Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şüphesiz, hiçbir ülke, anayasasını yaparken başka bir ülkenin sistemini aynen kopya etmek mecburiyetinde değildir. Her sistem içinde, ayrıntılar bakımından ülkeden ülkeye farklar gözlemlenebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, her sistemin kendisine özgü bir ruhu ve mantığı vardır. Bu mantıktan uzaklaşıldığı takdirde, artık o sistemden söz etmek mümkün olmaz ve ortaya ‘biz bize benzeriz’ misali garip bir sistem çıkar.

AK Parti’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu “Türk usulü” başkanlık sistemi önerisi, anayasa tartışmalarına yeni bir boyut kattı ve zaten baştan beri ümit vermeyen Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını tam bir çıkmaza soktu. Öteden beri ne zaman “Türk usulü” ya da “Türkiye’nin özel şartlarına uygun” sözlerini duysam huzursuzluk hissederim; çünkü murad edilenin, hiçbir bilinen sisteme benzemeyen, evrensel standartlardan uzak, kendimize özgü bir garabet olması ihtimali çok büyüktür.
Burada önerilen sistem de, ne başkanlık sistemine, ne yarı-başkanlık sistemine benzemekte, her iki sistemden de en temel unsurları bakımından ayrılmaktadır. Sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık sisteminde ne başkanın kongreyi feshetmesi mümkündür ne de kongrenin (ancak vatana ihanet gibi çok ağır suçlarda uygulanabilecek olan impeachment usulü dışında) başkanı görevden alma yetkisi vardır. Bu, sistemin özünü oluşturan bir özelliktir. AK Parti önerisinde ise, başkana meclisi feshetme yetkisi tanındığı gibi, TBMM’ye de (nitelikli çoğunlukla olmak şartıyla) başkanı Yüce Divan’a sevketmek yetkisi verilmiştir. Bunun sadece vatana ihanet durumu ile mi sınırlı olacağı, yoksa diğer görev suçları ile kişisel suçları da mı kapsayacağı açık değildir.

FESİH YETKİSİ
Başkana yasama organını feshetme yetkisinin verilmesi, kuşkusuz, sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık sisteminin özünden radikal bir sapmadır. ABD dışında, başkanlık sistemini uygulayan Latin Amerika ülkelerinin ancak pek azında (Paraguay, Peru, Uruguay, ve 1989 Anayasası’na göre Şili) bu yetki, şu veya bu şekilde başkana tanınmıştır.
Ancak bunlardan Uruguay ve Peru’da söz konusu yetki, şimdiye kadar hiç kullanılmamıştır. 1990’dan önce hiçbir demokratik deneyimi olmayan Paraguay’da henüz değerlendirme yapılabilecek bir dönem yaşanmamıştır. 1989 Şili Anayasası ise, iktidardan çekilme karşılığında Pinochet’nin dayatmış olduğu ve başkanlık sisteminden çok, bir “süper-başkanlık” rejimi olarak nitelendirilebilecek bir sistem yaratmıştır. (Matthew Soberg Shugart ve John M. Carey, Presidents and Assemblies: Constitutional Design and Electoral Dynamics, Cambridge University Press, 1992, s. 126-129, 150-155). Kaldı ki, bu yetki tanınsa bile, bunun, başkan-parlamento çatışmasını kesin olarak çözecek bir mekanizma olmadığı açıktır. Çünkü yenilenen seçimlerin de, başkanla uyumlu çalışacak bir parlamento çoğunluğu yaratacağının hiçbir garantisi yoktur. Yeni seçimler de başkana muhalif bir parlamento çoğunluğu ortaya çıkardığı takdirde, kriz daha da ağırlaşarak devam edecek, başkanın siyasal konumu daha da zayıflayacaktır.

