Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üç yıldan beri, daha doğrusu birkaç yıl önce başlayan, adına ilk önce “Kürt açılımı” dedikleri demokratikleşme hamlesinden beri televizyona çok sık çıkmaya başladım. (Sahi televizyon ağaç mı ki çıkıyorum?!) Aslında ilk başlarda hoşuma giden bu eylem, zaman içinde uzadıkça bir hayli sıkıntı vermeye başladı.
Çünkü bir süre sonra söyleyecek sözümün azaldığını, kendimi tekrarlamaya başladığımı gördüm. Bir kanalda söylediğimi başka bir kanalda tekrarladığımı, bir süre sonra söylediklerime yabancılaştığımı, daha önce söylediklerimi unutarak aynı cümleleri kurduğumu anladım.
Ve en önemlisi etrafımda bir sürü sevmeyenimin biriktiğini, üstelik bazı örgütlerin hedefi haline geldiğimi gördüm. Ama neylersin bu işten kaçış da kolay olmuyor. Bir kez program yapımcılarına yakayı kaptırmışsan ağzınla kuş tutsan faydası yok... Sanki o işin bir tek uzmanı senmişsin gibi peşini bırakmıyorlar.

‘Yakıcı Mesele’
Çok erken bir dönemde kimliğimi yüksek sesle ilan ettiğim için 90’lı yıllar boyunca sarı basın kartı sahibi olduğum halde basında iş bulamayan ben, Kürt meselesini konuşmak “sakıncalı” bir şey olmaktan çıkınca, hiç hesapta yokken, bir anda Kürt meselesinin “uzmanı” oldum.
Ne zaman Kürt meselesi yakıcı bir hal alsa, (sanki bu mesele 80 seneden beri yakıcı bir mesele değilmiş gibi) daha doğrusu ne zaman şiddet eylemleri tırmansa, etkili ve yetkili birisinin ağzından bu meseleye dair önemli bir laf çıksa, komşularımızdan birinde yaşayan Kürtler önemli bir eyleme girişse, yani vakit gelse çatsa televizyoncular tarafından hemen arananların başında geliyorum.
Çoğuna bir bahane bulsam da, kıramadıklarım oluyor, kalkıp gidiyorum. Ve her defasında olmasa da çoğu zaman ismimin altına yazılacak unvanla ilgili sorun yaşıyorum.
Kimisi “araştırmacı-yazar” yazmak istiyor, hemen müdahale ediyorum, “ben araştırmadan yazıyorum” diye dalgamı geçip sadece “yazar” diye yazmalarını rica ediyorum. Ama onların severek benim için uygun gördükleri en yaygın unvan “Kürt aydını” unvanıdır ve işte buna ifrit oluyorum.
Kürt olduğum malum, Hakkari’de Fransız olarak dünyaya gelmem mümkün olmadığına göre evet Kürdüm ve bu matah bir şey değil, bu kimliğim akranlarım karşısında beni daha yüce, daha yaratıcı bir insan yapmıyor. Kürdüm ve anadilim Kürtçedir.
Türkçeyi dokuz yaşında bir yatılı bölge okulunda, zaman zaman gri bir demir ranzaya kelepçelenerek çıplak baldırlarıma cetvelle vura vura öğrettiler bana. Öğrendiğim Türkçe bir süre sonra yazı dilim oldu, sonra da ekmek kapım... Mektep okudum, tahsil gördüm ve “yazı” yazmaya başladım.
“Aydın” sıfatını hak edip etmediğimi bilmiyorum, insan kendine bu sıfatı uygun görürse gülerler adama, hayat karşısındaki duruşun bu sıfatı hak edip etmediğini kendiliğinden gösterir, o yüzden bu sıfata dair söyleyecek çok fazla lafım yok.

