Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çin Komünist Partisi (ÇKP) kuruluşundan (1 Ağustos 1920) itibaren geçen 29 yıl içinde o güne kadar tanık olunmadık yöntemler, taktikler ve ittifak politikaları izleyerek dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de büyük bir ihtilal yapmayı başarmıştı. Zaman zaman parti içindeki liderlerin ve grupların şiddetli çatışmalarına tanık olunan bu süreçte Mao Zedung kendi çizgisini kabul ettirerek elde ettiği zaferle 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyetini ilan ederek liderliğini perçinledi.
Ama bu ÇKP içindeki çatışmaların sonu anlamına gelmiyordu. Hedeflenen refah ve gelişmişlik seviyesine varana kadar izlenecek yol konusunda parti içindeki çekişmeler şiddetle sürdü, 1960’ların sonundaki Büyük Proleter Kültür Devrimi ile bütün ülke savruldu. İhtilalin önemli liderlerinin bir kısmı revizyonist, gerici ilan edilerek görevden alınıp sürgüne gönderildi.

Başarısızlığa uğradı
Ülke gençliği güçlü parti mekanizmasına karşı harekete geçirildi, sonunda Lin Biao komutasındaki silahlı kuvvetlerin bir kısmının da Mao’nun yanında yer almasıyla belli bir sükûnet sağlandı. Ama bu sonuç Lin’i tatmin etmediğinden bir hamle daha yapıp Mao’nun yerine geçmek isterken başarısızlığa uğradı, ülkeden kaçmaya çalışırken uçağı düştü/düşürüldü ve duruma o güne kadar Mao’nun en yakınında yer alan, aralarında eşi Çiang Çing’in de bulunduğu dört kişilik bir grup el koydu.
Bundan sonra Çin’in bu yolda ilerleyeceği sanılırken, Mao’nun ölümü ile dengeler yeniden değişti “Si rin ban dörtlü çete” diye anılan grup iktidardan uzaklaştırıldı. 1976’da parti başkanlığına getirilen Hua Guofeng, Kültür Devrimi sırasında gözden düşen Deng Siaoping’i tekrar itibarlı konuma getirdi. Perde gerisindeki Deng’in önderliğinde Çin ekonomisi liberalleşmeye, dünyaya açılmaya, global ekonomiye entegre olmaya başladı. Elde edilen kazanımlar, Çin liderliğini cesaretlendirdi ve o günden sonra bu çizgi ısrarla sürdürülerek bir zamanlar en yoksul ülkeleri arasında yer alan Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline geldi.
Ben Çin’e ilk kez, Dörtlü Çete’nin görevden uzaklaştırılmasından hemen sonra 1978 Ağustos’unda gitmiştim. Çin’de aksi giden, kötü giden her şeyin tek sorumlusu Dörtlü Çete idi. Dört hafta kaldığım Çin’de kiminle konuşsak, ağzını açan Dörtlü Çete’ye saydırıyordu. Bütün kötülüklerin anasıydı Dörtlü Çete. Aslında tanık olduğumuz bu olay, Çin’de kuvvet kullanılarak gerçekleştirilen son iktidar değişikliğiydi. 50-60 senedir devam eden eskiyi kötüleyerek yeni dönemi haklılaştırma çizgisindeki son halka idi.
Deng Siaoping’in ince ve usta taktikleri ile ÇKP içinde yeni dengeler oluşturuldu, iktidarın daha barışçı yöntemlerle el değiştirmesinin mekanizması kuruldu, ÇKP içindeki farklı hiziplerin bu sandalye oyununu düzgün oynamasının zemini yaratıldı.

