Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Rusya’nın ‘Arap Baharı’ gibi süreçlere yaklaşımında Soğuk Savaş döneminin küresel güç mücadelesi içinde bulunan süper güç ülkesi gibi davranması, o bakış acısıyla daha küçük ölçekli Ortadoğu coğrafyasına yaklaşması, sahip olduğu yetenekleri ve birikimleri en verimli şekilde kullanmasının önünde engelleyici bir unsur olmaktadır...”

Yarım asır süren Soğuk Savaş yılları “süper güç” olarak adlandırılan Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği arasında küresel boyutlu bir rekabet içinde geçmişti. Her iki süper güç de birbirlerine karşı avantaj sağlamak, bir adım önde olmak ve etkilerini sürdürmek için dünyanın hemen her noktasında güç yansıtmalarına imkan verecek askeri, ekonomik ve siyasi alanlarda işbirlikleri inşa etme yarışına girmişlerdi.

SSCB’NİN?MİRASI
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takip eden yaklaşık on yıl kadar bir süre boyunca Rusya Federasyonu bir yandan çöküşün ekonomik ve toplumsal etkilerini yönetmeye çalışırken, diğer yandan Sovyetler Birliği’nden devraldığı mirasın olumlu yönlerini, (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto gücüne sahip Daimi Üye konumunu ve Nükleer Silahlara Sahip Devlet statüsünü) uluslararası sitemdeki ağırlığını sürdürmek üzere kullanma gayreti içinde bulunmaktaydı.
Viladimir Putin’in Boris Yeltsin’den yönetimi devralmasıyla Rusya’nın uluslararası ilişkilerde 1990’lı yıllar boyunca oldukça aşınmış olduğu gözlemlenen ağırlığının ve etkisinin yeniden kazanılmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu dönemde doğalgaz ve petrol fiyatlarındaki olağanüstü artışların Rusya’nın hızla toparlanmasına çok önemli katkılar yaptığını unutmamak gerekir.
Ancak, 2000’li yıllarda sağlanan hızlı tırmanışın Rusya’yı uluslararası sistemde Soğuk Savaş yıllarındaki süper güç konumunu yeniden kazandırdığını iddia etmek doğru olmayacaktır. Bunun en önde gelen sebebinin, kendisine en önemli tehdit olarak “küresel terörizm” konusunu gören, bu sebeple küresel boyutta güç yansımaya devam etmesi gerektiğini düşünen ve bu amaçla NATO’yu bir bölgesel savunma örgütü olmaktan küresel güvenlik örgütü olmaya doğru dönüştüren Amerika Birleşik Devletleri’nin aksine, Rusya yakın çevresinden doğan tehditlere karsı önlemler geliştirmek ve yine yakın sayılabilecek coğrafyalarda, Ortadoğu ve Asya bölgelerinde ortaya çıkabilecek fırsatları değerlendirmek gibi konulara öncelik vermek durumunda kalmıştır.
Bu durum Rusya için bir zayıflık olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, Rusya’nın imkan ve kabiliyetlerinin daha gerçekçi ve daha verimli kullanılması olanağını sağlamaktadır. Ancak, bu anlayışı benimsemek ile ona göre davranış ortaya koymak konusunda Rusya’nın düşünce düzeyinde de yapması gerekenler olduğu kanaatindeyiz.

DAVRANIŞ SORUNU
Soğuk Savaş sonrası dönemde, özellikle büyük Ortadoğu coğrafyasının oldukça hassas, kırılgan ve bir o kadar sorunları beraberinde taşıyan “Arap Baharı” gibi süreçlere yaklaşımında Soğuk Savaş döneminin küresel güç mücadelesi içinde bulunan süpergüç ülkesi gibi davranması, o bakış acısıyla daha küçük ölçekli Ortadoğu coğrafyasına yaklaşması, sahip olduğu yetenekleri ve birikimleri en verimli şekilde kullanmasının önünde engelleyici bir unsur olmaktadır.
Suriye’de Beşar Esad rejimi ile, Soğuk Savaş döneminde baba Hafız Esad döneminde kurulan ilişkiler benzeri, bir stratejik işbirliği sürdürür görüntü vermek nihayetinde Rusya’ya bir faydası olmayacağı gibi Suriye’deki krizin çözüme ulaşmasına ve bölgede istikrarın sağlanmasına da katkısı olmayacaktır.