KARARNAME YETKİSİ
Önerinin, Amerikan başkanlık sisteminden ayrıldığı ikinci bir temel nokta, başkana, başkanlık kararnameleri ile yönetme imkânı tanınmış olmasıdır. Kuvvetler ayrılığına tümüyle aykırı olan böyle bir yetki ABD’de mevcut değildir. ABD Anayasası başkana, kanun niteliğinde kararname çıkarma yetkisi vermemiştir. Başkan, sadece, Anayasanın kendisine yüklediği “kanunları sadakatle uygulamak” görevi çerçevesinde, kanunların anlamını açıklayacak ve yürütme organının uygulamalarına yön verecek nitelikte “yürütme emirleri” (executive orders) çıkarabilir.
Bunun dışında kongre de, açık bir anayasa hükmüne dayanmamakla beraber, başkana bazı alanlarda yetki devrinde bulunabilir; ancak bunlar, hemen tümüyle, dış politikanın yürütülmesi alanına inhisâr etmektedir. Bazı Latin Amerika ülkelerinde zaman zaman kararnamelerle yönetim uygulamaları görülmekle birlikte, “decretismo” adı verilen bu uygulama, bütün yazarlarca başkanlık sistemini yozlaştıran, başkanla yasama organını çatışma içine sokan, dolayısıyla anayasa krizlerine yol açabilen bir eğilim olarak eleştirilmektedir.
Atama yetkisi
Üçüncü bir fark, AK Parti önerisinde başkana kamu görevlilerini, büyük elçileri ve bazı yüksek yargı mensuplarını atama yetkisi verilmiş olmasıdır. ABD’de başkanın bu yetkisi, Senato’nun onayı şartına bağlanarak dengelenmiştir.
Kısacası, Amerikan sistemi, önceliği birey hak ve hürriyetlerine veren, devlet iktidarını sert kuvvetler ayrılığı ve fren ve dengeler sistemi yoluyla, mümkün olduğu kadar sınırlamayı amaçlayan bir anlayış ve siyasal kültür üzerine inşa edilmiştir. Dönemin İngiltere’sindeki baskı ve ayrımcılıktan kaçan göçmenlerin kurduğu ABD’de, temel öncelik, devletin iktidar alanını genişletmek değil, tam tersine mümkün olduğu kadar sınırlandırarak, birey hürriyetlerini güvence altına almak olmuştur. Elbette ABD’nin federal yapısı ve pek çok önemli yetkinin federe devletlere bırakılmış olması da, iktidarın tek bir merkezde veya kişide toplanmasını önleyen önemli bir faktördür.

SİSTEM UYMUYOR
Öte yandan, önerilen sistem, yarı-başkanlık sistemine de uymamaktadır. Çünkü bu sistemin bir temel ayağı halkça seçilmiş ve güçlü anayasal yetkilerle donatılmış bir başkan ise, diğer ayağı da parlamentoya karşı sorumlu bir başbakan ve bakanlar kuruludur. Oysa, AK Parti önerisinde hükümetin güvenoyu mekanizması yoluyla parlamentoya karşı sorumluluğu yer almamaktadır.
Şüphesiz, hiçbir ülke, anayasasını yaparken başka bir ülkenin sistemini aynen kopya etmek mecburiyetinde değildir. Her sistem içinde, ayrıntılar bakımından ülkeden ülkeye farklar gözlemlenebilir. Ancak unutmamak gerekir ki, her sistemin kendisine özgü bir ruhu ve mantığı vardır. Bu mantıktan uzaklaşıldığı takdirde, artık o sistemden söz etmek mümkün olmaz ve ortaya “biz bize benzeriz” misali garip bir sistem çıkar.

ARA FORMÜL ÇÖZÜMÜ
Bu öneri, zaten diğer birçok konuda bölünmüş olan ve oybirliğine dayanan bir metin yaratması ihtimali yok denilecek kadar az bulunan Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını kesin bir başarısızlığa mahkum etmiştir. Komisyonun bazı muhalif üyelerinin haklı olarak belirttikleri gibi, hükümet sistemi modeli üzerinde bir uzlaşmaya varılamadığı takdirde, yasama ve yürütme bölümlerinin maddelerinin tartışılmasının hiçbir anlamı olmayacaktır.
Çünkü bu bölümlerdeki maddelerin çok büyük bölümü, kabul edilecek hükümet sisteminin niteliğine göre, birbirlerinden çok farklı olmak zorundadır. Bu konuda Sayın Cemil Çiçek’in, komisyonun çalışmalarına iki hükümet sisteminde ortak olabilecek maddeler üzerinde devam etmesi tarzındaki ara formülü ile bir çözüm bulunmuş (Milliyet, 7 Aralık 2012) olmakla birlikte, zaman ilerledikçe “paranteze alınan” maddelerin, üzerinde uzlaşma sağlanabilenlerden çok daha fazla olduğu görülecektir. Bu da, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının fiilen sonuçsuz kaldığının ilanı anlamına gelecektir.

Haberin Devamı

Türk usulüne göre başkanlık sistemi

Prof. Ergun Özbudun

Haberin Devamı

Prof. Dr. Ergun Özbudun 1937 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. 1994-2012 yılları arasında Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi oldu. Anayasa Hukuku dersleri vermektedir.
2011-2012 eğitim öğretim yılında İstanbul Şehir Üniversitesi’nde
yarı-zamanlı olarak dersler verdi ve aynı yılın sonunda tam zamanlı olarak İstanbul Şehir Üniversitesi’nde göreve başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sivil anayasa ismini verdiği anayasa taslağını hazırlayan akademisyen heyetinin başkanlığını üstlendi.