‘Büyük lider’
Çin’e ikinci gidişim ise bundan tam on yıl önce Kasım 2002’de Ciang Zemin’in iktidarı Hu Jintao’ya devrettiği günlere denk geldi. Uluslararası bir medya konferansı için Pekin’deydim. Toplantıya başkanlık eden Henry Kissinger Çinlilerin neredeyse kendi liderleri kadar saygı duyduğu adamdı. Ne de olsa Soğuk Savaşın ortasında, Vietnam yenilgisi ardından atlayıp Pekin’e giden, Çin-Amerikan yakınlaşmasını yaratan “büyük lider” olarak görülüyordu.
Bu nedenle hayatta bir daha başıma gelmeyecek bir şey geldi. Ciang Zemin, Kongre’nin başlamasından bir önceki gece Kissinger ve aralarında benim de bulunduğum 15 kişilik bir yabancı medya yöneticileri grubunu özel konutunda kabul etti, soracağımız her soruya cevap vereceğini söyledi.
Elbette sorulan ilk soru, Doğu Avrupa’da demokrasi rüzgârları eser, genel seçimler yapılırken Çin’de bu tür gelişmelerin ne zaman olabileceğiydi. Ciang, “Bizim Rusya gibi yapma lüksümüz yok. Ben bir milyardan fazla insanı yedirme, barındırma, çalışma yükümlülüğünü taşıyorum. Rusya gibi ipin ucunu bırakırsam Çin hiçbir yere benzemez.
Burada doğacak karmaşa bütün dünyayı altüst eder. Benim şu anda kişi başı yıllık milli gelirim 2000 dolar civarında, on yıla kadar bunu iki katına çıkarmayı hedefliyorum, 2020’lerde ise çok daha iyi yerlere geleceğiz. Bu konuda o zaman daha büyük adımlar atabiliriz” demişti. Son ekonomik göstergeler (üstteki grafik) bu yolda ilerlediklerini gösteriyor.
Bu durumda Çin’de temel özgürlüklerin gelmesi için biraz daha bekleyeceğimiz ortada... Geçen hafta sonuçlanan ÇKP 18. Kongresi bu hedefe varana kadar da önceden planlanmış barışçı yönetim değişikliklerinin 10 yılda bir devam edeceğini gösteriyor. 80 milyon üyeli ÇKP, beş yılda bir kongre yapıyor, ilk kongrede beş yıl sonra basamakların en tepesine çıkmaya aday isimler önemli görevlere getirilerek kalan beş yıl içinde sınanıp, deneyim kazanmaları sağlanıyor. Sonra doğal bir güç aktarımı halinde kongre bir tür seremoni olarak yapılıyor. Bo Şilai gibi bulundukları yeri taşıyamayanlar ile tepetaklak aşağı gidiyor.

Çıplak gözle görmek
Ama bu tabii yüzeydeki manzara. Bunun altında kaynayan kazanları, ters akımları çıplak gözle görmek imkansız. Binyılların Çin saray gelenekleri, komünist sistemin içinde de olsa ince ince devam ediyor. Geçmişte Çin devriminde önemli bir rol oynamış, ama Kültür Devrimi’nde alaşağı edilip sürgüne gönderilen mağdurların çocukları, kısmen herkesten daha iyi bir eğitim alma olanağına sahip olduklarından, kısmen de Çin’in iç çekirdeği içinde yetişip, tanınması gereken herkesi tanıdığı ve herkese kendini tanıtabildiği için daha kolayca yukarılara tırmanabiliyor.
“Prenscik” olarak adlandırılan bu genç (genç dediysem gene de 60’larındalar, göreceli bir ifade bu) kadrolar doğal seçenek olarak parti içinde ilerliyorlar. Arasından seçim yapılan grup daraldıkça “tut beni, tutayım seni” anlayışı güç kazanıyor. Bu durumda, birbirinin açığını kapatma ya da ileride koz olarak kullanmak üzere cebinde saklama yaygın uygulama oluyor.
Bu nedenle yeni yönetimin başına gelen Şi Jinping alışılagelmişin dışına çıkıp eski büyük devrimcilere övgüler yağdırmak yerine önündeki en önemli görev olarak yolsuzlukla mücadeleyi koydu. İnternet kullanımının akıl almaz bir hızla yayıldığı çağımızda, hiçbir pisliğin süpürüldüğü halının altında uzun süre kalması mümkün olmadığı için, Çin toplumunu kemiren ve milyarlık nüfusta giderek artan homurtulara yol açan bu hastalığın üstüne gidilmesi belki Çin’in Ciang Zemin’in hedef koyduğu 2020 yılından önce daha liberal bir dünyaya adım atmasının kapısını da aralayacak.

Haberin Devamı

NURİ M. ÇOLAKOĞLU
Nuri Çolakoğlu, 1943 yılında İzmir’de dünyaya geldi. Çolakoğlu, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne girdi. 1966’da, sınavı kazanıp TRT’ye metin yazarı olarak girdi. 1970’te de TRT Dış Haberler Bölümü’ne geçti. 12 Mart muhtırasından sonra tutuklanarak 20 yıla mahkûm oldu ve iki yıl hapiste yattıktan sonra afla çıktı. Hapisten çıktıktan sonra ANKA Ajansı’na girdi. 1980’lerde Deutsche Presse Agentur, Sveriges Radio AB ve Westdeutscher Rund Funk Ankara muhabirliği gibi birkaç yabancı basın kuruluşuna da çalıştı. Milliyet’te Londra Temsilciliği yaparken 1987’de Milliyet Yazı İşleri Müdürü olarak Türkiye’ye döndü. 2001 yılında CNN Türk’e geçen Çolakoğlu, aynı zamanda TÜSİAD üyesi.

Haberin Devamı

Çin’in hızlanan değişim temposu

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ
İnternet kullanımının akıl almaz bir hızla yayıldığı çağımızda, hiçbir pisliğin süpürüldüğü halının altında uzun süre kalması mümkün olmadığı için, Çin toplumunu kemiren ve milyarlık nüfusta giderek artan homurtulara yol açan bu hastalığın üstüne gidilmesi belki Çin’in Ciang Zemin’in hedef koyduğu 2020 yılından önce daha liberal bir dünyaya adım atmasının kapısını da aralayacak...