GELECEĞİ GÖRMELİ
Rusya, sahip olduğu siyasi, ekonomik ve askeri imkan kabiliyetleriyle ve uluslararası örgütlerdeki tartışılmaz ağırlığıyla, Suriye’de yaşanan katliamın sona erdirilmesinde Türkiye ile daha yakın anlayış ve işbirliğinde olması durumunda, bölge genelinde kazanacaklarının orta ve uzun vadeli olarak çok daha fazla olabileceğini görmelidir.
Rusya ile Türkiye, Birleşmiş Milletler platformunda konuyu daha kapsamlı olarak ele alınması konusunda güç birliği yapabilirler. Eski Yugoslavya’nın dağılması sürecinde gösterdiği direnç ve izlediği politikalar sebebiyle yüz binlerce masum insanın katledilmesine ve her türlü insanlık suçunun işlenmesine yol açan Miloşeviç örneği ortada durmaktadır. Suriye konusunun da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bünyesinde ele alınarak Beşar Esad’ın da benzer bir muameleye tabi olacağı mesajı verildiği takdirde; arkasında Rusya’nın olduğu güvencesiyle ve cezalandırılmayacağı inancıyla izlediği politikalarda direnç gösteren Beşar Esad’ın çevresinde olan ancak onu hayatı pahasına korumak gibi bir gayesi olmayan bir çok güçlü kişiyi çevresinden uzaklaştırılarak Esad’ın kaçması ya da teslim olarak hukuka sığınması sağlanabilir.
Bugüne kadar izlediği politika ile böyle bir gelişmenin önünü tıkadığı düşünülen ve uluslararası camiada büyük tepki gören Rusya Federasyonu, sürecin olması gerektiği gibi işlemesini sağlaması durumunda yeniden yapılanacak Suriye’de güçlü bir etki sahibi olması mümkündür.

İSTİKRARIN?TESİSİ
Çünkü, Esad sonrası senaryolar içinde en korkulanlardan biri olan, bu kez rejim destekçilerine karşı girişilebilecek olası katliamları önlemeye yönelik olarak BM bünyesinde bir barış gücü oluşturulması gerekebilecektir. Bu güç sayesinde o güne kadar dünyanın dört bir yanından gelip Esad’a karşı savaşanların ülkelerine dönmeleri sağlanabileceği gibi, orta ve uzun vadede Suriye’de istikrarın tesis edilmesi mümkün olabilecektir. Sovyetler Birliği ile geliştirdiği ilişkiler sayesinde Suriye’yi en iyi tanıyan ülke olan Rusya bu sürecin hemen her noktasında etkili olarak bölgesel çıkarlarını da etkili bir şekilde korumuş olur.

Haberin Devamı

Rusya ‘süper güç’ gibi davranmamalı

Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu

Haberin Devamı

Mustafa Kibaroğlu, 1981 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde önce 1987 yılında Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden Lisans ve 1990 yılında Ekonomi Bölümü’nden Master derecelerini aldı. 1997 yılında Yrd. Doç. Dr. unvanı ile Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak göreve başlayan Kibaroğlu, 2003 yılında Doçent olmasının ardından 2004-2005 akademik yılında davet edildiği Harvard Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdürdü. Farklı konularda derleme kitapları ve uluslararası alanda önde gelen dergilerde çok sayıda makaleleri mevcut olan Kibaroğlu, 1995 Nobel Barış Ödülü sahibi “Pugwash Conferences on Science and World Affairs” isimli akademik kuruluşun Konsey Üyesi, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan NATO Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nin de Akademik Danışmanı’dır. Kibaroğlu, Eylül 2011 itibarıyla Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Avrasya Uygulama ve Araştırma Merkezi Direktörü olarak görev yapmaktadır.