Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ZAFER İŞERİ

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren insanlar, daha güvenli ve refah bir hayat için bulundukları yerleşim yerlerini değiştirmektedir. İnsanların bu yer değişimi kimi zaman daha rahat bir yaşam için gönüllü olarak, kimi zaman ise iç çatışmalar, savaşlar, siyasi baskılar vb. gibi kaygılarla zorunlu olarak gerçekleşmektedir. Ekonomik veya hayati tehlikeler nedeniyle yaşadıkları ülkeden ayrılmak zorunda kalan insanlar öncelikle tabii olarak yasal yolları tercih etmekte, bunun sonuca ulaştırmaması halinde ise yasadışı yolları denemektedirler.

Haberin Devamı

Ülkemizin içerisinde bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu ülkemizi artık bir transit ülke konumundan çıkararak düzensiz göç akınları için hedef ülke haline getirmiştir. Bu durum son yıllarda düzensiz göçmenler için çekim unsuru oluşturmakta ve ülkemiz sınırları içerisinde yakalanan düzensiz göçmen sayısının kayda değer bir seviyede artmasına sebebiyet vermektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 80. Maddesinde düzenlenen “İnsan Ticareti” suçu ve yine aynı kanunda düzenlenen 79. Maddede “Göçmen Kaçakçılığı” suçu; getirdiği hükümler sebebiyle, insan ticaretini kişi hak ve özgürlüklerine karşı işlenmiş bir suç, göçmen kaçakçılığını ise devlete karşı işlenmiş bir suç olarak belirlemiştir.

İnsan Ticareti suçu, ilk olarak temel insan hakları üzerinde meydana gelen ihlaller ile özellikle, ülkemizde çok önemli bir yere sahip olan toplumsal yapının temelini oluşturan, ailenin ahlaki yapısının bozulmasına sebep olur. Devamında devletin, milli menfaatlerini oluşturan ülkenin genel güvenlik ve genel sağlık politikalarına da darbe vurmaktadır. Bu suçun ortaya çıkmasıyla birlikte suç örgütleri ve illegal yapılar yüksek miktarlarda kayıt dışı paralara sahip olmaktadır.

Tüm bu saydığımız sebepler, ülkemizin düzensiz göçle mücadelesi için stratejiler geliştirmesine, hukuksal reformlar yapmasına ve uluslararası iş birlikleri geliştirmesine sebebiyet vermiştir. Bu kapsamda düzensiz göçle mücadeleyi artırmak amacıyla 15.07.2018 tarihinde yayımlanan 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Düzensiz Göçle Mücadele Dairesi kurulmuştur.

Haberin Devamı

Düzensiz göçle mücadele edebilmek için sadece düzensiz göçmenleri ülkemizden sınır dışı etmek değil düzensiz göçmenlerin ülkemize geri dönmelerine de engel olmak gerekmektedir. Bu maksatla; düzensiz göçmenlerin bulundukları ülkelerindeki durumlarının iyileştirilmesinin sağlanması, insan onuruna yakışır, uluslararası standartlara uygun ve gönüllülük temelinde ülkemizden çıkışlarının sağlanması amaçlanmaktadır.

Ülkemiz, düzensiz göçün önlenmesi ile etkin tedbirlerin uygulanması konusunda uluslararası iş birliğinde bulunmuştur. Nitekim bu bağlamda uluslar; bölgesel, ikili ve küresel gruplar oluşturarak bu mücadeleyi sürdürme eğilimine girmişlerdir. İş birliği içine girilen kurumların başında Birleşmiş Milletler Göç Kuruluşu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, ICPMD ve çeşitli ulusal sivil toplum kuruluşları gelmektedir.

Düzensiz göç meselesinde uluslararası iş birliği sürecinin etkili yöntemlerinin başında “Geri Kabul Anlaşmaları” gelir. Bu anlaşmalar ülkelerin düzensiz göçe karşı tedbir almalarını zorunlu hale getirmekle beraber, düzensiz göçmenlerin insan haklarının korunmasına ve uluslararası teamüllere uygun olarak ülkelerine veya en son transit geçtikleri ülkeye gönderilmelerini sağlamaktadır. Başka bir deyişle geri kabul anlaşmaları, bir ülkede düzensiz olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış kaynak ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye yapılan anlaşmada belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde güvenli bir şekilde geri gönderilmesini sağlayan anlaşmalardır. Aynı şekilde Avrupa Birliği de düzensiz göç ile mücadele aracı olarak geri kabul anlaşmalarına önem vermekte ve çeşitli devletlerle geri kabul anlaşmaları imzalamaktadır.

Haberin Devamı

Türkiye’nin göçmen gönderen ve göçmen alan ülke özelliğine ek olarak transit ülke haline de gelmesi, küreselleşmenin sonucudur. Düzensiz göçün engellenmesinde göçmenleri peşinen güvenlik tehdidi olarak görmeyen bir anlayışla, yasa ve yönetmelikleri buna göre yapılandırmak gerekmektedir ki bu da ancak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi örgütlerin kolektif olarak alacağı kararlarla gerçekleşecektir.