinde Mozart’ı bile hoca tutsanız müzik öğretemezsiniz. Biz buna Amusi (müzik körlüğü) deriz.
Diğer sanat dalları içinde bu geçerlidir. Yazı yazmak bir sanattır. Herkes yazı yazar ama yazar olmak farklıdır.
Tolstoy’un bir sözü vardır. Bu söz sonradan İsmet İnönü’ye mal edilmiştir. “Namusluların da en az
Bülent AKARCALI - Geçenlerde, virüs salgınıyla ilgili okuduğum haberin başlığında “Türküm, endişeliyim, kaygılıyım” yazıyordu. Habere göre salgın döneminde tetiklenen bu sorun hakkında Sağlık Bakanlığı duyarsız kalamamış ve ciddi bir araştırma yaptırmış. Çıkan sonuç ürkütücü: “kaygı bozukluğu” olarak tanımlanan bu bozukluk toplum genelinde % 25’e ulaşmış. Bu oran ekonomik, sosyal, ailevi gibi çok çeşitli nedenlerden kaynaklanıyor. Ben, en önemlisi kabul ettiğim ekonomik nedenler hakkında bazı rakamlar vererek başlamak istiyorum:
İcra ve haciz dosyaları
İnternette yaptığım araştırmalara göre şu anda 25 milyona yakın icra dosyasının var olduğu görünüyor. Yalnız bu yılın ilk 6 ayında 3 milyon kadar yeni icra dosyası açılmış. 2021 rakamlarına göre ülkemizdeki hane sayısı 20 milyon. İcra dosyalarının 5 milyon adedinin şirketler üzerinde olduğunu var sayarsak hane başına 1 icra dosyası düşmektedir ki bu gerçekten sosyal bunalım yaratacak bir rakamdır. Eğer sizin hanenizde bir icra sorunu yoksa, komşunuzun 2
Dr. Akkan Suver - "Türkiye’nin Azerbaycan’la Şuşa’da attığı imzayı; uluslararası arenada bundan böyle siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri alanlarda yeni bir beraberliğin yol haritası olarak değerlendirebiliriz.”
Geride bıraktığımız günlerde, Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev, “Bir millet, iki devlet” felsefesine hukuki bir veçhe verdiler.
İlham Aliyev’in “Aramızdaki işbirliğinin adı ittifaktır ve bu her şeyi söylüyor” diyerek değerlendirdiği hukuki veçhe imzalanan “Şuşa Anlaşması”ydı.
Şuşa’da atılan imzalar gerçekte dünden bu güne iki ülke arasında var olan birlikteliğin kâğıda yansımasıydı.
Artık bu anlaşma ile Türkiye ve Azerbaycan herhangi biri üçüncü bir ülke tarafından tehdit edilirse, bu ülkeler birbirlerini korumak için ortak adımlar atacaklardır.
İşbirliğinin ötesi
Gene 100 yıl önce imzalanan Kars Anlaşması’na atıfta bulunarak hazırlanan bu yeni anlaşma ile iki ülke arasındaki stratejik ittifak, güvenlik ve