‘Kürt aydını’ sözü
Ama “Kürt aydını” lafına diyecek çok şeyim var. Bir kere böyle bir kategori yok mu, elbette var. Ama bu sıfatın televizyondaki kullanım biçimi hiç hoşuma gitmiyor. Çoğu zaman adımın altına bu sıfatı yazmaya kalkışan televizyonculara, “öyle yazmayın, mesela siz Hasan Cemal’in adının altına “Türk aydını” diye yazıyor musunuz ki benimkinin altına bunu yazıyorsunuz?” diye takılıyorum. Çünkü böyle olunca, televizyoncuların gözünde sadece “Kürt meselesine” dair konuşabilen bir adam durumuna geliyorsun.
Ne zaman Kürt meselesiyle ilgili bir şey olsa kapını çalıyorlar, ama mesela Amerika’daki seçimlere dair bir sözünün olabileceğini hiç akıllarına gelmiyor. İş böyle olunca da, haliyle sen de sadece Kürt meselesiyle ilgili konuştuğun için de bir süre sonra hakkında konuştuklarının şimşeklerini üzerine çekiyorsun.
Birçok kişinin gözünde de, her gece karşımıza çıkan gıcık bir adam oluyorsun.

‘Sadece yazar’
Oysa sadece “yazar” olarak bilinmek ne kadar hoşuma giderdi. Çünkü yazar olmak, bir insanın başına gelmiş, gelebilecek en harikulade şeydir.
Yazının içinde geçen o yatılı okul günlerinden beri hep “yazar olmak” için uğraştım. 2010 yılında, “iktidar yapılarını çözümleyen, bireysel direnişleri, isyan ve yenilgileri dile getiren eserleriyle” Nobel ödülünü alan Perulu yazar Mario Vargas Llosa, yazar-yazı ilişkisini efendi-köle ilişkisine benzetir. Siz yazının esiri olmazsanız, yazı size hiçbir kapıyı açmaz. Bunu daha çarpıcı bir örnekle şöyle açıklar kudretli yazar:
19. yüzyılda, şişmanlama korkusu yaşayan bazı kadınlar tenya yutarmış. Tenya korkunç bir parazittir. Güzel olmak, periler gibi incecik görünmek uğruna yutulan tenya, insanın bedeniyle özdeşleşir, ondan beslenir, onun sayesinde büyüyüp güçlenir; semirip sömürdüğü için o bedenden atılması son derece zordur.
Aç kalınca, vücudu dayanılmaz sancılarla sarsar. Onu doyurmak için insan sürekli yemek yer, bütün yiyip içtiklerine rağmen sürekli zayıflar. Bir süre sonra bedeninde tenya barınan kişi, tenyanın arzusuna göre yiyip içer. Artık hayatındaki her şeyi kendisi için değil, içinde taşıdığı, onu kendisine uşak yapan tenya için yapar.

Yazı efendidir
Yazı tenya ise, yazar güzellik uğruna onu yutmuş insandır. Yazı efendi ise, yazar uşaktır. Ve bu uşaklığın en güzel yanı, özgürce tercih edilmiş bir uşaklık olmasıdır.
Oysa bizim dilimizde “yazmak” yalan söylemektir. İnanmadığımız bir şeye “yazıyorsun” deriz.
Evet, yazı inanılmaz bir şeydir. O yüzden muska diye bir kağıda bir şey yazar, bir meczubun, bir umarsızın, herhangi bir dertten mustarip olanın kalbinin üstüne asarız.
Yazar olmak bir insanın kaderinde yazılıdır.
O yüzden her kula nasip olmaz!

Haberin Devamı

‘UZMAN’ OLMAK HESAPTA YOKTU


MUHSİN KIZILKAYA

Nüfus kayıdına göre 1966 yılında Hakkâri’nin Çukurca ilçesinin Güzereş köyünde doğdu. İlk, orta ve liseyi Hakkâri’de okudu. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1987 yılında mezun oldu. Aynı yıl Güneş gazetesinde çalışmaya başladı. 1987-93 tarihleri arasında sırasıyla Güneş, Özgür Gündem, Hürriyet ve Aydınlık gazetelerinde çalıştı. 1993 yılında aktif gazeteciliği bırakarak bir reklam ajansında metin yazarlığı yaptı; 2001 yılından beri Beşiktaş Kültür Merkezi’nde çalışıyor. Yayımlanmış 11 kitabı var. Çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazıyor, TRT Şeş’te program, Kürtçeden Türkçeye edebiyat çevirileri yapıyor.